Türkiye’nin günümüzde yaşadığı sorunların temel nedeni, uzun vadeli stratejik hesaplar yapmaması ve izahı mümkün olmayan umursamazlık içinde bulunmasından kaynaklanmaktadır.
Ne zaman siyasi otorite ile cihet-i askeriye aynı düşüncede birleşmiş, diplomasinin altın kuralı olan çözülemeyen sorunlar kuvvet yoluyla düzeltilmiştir.
Kıbrıs Barış Harekatı, bölücü terör örgütü elebaşısının Suriye’den gönderilmesi ve Kardak kayalıklarına bayrak dikilmesi bu anlayışın sonucudur.
Arkası getirilebilmiş midir? Hayır.
İki müttefik (!) ülke Yunanistan ve Türkiye arasında dengeli bir düzenin idamesini sağlaması gereken ABD’nin son yıllardaki yancı tutumu, can yakıcı bir hal almıştır.
Doğu Akdeniz’de ekonomik çıkarlar elde etme peşinde olan ABD, şimdilerde de Frontex’ten sonra Ege Denizi’nde konuşlanmıştır.
Yunan ana karası ile adalarında hatırı sayılı miktarda üs elde etmiştir.
Bir yıllık süreyi kapsadığı ifade edilse de, Kıbrıs Rum Kesimi’ne 1974 yılından beri uygulamış olduğu silah ambargosunu kaldırmıştır.
Güç dengesini yaptırım ve oyalamalarla 1dalga geçercesine bozarak, Türkiye’yi Dedeağaç’tan Kıbrıs’a, oralardan Suriye ve Irak üzerinden çevreleyerek “Hasım Ülke” haline getirmiştir.
Sadece ABD’mi?
Fransa da, uygulamış olduğu politikalarla hem Yunan hem de Rum tarafına cesaret aşıladığı gibi 5-7 milyar Dolar civarında silah satışı için antlaşmalar yapmıştır.
AB (Avrupa Birliği) ülke insanının kendi vergilerinin, Yunan ve Rumlar tarafından silahlanmaya kullanılmasına gösterdiği kayıtsızlık da, zihinleri yakacak türden.
BM 77. Genel Kurulu’nda barışcıl (!) mesajlar verdiği an da, ABD menşeli araçları “Sisam ve Midilli”ye çıkartırken Türk İHA’larına suç üstü yakalanan Yunanistan, iki yüzlülüğünü dünya kamuoyuna bir kez daha göstermiştir.
1960’lardan beri adım adım silahlandırdığı GASA (Gayri Askeri Statüdeki Adalar)’lara yakın bir zamanda güçlü silahlar sevk eden Yunanistan yönetimi, Lozan Barış Antlaşması’nı bir kez daha askerleri’ne ihlal ettirmiştir.
ABD ve Fransa’nın iştirak ettiği tatbikatların Ege Denizi’ne taşınmasıyla, gerilimlerin başka bir boyut kazanması da beklenmelidir.
NATO’mu?
İsveç ve Finlandiya varsa var, Türkiye ve Yunanistan varsa yok.
Hezeyan içinde bulunan bu ülke ve kuruluşların öngörüsüz kararlar ve davranışlarının arkasında yatan düşünce ise “Yavuz hırsız, ev sahibini bastırır” sözündedir.
Son yüzyılda önemli deneylerin içerisinden geçen Türklerin, en zayıf anlarında dahi emrivakilere boyun eğmediğini, aldıkları acı derslerle en iyi Yunanlılar bilmektedir.
Her daim hatırlanmalıdır ki; Türkiye’nin savaş potansiyeli hangi ülke desteklerse desteklesin, Yunanistan’ın oldukça üzerindedir.
Öte yandan; gittiği her yerde dökülen kan ve akıtılan göz yaşının nedeni olan ABD’nin uçak gemisi USS Saratoga, bundan tam 30 yıl önce 2 Ekim gece yarısı TCG Muavenet’i vurmuştur.
Peş peşe atılan iki füze neticesinde, Gemi Komutanı Deniz Kurmay Yarbay Kudret Güngör ile 4 denizci şehit olmuş, 22 personel yaralanmıştır.
Ege Denizi’nde bir NATO tatbikatı’nın tatbikat dışı anında, yarı aktif radar arayıcı başlıklı Sea Sparrow mermilerinin yanlışlıkla ateşlenmesi mümkün olmadığı gibi olay geçiştirilerek üstü kapatılmıştır.
Nedense; her MGK toplantısı sonrasında açıklanan kararlar, Yunanistan olduğunda “söz uçar, yazı kalır” ötesine geçmemektedir.
Her fırsatta ABD, AB ve NATO’daki müttefiklerinin desteğini arkasına aldığını açıklayan Yunanistan’ın emrivakilerine, hamaset içeren söylemler yerine eylemlerle karşılık verilmelidir.
Yapılması gerekenlerse…
1. Yunanistan’ın uluslararası antlaşmalar hilafındaki her eylemi BM+5, AB ve NATO’da kayıt altına aldırılmalı ve dünya kamuoyu ile anında paylaşılmalı
2. Geri Kabul Antlaşması yok sayılmalı
3. AB ile vize sorunu çözülene kadar, Türkler’in Yunan Adaları’na geçişine kısıtlamalar getirilmeli
4. Tartışmalı ada, kaya ve kayacıklar ile işgal altındaki adalara bayrak dikilmeli
5. Türk Balıkçılığı uluslararası sulara yönlendirilmelidir.
Son sözse; “kısasa kısas, savaşsa savaş...”
İsmet Hergünşen
Not 1; ABD sözcülerinin ikircikli açıklamaları
Not 2; Slayt Anadolu Ajansı’ndan alıntıdır.