2024’e girerken artık 8 milyar nüfusu aşan dünyamız üzerinde çok kutuplu düzenin başladığını görüyoruz. 1945’ten bu yana devam eden küresel hegemonik sistem hızla geriliyor ve çöküyor. Askeri Endüstriyel Kompleks (MIC), Pentagon, kongre, medya, akademi dünyası ve düşünce kuruluşlarından gücünü alan Amerikan neoconlarla işbirlikçileri, İngiltere başta olmak üzere Anglosakson devletler (five eyes), AB, Japonya, Güney Kore, NATO ve İsrail’in tam desteğini almasına rağmen başarılı olamadılar.
NEOLİBERAL DÜZEN İFLAS ETTİ
Önce 1991 daha sonra 11 Eylül 2001 sonrası askeri güçle dayatılan neoliberal düzen can çekişiyor. Bu düzen, ABD jeopolitiğine, NATO genişlemesi; AB, Japonya, Güney Kore’nin kayıtsız ABD uydusuna dönüşmeleri dışında fayda sağlayamadı. Ancak dünyaya başta Afganistan, Irak, Libya, Suriye, Filistin ve Yemen olmak üzere pek çok yerde kan, gözyaşı ve yıkım getirdiler. Zengini çok zengin, fakiri çok fakir yaparak orta sınıfı yok ettiler. Fakir ülkelerin doğasını ve doğal kaynaklarını acımasızca sömürdüler. Ahlak ve erdem normlarını ters yüz ettiler. Bulaştıkları her yerde yolsuzluk, kumpas, sahtekarlık ve usulsüzlükleri teşvik ederek dünya tarihin gördüğü en kalitesiz ve dosyası kirli ve bol siyasetçileri işbaşına getirdiler. Dinsel ve etnik hassasiyetleri sonuna kadar sömürerek ülkeleri parçaladılar, fay hatları yarattılar. Özetle kural temelli dünya adı altında dünyayı Gazze’de bugün yaşanan katliamlarda örneklenen orta çağ karanlığına getirdiler.
ASYA’NIN YÜKSELİŞİ
2008’de önce Rusya, 2012 sonrası Çin, neocon saldırganlığına dur dedi. Bugün tarihin sarkacı artık ters yönde sallanıyor. Dünyamız, 2024 yılına girerken tarihte benzeri olmayan bir süreci yaşıyor. Çin’in yükselişi, Küresel Güney’in BRICS ve benzeri girişimlerle ABD’den ve ABD Dolarından uzaklaşması, Rusya’nın NATO, ABD ve AB desteğindeki Ukrayna karşısındaki üstünlüğü, ABD’nin İsrail tarafından hazırlıksız şekilde Akdeniz ve Kızıldeniz’de büyük bir çıkmazın içine çekilmesi, Kuzey Kore’nin ABD’nin Pasifik jeopolitiğine askeri gücü ile direnmeye devam etmesi, İran’ın Rusya ve Çin ile yakınlaşarak ABD karşısında askeri yeteneğe dayalı bir direniş sergilemesi; ABD’nin İsrail’in Gazze’deki insanlık suçlarına askeri ve siyasi desteği ile ortak olmasından kaynaklı itibar kaybı, küresel Anglosakson hegemonik sistemi hızla geriletiyor. Bugün için Rusya’nın, Ukrayna müdahalesi sonrası ekonomik, askeri ve siyasi anlamda büyük kısıtlamalar, ambargo ve yaptırımlar yaşamasına rağmen batı ve NATO karşısında kazanan tarafta olması dünyanın sahibi olduğunu iddia eden ABD’nin otoritesini ciddi şekilde sarsmıştır.
