Milli güvenlik siyasetinin tayini ve tespiti ile ilgili tavsiye kararlarının alındığı MGK’nın, 2023 yılı ilk toplantısı geçtiğimiz günlerde yapıldı.
Gündemde yine Yunanistan yine Suriye yine bölücü ve gerici terör örgütleri vardı.
“Yunanistan’ın kışkırtıcı eylem ve söylemlerinin ötesine geçilecek, oldu bittilere müsaade edilmeyecek” maddesi, önceki kararların benzeriydi.
Son yirmi yılda adaları birbiri ardına işgal eden ve gemi azıya almış bir şekilde GASA’ları silahlandıran Yunanistan ve hamilerine, cumhuriyetimizin yüzüncü yılını kutlayacağımız bu yılın ilk toplantısında verilen yanıt, bu kadar sığ mı olmalıydı?
“Terör örgütü PKK/KCK-PYD/YPG ve destekçilerinin tamamen bertaraf edilerek Suriye’nin toprak bütünlüğünü ve egemenliğini esas alan kapsayıcı ve bütüncül bir çözüme ulaşılması” maddesi ise bilinenin tekrarıydı.
Suriye karar süreçlerini etkileyen yeni oluşumlar ne olursa olsun, barış ve istikrara gidilen yolda, en önemli aktör sınır komşusu Türkiye olduğu vurgulanmalıydı.
Km/millerce uzaktan bölgeye gelerek hakimiyet kurma çabasında olan ülke ve vekaletçileri ile rejime;
- Stratejik seviyede diyalog mekanizmasının ivedilikle oluşturulması
- Adana Mutabakatı şartlarına dönülmesi vaz edilmeliydi.
İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya girişleri ile İsveç ve bazı ülkelerde meydana gelen islam karşıtı eylemler ve kışkırtmalar, toplantının sonuçlarına yansıtılmıştı.
İlgili ülkelere verilen yanıtların yeterli olduğu düşünülmekle birlikte, kutsal değerlere yapılan saldırıyı görmezden gelen İslam ülkelerine bir paragraf açılabilirdi.
“Milli güç unsurlarının Ukrayna Savaşı’ndan çıkardığı dersler ve alınması gereken tedbirlerin ortaya konulması” başka bir gündem maddesi olmalıydı.
Bir yıla yakın süredir devam eden ve “Hibrit Savaş” özellikleri taşıyan bu savaştan, sadece TSK’nın harbe hazırlık ihtiyaçları özelinde dersler çıkartması beklenemez.
İlgili bakanlıkların da; savaşın bütünselliğinden hareketle sorun alanlarını içeren nihai durumlarını böylesine üst düzey bir toplantıya taşımaları düşünülmeliydi.
Toplantının nihai kararlarından biri de, “Ukrayna ve Rusya Federasyonu ile iyi komşuluk ve dostluk ilişkilerinin yanı sıra aktif arabuluculuk rolünü sürdürmeye devam edileceği” olmalıydı.
Atatürk’ün “Yurtta barış, dünyada barış” evrenselleşen sözü çerçevesinde savaşın başından beri tarafsız kalmaya özen gösteren Türkiye’nin, bölgesinde ne denli barış ve istikrar istediği dünya kamuoyuna bir kez daha ilan edilebilirdi.
Son olarak da; “Ülkemize uygulanan örtülü ambargolar ve dayatmalar”.
Ankara-Moskova ilişkilerinin artmasından rahatsızlık duyan ABD başta olmak üzere bazı müttefik ülkelerin, son bir kaç yıldır ülkemize uyguladığı yaptırım ve oyalamalardaki ivmelenme dikkat çekicidir.
Türkiye’nin müttefiklik rolünü hafife alan Batı’nın yaratmış olduğu güvensizlik ortamı, hemen hemen her stratejik olaya yansıtılmakta ve yapılan açıklamalarda karalamalara bile yer verilmektedir.
Öz savunmasını ittifak içinde gören ülkemiz, güvenlik ve bekasının desteklenmesi gereken büyük projelerde, ilgili ülkelerin ya kayıtsızlığı ya isteksizliği ile karşılaşmakta ya da dışlanmaktadır.
Hal böyle olunca; NATO, AB ve ABD ilişkileri, Türk kamuoyunun geneline yakınında artan bir kötümserlikle iyiden iyiye tartışılır hale gelmiştir.
Emperyalizm düzenini yıkarak sınırlarını kendisi çizen tek ülke olan Türkiye, her türlü zorluğu aşacak bir ülke olduğunu ucu açık maddelerle değil, bağımsız bir düşünceyle somut, açık, ve net ortaya koymalıdır.
Terörizm ve dinci akımlar, etnik farklılıklardan kaynaklanan bölgesel çatışmalar, komşu ülkeler ve hamileri ile müttefikleri tarafından oluşturulan risk ve tehditleri dikkate aldığını da, dünya kamuoyuna ilan etmekten asla ve kat’a vazgeçmemelidir.
Son sözse; Mevlana’dan…
Her gün bir yerden göçmek ne iyi,
Her gün bir yere konmak ne güzel,
Bulanmadan, donmadan akmak ne hoş.
Dünle beraber gitti cancağızım,
Ne kadar söz varsa düne ait…
Şimdi yeni şeyler söylemek lazım…
İsmet Hergünşen