Yok oluştan varoluş

30 Ekim 1918 Mondros Mütarekesi’nden, 29 Ekim 1923 Türkiye Cumhuriyeti Devleti sürecinde, olağanüstü beş yıl.

İstiklal Harbi’nin başlangıcından Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuna giden yol, cesaret ve sabırların armağınıydı.

Hareketli ve ilham verici bir kişiliğe sahip Mustafa Kemal, 19 Mayıs 1919’da halkına umuttan başka ne vaat edebilirdi ki?

Yıkılan bir devletten saygı duyulan, saraydan halk iktidarına dayanan Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kuruluşuna giden yolun kısacık öyküsü…

Birinci Dünya Savaşı’ndan yenik çıkan Türkler, ulusal tarihlerinin en bunalımlı döneminde büyük bir önder buldular.

Antiemperyalist, devrimci ve cumhuriyetçiydi.

Cephelerde Başkomutan ve çağdaş bir devlet yaratma ülküsünde siyaset ve fikir adamı.

Çanakkale Savaşları’nın Anafartalar Kahramanı Mustafa Kemal.

“Ya İstiklal Ya Ölüm parolasıyla” İstanbul’dan yola çıkan Mustafa Kemal Nutuk adlı eserinde, o günleri şöyle anlatıyordu.

“Osmanlı ülkeleri bütün bütüne parçalanmıştı. Ortada bir avuç Türk’ün barındığı bir ata yurdu kalmıştı. Son sorun, bunun da paylaşılmasını sağlamak için uğraşılmaktan başka bir şey değildi.

Osmanlı Devleti, onun bağımsızlığı, padişah, halife, hükümet, bunların hepsi anlamını yitirmiş birtakım anlamsız sözlerdi.

Neyin ve kimin dokunulmazlığı için kimden ve ne gibi yardım istemek düşünülüyordu? Öyleyse sağlam ve gerçek karar ne olabilirdi? Baylar, bu durum karşısında bir tek karar vardı.

O da ulus egemenliğine dayanan, tam bağımsız yeni bir Türk devleti kurmak. Ben 1919 senesi içinde Samsun’a çıktığım gün elimde maddi bir kuvvet yoktu.

Yalnız büyük Türk Milleti’nin asaletinden doğan ve vicdanımı dolduran yüksek ve manevi bir kuvvet vardı.

İşte ben bu milli kuvvete, bu Türk Milleti’ne güvenerek işe başladım.

İşte, daha İstanbul’dan çıkmadan önce düşündüğümüz ve Samsun’da Anadolu topraklarına ayak basar basmaz uygulamaya başladığımız karar, bu karar olmuştur.”

Emperyalizme ilk baş kaldırışın dönüm noktası, 28 Mayıs 1919 tarihli Havza Genelgesi ve “Milletin istiklalini yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır” ifadesinin yer aldığı 25 Haziran 1919 tarihli Amasya Genelgesi idi.

Askerlik mesleğinden ayrılan Mustafa Kemal Başkanlığı’nda 23 Temmuz ve 4 Eylül 1919 Erzurum ve Sivas Kongrelerinde alınan kararlar 28 Ocak 1920 “Misak-i Milli”nin temelini oluşturmuştur.

İşgal güçlerince Meclis-i Mebusan’ın 18 Mart 1920’de kapatılması üzerine Türkiye Büyük Millet Meclisi 23 Nisan 1920’de Ankara’da toplanmıştır.

Yeni Meclis’in 21 Ocak 1921 tarihli Anayasası’nda yer alan “Hakimiyet Kayıtsız Şartsız Milletindir” ifadesinde yer bulan “Milli Egemenlik” kavramı, ilk defa Türk Hukuk Sistemine girmiş oluyordu.

İlk meclisin siyasi ve askeri teşkilatlanmaları tamamlamasıyla birlikte; İnönü Savaşları, 22 gün 22 gece devam eden Sakarya Meydan Muharebesi ve 30 Ağustos 1922 Büyük Taarruz, Türk Ordusu’nun zaferiyle sonuçlanmıştır.

Mudanya Mütarekesi’nin 11 Ekim 1922 ve Lozan Antlaşması’nın 24 Temmuz 1923’te imzalanmasıyla, yeni Türk Devleti’nin bağımsızlık ve egemenliği milletler arenasında da kendini kabul ettiriyordu.

Bağımsızlığını kazanan Türk Ulusu, böylelikle Osmanlı Devleti’nin imzaladığı Sevr Antlaşması’nı çöp etmiştir.

Olağanüstü şartlarda çalışan ve daha çok istiklali sağlama gayretinde bulunan Birinci Meclis’in yerine 11 Ağustos 1923’te çalışmalarına başlayan İkinci Meclis, 13 Ekim 1923’de Ankara’yı başkent olarak belirlemiştir.

1 Kasım 1922’de saltanat kaldırılmış, mevcut rejimin isminin belirlenmesi ve yeni devletin başkanının seçilmesi zamanı gelmişti.

29 Ekim 1923 günü devletin yönetim biçimi ve adı bütün açıklığı ile dünyaya ilan edilerek, demokrasiye gidilen aydınlık süreç başlatılmış oluyordu.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve kurucusu Gazi Mustafa Kemal Cumhurbaşkanı…

Cumhuriyetin ilanı ve hilafetin kaldırılması sonrasında; siyasal, hukuk, toplumsal, ekonomik, tarım, sanayii, eğitim, kültür alanları ile Ordu ve Donanma’da yapılan yenilikler…

Aziz Atatürk’üm…

Kurduğun Cumhuriyetin 99. yılı kutlu olsun.

Öngörü ve hedeflerindeki kararlılığın, sadece yepisyeni bir devletin kuruluşuna giden yolu çizmemiş, mazlum milletlerin kurtuluşuna da ilham kaynağı olmuş.

Vatan sana minnettardır.

Nice bedeller ödenen, nice şehitler verilen Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni, 1982 Anayasası ilk dört maddesi çerçevesinde sonsuza kadar korumak ve yaşatmak “Ne Mutlu Türküm Diyene” düşüncesini içselleştirmiş her yurttaşın en büyük görevidir.

Madde 1. Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir.

Madde 2. Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir.

Madde 3. Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçe’dir.

Bayrağı, şekli kanununda belirtilen, “beyaz ay yıldızlı al bayraktır.”

Milli marşı “İstiklal Marşı”dır.

Başkenti “Ankara”dır.

Madde 4. Anayasanın 1’inci maddesindeki Devletin şeklinin Cumhuriyet olduğu hakkındaki hüküm ile, 2’nci maddesindeki Cumhuriyetin nitelikleri ve 3’üncü maddesi hükümleri değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez.

Son sözse; Mevcudiyetimizin yegane temeli; ne Avrasyacı ne Atlantikçi ne de Ümmetçi yapıda, Atatürkçü  düşünce sistemi temelinde tam bağımsız Türkiye’dir.

İsmet Hergünşen