DÜNYA CİNNET EVRESİNDE
Bugün dünya ABD ve vassalları tarafından yaratılan krizler nedeni ile bir cinnet halindedir. Bu cinnetin nedeni 250 yıllık Anglosakson hakimiyetin artık sona erme aşamasına geçmiş olmasıdır. Dünya bu cinnete hazırlıklı değildir. Sovyetlerin çöküşü kansız yaşanmıştı bu çöküşün kansız yaşanması imkansızdır. Bu çöküş ve cinnetten uzak kalacak ülke de yoktur. ABD’nin uzak Pasifik adalarında bile silah stoklamaya başlamasını başka nasıl izah edebiliriz? Diğer yandan BM işlevini tamamen yitirmiştir. Gazze’de naklen yayınla, Vietnam Savaşındaki halı bombardımanını aratmayacak şekilde kadın ve çocuklar dahil siviller katledilirken hiçbir şey yapamayan BM’nin jeopolitik rekabeti önleme gücü artık kalmamıştır. Bu kapsamda BM öncülüğündeki iklim değişikliği önlemleri ve de-karbonizasyonun da önemi kalmıyor zira savaşlarda yaratılan yıkım ve kirlilik tüm kazanımları yok edebiliyor. Nükleer silah riskini saymıyorum bile. Bu cinnet son perdede İsrail’in soykırımı aratmayacak Gazze katliamları ile kreşendo yapmıştır. Gazze katliamına bir reaksiyon olarak İran destekli Yemenli Husiler tarafından başlatılan Kızıldeniz ve Bab el Mendeb deniz ticaret rota krizi, Finlandiya ve İsveç’in NATO üyelikleri ile bu ülkelerde ABD’ye tanınan üslenme anlaşmaları, Ukrayna’ya stratejik sonuç alması imkânsız olduğu halde çok sayıda F-16’nın ve Patriot bataryasının transferi, ABD ve AB’nin donmuş Rus varlıklarına yasal olarak el koyma ve Ukrayna’ya transfer niyeti, cinnetin son günlerde yaşanan parçalarıdır.
EMPERYALİZM DENGELENİYOR
Diğer yanda Rusya, başta Çin, İran, Kuzey Kore ve küresel güneyin desteğini alarak Ukrayna’da yürüttüğü yıpratma savaşındaki başarısı üzerinden diğer jeopolitik alanlarda da kazanımlar elde etti. Bu kazanımlar Tayvan’da, Güney Çin denizinde, Doğu Çin Denizinde Anglosakson emperyalizm baskısı altındaki Çin’in de çıkarlarına hizmet etti. İsrail Filistin savaşında ABD liderliğindeki batının Gazze katliamına göz yumması, ABD’nin güvenilir arabuluculuğunu ve hakemliğini ortadan kaldırırken, Rusya ve Çin’in İslam ülkeleri ve küresel güneyde güvenilir cephe olmasını ve güven kazanmasını tetikledi.
İSRAİL, ABD’Yİ KÖŞEYE SIKIŞTIRIYOR
İsrail emrivakisi ABD’nin jeopolitik önceliğini Ukrayna üzerinden Ortadoğu’ya çekmesine ve Tayvan’dan uzaklaşmasına neden oldu. Geçen ay içinde ABD, Filipinler’i Çin’e karşı kışkırtarak yeni bir kriz cephesi açmayı denese de Çin’in ganbot diplomasi hamlesi ile başarı sağlanamadı. Diğer yandan batının AB ve bazı NATO ülkelerinin savunma bütçelerini zorlayacak şekilde ABD baskısı ile Ukrayna’ya yaptığı askeri yardımlar kendi jepolitik alanlarından uzaklaşmalarına neden oldu. Çin ile iş birliği içinde mühimmat stokları tükenen Fransa’yı Nijer başta olmak üzere Kuzey Afrika’dan uzaklaştırdılar. Ukrayna’ya verdiği destek sebebiyle tüm depolarındaki mühimmatı tükenmek üzere olan Almanya’nın ABD marifeti ile Rus gazından mahrum edilmesi sonucu ekonomik gerilemesi tetiklendi. BRICS’in 5 ülkeden 11 ülkeye genişlediği bir konjonktürde Çin’in Asya, Ortadoğu, Güney/Orta Amerika ve Afrika’daki ekonomik etki alanlarının genişleyeceği, dolar hakimiyetindeki dünya ticaretinin format değiştireceği, ABD’nin böyle bir durumda Kuşak ve Yolun (BRI) geçtiği önemli kara ve deniz düğüm noktalarında ya da yakın bölgelerde karmaşa yaratmaya ve BRICS ticaretini dolaylı tutum stratejisiyle engellemeye çalışacağı değerlendirilebilir.
