Bu yıl da hem ulusumuza hem de insanlık tarihine anımsanmasını istemeyecek bir miras bıraktı.
Küresel salgının izleri silinmeye başlamışken, 6 Şubat depremi ile sarsıldık.
Adres, bu kez de ülkemizin güney doğu kentleriydi.
17 Ağustos depreminden yeterli ve gerekli dersleri çıkartmadığımız apaçık ortadaydı.
Yüz binlerle ifade edilen bina yerle bir olmuştu.
Sevdiklerini yitiren insanlar, tarif edilemeyecek acılarla yüz yüzeydi.
Deprem kuşağında bulunan ülkemizde hemen herkesin karşılaşabileceği afet gerçeğinde tedbirsizlik, eylemsizlik, çaresizlik ve hamaset yine baş roldeydi.
Aynı zamanda seçim yılıydı.
Oy avcılığı ve bozuk üslup ile popülist açıklamalar bu seçimlere de damga vurdu.
Anayasal zeminden uzak göz kırpmalar üniter devlet yapısı ve sosyal dokunun tahrip edilmesine olanak vermiş, şer odaklarını cesaretlendirmiştir.
Oy deposu olarak görülen hilafet ve bölücü yapılanmalar etnik, din ve mezhep istismarı açıklamalar nedeniyle manevra sahasını genişletme çabaları içine girmişlerdir.
Sorumsuzca kullanılan kaynaklar emekli ve emekçi kesime fatura edilerek, ülke daha da borçlandırıldı.
Toplumsal mutabakat sağlanmadan ülkemize sığınanlar; yurttaşlık, sınavsız fakültelere giriş ve sağlık haklarıyla ödüllendirilmeye devam edildi.
Ya ülkenin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları ile kuruluş felsefesine olan saldırılara ne demeli?
Neymiş?
Cumhuriyete kadar Atatürk’e evet, sonrasına hayırmış.
Neden diye sorulduğunda devrim ve ilkeler, saltanat ve hilafetin kaldırılması ile egemenliğin halkta olmasıymış!..
Kısacası, kul olmayı arzulayanların orta çağ karanlığına duyduğu özlem.
Ya okullar ya bu ülkenin en önemli kurumu olan Türk Silahlı Kuvvetleri’nde Atatürk karşıtı oluşumlara ne demeli?
Milli nitelikten ödün verilmeye başlanan bu kurumlarda meydana gelen olaylar üstü örtülemeyecek kadar önemli, düşündürücü ve de beka sorunu.
Hani okul, cami ve orduya siyaset sokulmayacaktı.
Belli ki FETÖ darbe girişiminden ders almayan azımsanmayacak bir kesim hala var.
Önce sarıklı Amiral bugünlerde tarikatçı teğmenler.
Neden önlem alınamaz ya da kimlerden neden ve niçin korkulur, anlamak mümkün değil.
Ulusal günleri sıradanlaştır, Gençliğe Hitabe ve Andımızı kaldır, Atatürk ismini yok etmeye çalış, Anıtkabir’i miting alanına çevir ve daha niceleri.
29 Ekim Cumhuriyet Bayramı kutlamalarının yüzüncü yılı da Gazze Savaşı’na kurban edildi.
Yaşanan gelişmeler ne kadar olumsuz olsa da ulusal bayramların içini boşaltacak davranışlara girmek, ülke insanında tarih bilincinin yok edilmesidir.
Türk Donanması’nın İstanbul Boğazı’ndan coşku verici geçişi içimizi ısıtsa da sanırım zihinlerde anımsanacak hiçbir şey kalmadı.
Her an hatırlanmalıdır ki; Türkiye Cumhuriyeti Devleti harp meydanlarında kazanılan zaferlerle kurulmuş, sınırlarını kendi çizen dünyada tek devlettir.
Emperyalizme panzehir olan Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuna giden günler öyle kutlanmalıydı ki; dost ve düşmana verilecek mesajlarla Filistinliler başta olmak üzere mazlum uluslara örnek olunabilirdi.
Bu yılın en özel anı umutsuzluğu umuda çeviren Türk Kadın Voleybolunun dünya çapındaki başarıları.
Onlar, ¨Filenin Sultanları değil, Atatürk’ün kızlarıyız¨ diyerek noktayı koydular ve Türk kadınında farkındalık yarattılar.
85 milyonun yüreğini dağladığı üzüntü verici haber yılın son günlerinde Irak’tan geldi.
Ulusunun güvenliği için sınır ötesinde görevlerini icra eden 12 kahraman askerimiz bölücü terör örgütü PKK’nın hain saldırısı sonucu şehit düştüler.
Sorumsuzca yapılan açıklamalar ve hamilerinden cesaret alan hainler sahada varlıklarını bir kez daha göstermişlerdi.
Olayın tam manasıyla aydınlatılması ve benzerleriyle bir daha yüzleşmemesi için Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından gerekli tedbirlerin alınması, kamuoyunun en büyük beklentisidir.
Depremle yıla başlamıştık, Malatya’da meydana gelen küçük ölçekli depremle yeni yılı kapattık derken Süper Kupa Finali gölgesi düştü bu kez de.
Tarih bilincinden yoksun coğrafyanın ne anlama geldiğini anlamayacak kadar öngörüsüz sporu yönetenler de yaşanan bu olumsuz gelişmelerden sonra zihinlerine şunu kazımalıdırlar.
ATATÜRK ETKİSİ ZAMAN VE MEKAN TANIMAZ
Ya gezegenimiz.
Birleşmiş Milletler 5’lisi ABD, Çin, Fransa, İngiltere ve Rusya Federasyonu eliyle dizayn edilme sürecinde.
ABD, NATO ve İsveç’e yeni yıl müjdesi de Türkiye’den gitti.
Acısı tatlısıyla, sevinci hüznüyle bir yılı daha uğurladık.
Tüm zorlukların, tatsızlıkların yoksunluklarını yaşattı bize.
Karanlıkta yaşamaya zorlandığımız, bir gerçek.
Umudumuzu, yaşama sevincimizi, bilime olan inancımızı kaybetmemek ve her zorluğun üstesinden gelebilmek için kadın erkek ayrımı olmadan toplum olarak üzerimize düşeni yapmaktır.
Yılbaşılar umuttur, beklentidir, sevinçtir.
Yeni umutlar vaat eden, yeni hedefler yaratan, değerlerimizi anımsatan, yepyeni bir yıl hepimizin dileği olsun.
Son Sözse; İnsanımızı insan yapan bilinçli ve öngörülü nice aydınlık yarınlar için Nazım Hikmet’in dizeleriyle “Hergünşen kalacağınız 2024 başlangıç yılı olsun.”
Düşmezse düşmesin,
Yakamızdan ölüm.
Bizim üstümüze,
Güneş doğacak gülüm.
Gülüşüne bir kurşun sıksa da ölüm,
Unutma ki, umuda kurşun işlemez, gülüm…
İsmet Hergünşen