KÖK NEDEN JEOPOLİTİK
Bugün, 20. Yüzyıl başındaki büyük güç çatışmasından çok farklı bir dünyadayız. ABD’nin jeopolitik ve ekonomi cephelerindeki gerilemesi sonucu Asya’dan Avrupa’ya; Afrika’dan Arktik Okyanusu’na uzanan fay hatlarının parçalanması her geçen gün hızlanıyor. Bu süreçte ABD için en büyük tehdit ona eşit düzeyde milli güce sahip Çin’den gelmektedir. ABD neoconlarına göre Çin Komünist Partisi özgürlüğe ve Amerikan yaşam tarzına varoluşsal bir tehdit oluşturmaktadır. Ancak mevcut rekabetin kök nedeni yaşam tarzı, demokrasi, insan hakları gibi semantik söylemlerin çok ötesindedir. Zira aynı ABD İkinci Dünya Savaşında Stalin’in komünist Sovyetlerine kol kanat germişti. Kök neden jeopolitiktir. Okyanus güçleri ile denize çıkmak isteyen kıta devletleri arasındaki 250 yıldır devam eden mücadele bugün de devam ediyor. ABD ve Çin ile her ikisinin oluşturacakları ittifak eksenlerinin arasındaki nihai hesaplaşma, günü gelene kadar denizle kıtanın çatışmasındaki fay hatları kıtadan denize çıkan güçlerin etkin olduğu bölgelerde ve deniz ticaret rotlarının geçtiği düğüm noktalarında hızla kırılıyor. Söz konusu okyanus ve deniz alanlarına kısaca göz atalım.
KARADENİZ VE TÜRK BOĞAZLARI
Ukrayna – Rusya Savaşı 2. Yılını tamamlıyor. Rusya’nın Donbas ve Kırım bölgelerini elinde tutmaya devam ederken, Ukrayna onurlu bir barış için adım atmaz ise Rusya’nın devam eden İsrail Filistin krizini kullanarak Odesa bölgesini de Ukrayna’dan ayırabilecek hamlelerde bulunabileceğini ve böylece Ukrayna’nın Tuna hariç denizle ilişkisini kesebileceğinin mümkün olabileceğini düşünüyorum. Türkiye’nin 24 Şubat 2022’den bu yana uyguladığı Montrö Sözleşmesinin 19. Maddesini devam ettireceğini değerlendirmekteyim. Diğer taraftan gerek NATO’nun gerekse gücü tükenmiş İngiltere’nin Karadeniz’de Ukrayna’yı Rusya’ya karşı kışkırtmaya devam etmesi ve gerek hava gücü gerekse SİHA ve İnsansız Suüstü araçları ile Rus Karadeniz donanmasına ve Sivastopol ile Feodasia ‘daki üslere karşı stratejik sonucu olmayan taktik saldırılara devam etmeleri beklenmelidir. Tahıl koridorunun kapalı olmasına rağmen Ukrayna’nın Tuna ve ayrıca açık denize çıkmadan mücavir ülke karasuları ve İstanbul Boğazı üzerinden ihracata devam edeceğini değerlendiriyorum.
AKDENİZ VE EGE
ABD, İsrail’e Güney Lübnan ve İran’dan büyük çaplı füze saldırılarını caydırmak üzere 7 Ekim 2023 sonrası Akdeniz’deki deniz gücü varlığını yakın geçmişte görülmedik seviyede artırdı. Bu varlığın bir nedeni İran ve Lübnan Hizbullah’ı ile çatışma olduğu takdirde başta Tomahawk füzeleri ile olmak üzere İsrail ile Irak ve Suriye’deki Amerikan üslerine tehdit teşkil edecek füze bataryaları ve askeri hedefleri imha etmek; gerektiğinde bölgede amfibi güçleri kullanarak Amerikan vatandaşlarını tahliye etmektir. ABD, Tayvan seçimlerinin sonucuna göre Akdeniz’deki deniz gücü varlığını devam ettirecektir. Buna mecburdur. Zira ABD’deki neocon Yahudi baskı grupları yaklaşan başkanlık seçimlerinde çok önemli ve etkindir. ABD, İsrail’i 1973 Yom Kippur Savaşındaki gibi her alanda desteklemeye devam edecektir. Ancak Tayvan seçimleri sonrası bölgede gerilim artar ise başta Gerald Ford uçak gemisi grubu olmak üzere bazı gemileri ve amfibi görev gruplarını Pasifik Okyanusuna kaydırabilir.
KIZILDENİZ VE BAB EL MENDEB BOĞAZI
İsrail’in ABD’yi büyük güçler rekabet döneminde hiç beklenmedik bir anda emrivaki ile Doğu Akdeniz ve Kızıldeniz’de 30 parça savaş gemisi ile varlık gösterecek bir duruma getirmesi ABD donanmasının bugüne kadar karşı karşıya kaldığı en ciddi krizlerden birisi olmuştur. İsrail’i ABD’den başka koruyacak devlet ya da ittifak sistemi olmadığından ABD, İsrail’in Gazze’deki etnik temizliği bitene kadar hem Doğu Akdeniz’de hem de Kızıldeniz’de kalmaya devam edecektir. Ancak her an için İsrail’in yeni bir emrivakisi ile karşılaşarak İran ile silahlı çatışma aşamasına geçebilir. Bugün ABD’nin İsrail için değeri, Birinci ve İkinci Dünya Savaşında Almanya’ya karşı ABD’nin yanında savaşa girmesini isteyen İngiltere ile aynıdır. Churchill’in hayatının en mutlu iki anı her iki dünya savaşında ABD’nin İngiltere yanında savaşa girmesiydi. Yemen’de Husiler İran desteğinde uluslararası deniz ticaret akışını önlemeye devam edecektir. ABD bu saldırılara karşı CENTCOM’a bağlı CTF 153 merkezli bir deniz koalisyonu kurmak istemiş olsa da başarılı olamadı. Eğer bu fakir ve zayıf ülkeye ABD silahla müdahale ederse şüphesiz Irak ve Suriye’de bulunan Amerikan üslerine İran destekli örgütler ve hatta İran’dan saldırılar beklenebilir. Yemen Husilerinin saldırıları İsrail’in devlet terörüne karşılık deniz ticaret filolarına karşı deniz terörü olarak görülebilir. Ancak dünya kamuoyu İsrail’in ve onu destekleyen ABD’nin Gazze katliamı devam ederken ne kural temelli dünya düzeninden ne de denizde güvenlikten bahsedebilir. Yemen kaynaklı söz konusu kriz, navlun giderlerini artırarak dünyada enflasyonist eğilimi hızlandırabilir. Bu durum fiyat artışları üzerinden Gazze’deki insanlık trajedisi konusunda dünya kamuoyunun farkındalığını artırarak ABD ve İsrail’e baskı yapılmasını tetikleyebilir. Kızıldeniz krizi Çin’in ticaretine zarar verse de ABD’nin bu süreçte CTF 153 üzerinden ittifak kuramamasının yarattığı itibar kaybından ve bölgeye çok sayıda savaş gemisi göndermiş olmasından faydalanacaktır. Kızıldeniz rotalarının engellenmesi Çin ‘den kara ve demiryolu ulaşım koridorları üzerinden erişimi hızlandıracaktır. Bu durum Türkiye’nin ve Gürcistan’ın kullandığı Hazar geçişli orta koridorun kullanım seviyesini artıracaktır.
TAYVAN, GÜNEY VE DOĞU ÇİN DENİZLERİ
ABD Donanmasının nitel ve nicel gerilemesi sonucu bugün Batı Pasifik’te ABD deniz kontrolünü kaybetmiştir. Japon, Güney Kore ve Avustralya savaş gemilerinin tümünü yanına alsa da denge kurulamıyor. Savaş başladığı anda Çin kıyılarının 1000 deniz mili içinde ABD suüstü gemilerinin hayatta kalma şansı son derece düşüktür. ABD, gerginlik döneminde de krizi yönetmeye, lojistik destek ve adalar ile müttefik ada devletlerini tahkim etmeye yetecek sayıda gemi sahibi değildir. Örneğin Savaş sırasında Japonya’nın ham petrol ihtiyacı nasıl karşılanacak? Belirsizdir.
ABD bugün 290 gemiye sahiptir. 2053’te bu sayının 367 olması planlanmaktadır. Bu sayının yetmeyeceği ve erişim zamanın çok geç olduğunu Amerikan amiralleri ve danışmanlar haykırıyor ancak dinleyen yok. Amerikan deniz gücünün temeli saldırı denizaltılarının %40’ı yaşlandı ve çok sayıda denizaltı tersanelerde onarımda. Bu arada Çin donanmasının bugün için 370’ten fazla gemisi ve denizaltısı var 6 yıl içinde bu sayı 435 olacak. En önemli bir diğer gelişme geçen hafta içinde tarihte ilk kez Çin’in bir Amirali Savunma Bakanı yapması oldu. Aynı zamanda denizaltıcı olan Amiralin Güney ve Doğu Çin Denizlerinde Saha Komutanlığı da bulunuyor. Sadece bu atama bile Çin’in denize çıkışının geri dönülmezliğinde önemli bir mihenk taşı olmakta. Diğer yandan ABD, yakın gelecekte mevcut kuvvet yapısı içinde Pasifik bölgesine daha çok gemi kaydırmak zorunda kalacak, Japonya ve Güney Kore ile Avustralya’dan savunma bütçelerini artırmalarını isteyecektir. Kuzey Kore’nin silahlanması ve artan tehdidine karşı Güney Kore’nin yanında onun ayrılmaz parçası olarak Japonya’yı kullanacaktır. Diğer yandan İsrail’e verdiği destek yüzünden Pasifik bölgede de kamuoyunda itibar kaybına uğramakta olan ABD’ye desteğin azalacağını değerlendiriyorum. ABD kongresindeki cumhuriyetçilerin 2024 yılında Çin’ e karşı daha şahin politika izlemesi için Biden’a baskı yapmaları durumunda Çin’in 2022’de Tayvan’ı tarihte ilk kez ziyaret eden Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi’ye sergilediği tepkiden çok daha üst perdede davranacağını değerlendiriyorum. Örneğin 2023 yılı biterken Tayvan hava savunma tanıtım bölgesine (ADIZ) her gün 100’den fazla Çin savaş uçağının girmekte olduğunu hatırlatalım. 2024 yılında Çin’in Pasifik’te Rusya ile askeri ilişkilerini daha ileri seviyeye taşıyacağını gerek ortak deniz ve hava devriyeleri gerekse deniz tatbikatları, denizaltı harekatları ile ileri seviye çalışabilirliği geliştirmeyi hedefleyeceklerini bekleyebiliriz. Bu kapsamda ABD kuklası olan Japon Başbakanı Kishida’ya da halkın güveni artık kalmamıştır. ABD jeopolitiği uğruna Çin ile bir savaş durumunda Japon kamuoyunun bu uğurda Japon kanı dökülmesine onay vereceğini sanmıyorum. Bu tabloya rağmen Japon Donanma ve hava kuvvetlerinin 2023 yılında anayasaya aykırı şekilde Tomahawk füzeleri dahil saldırgan silahlar ve sistemler ile donatıldığını gördük. Bölgede silahlanma ABD Askeri Endüstrisine rekor kazanç sağlayacak şekilde ve rekor seviyede devam edecektir.
ARKTİK OKYANUSU
Bu bölge halen Anglosakson deniz güçlerinin kontrolü dışındadır. ABD jeopolitiğinin en ciddi sorunlarından birisi olmaya devam etmektedir. Bu açığını bölgeye mücavir İsveç ve Finlandiya’yı NATO üyesi yaparak kapamaya çalışmaktadır. Finlandiya NATO üyesi olduktan kısa bir süre sonra Arktik Okyanusunu etki alanına alacak şekilde NATO üsleri adı altında Amerikan üslerine izin vermeye başladı. Bu üslerde ateş gücü yüksek, hava ve kara unsurlarının konuşlandırılacağını, önceden çok yoğun silah ve cephane yığınaklanması (Prepositioning) yapılacağını değerlendiriyorum. Bu gelişmeler paralelinde Rusya’nın Finlandiya sınırında yeni üsler, taktik ve stratejik füze bataryaları ile hava savunma sistemleri konuşlandırmak üzere yeni üsler kurması; Arktik Okyanusundaki Kuzey Deniz Rotasında özellikle Çin limanlarına erişecek deniz trafiğini geliştirmesi ve yoğunluğunu artırması beklenebilir. Bu kapsamda geçen aylarda Rusya’nın Arktik Kuzey Deniz Rotasını buz sınıfı (Ice class) gemilerin dışındaki gemilere açması son derece önemli bir gelişme oldu. Diğer yandan İsveç’in NATO üyeliği ile birlikte gerek NATO şemsiyesi altında Amerikan üslenmesine izin vermesi gerekse savunma bütçesini önemli derecede artırması beklenebilir.
HİNT OKYANUSU
Hindistan’ın BRICS içinde Rusya ile iyi olan ilişkilerini Ukrayna krizine rağmen denge politikası içinde devam ettireceğini; uzun yıllara dayanan askeri teknoloji iş birliğinin devam edeceğini; ABD ve İngiltere ile Çin’e yönelik politikalarında ise bir nevi Türkiye modeli yani aktif tarafsızlık uygulamaya devam edeceğini değerlendiriyorum. Ancak Husilerin geçen hafta içinde bir Hint Ticaret gemisine saldırmalarının (eğer bu saldırı bir sahte bayrak (false flag) kumpası değilse) menfi sonuçları olacağını bekleyebiliriz.
TÜRKİYE İÇİN 2024 ZORLUKLAR YILI OLACAKTIR
Bugün ülkemizde gerek iktidar gerekse muhalefet anti emperyalist milli bir tutum içinde değildir. Sokakta hilafet, mecliste Kürdistan’a özerklik çağrılarının yapıldığı, 12 şehidimizi toprağa verdiğimiz günlerde İsveç’in NATO üyeliğine hiçbir jeopolitik çıkar sağlanmadan itirazsız onay verildiği günler yaşıyoruz. Atina Mutabakatının benzer şekilde sanki bir savaş kaybetmişiz gibi Yunanistan ve GKRY’ye büyük fırsat pencereleri açacağı şartlarda imzalanması Türkiye için önemli geri çekilme manevralarıdır. Bir yandan İsrail’e en üst perdeden tehditler savrulurken diğer yandan ülkemizi içindeki sosyal sözleşmeye zarar verecek ve vatandaşlarımızın huzurunu bozacak çok tehlikeli söylemlere izin verilmesi; buna karşılık devletin Gazze’de soykırım yapan İsrail’e petrol sevkiyatına ve ticarete kısıtlama koymaması; İncirlik ve Kürecik ’in faaliyetlerine devam etmesi ciddi dengesizlik, belirsizlik ve güvensizlik yaratmaktadır. Bu çerçevede ABD ve AB’nin Türkiye’yi Yunanistan ve GKRY üzerinden kurgulayacağı senaryolar ile kendi jeopolitik çizgilerine getirme hedefine Atina Mutabakatı sonrası devam edeceğini; Türkiye’ye Mavi Vatan’dan vaz geçme, KKTC’de federal çözüme razı olma; güneyinde bağımsız kukla Kürt devletinin kurulmasına izin vermesi gibi alanlarda diplomatik, siyasi, askeri ve ekonomik baskılarını artırmasını bekleyebiliriz. Yunanistan’ın ABD stratejistlerinin yönlendirmesi ile Suda ve Dedeağaç üslerinde yeni genişleme projelerini başlatacağını değerlendiriyorum. Türkiye’nin Rusya, Çin ve diğer BRICS ülkeleri ile ilişkilerinde jeopolitik gerçekliğe dayalı yakınlaşmasının; Montrö Sözleşmesinin tarafsız ve hassas bir şekilde tüm taraflara eşit şekilde uygulanmasına devam etmesinin önemini vurgularken, Türk Devletleri Teşkilatı üzerinden Orta Asya ve Hazar havzasındaki akraba devletler ile işbirliğimizin artarak devam etmesini; Türk dünyasının, neredeyse dünyanın merkezinde yer alan, denize çıkışı olan yegane devleti Türkiye üzerinden, küresel tüm eksenlerde varlığını ve etkinliğini, Batı Dünyası ve BRICS ile dengeli ve karşılıklı çıkar ilişkilerini koruyarak geliştirmesini; Türkiye’nin NATO ile ilişkilerini her alanda kısıtlamasını, kıtadan denize çıkma aşamasını başaran Türkiye’nin iktidar ve muhalefeti ile tek vücut cumhuriyeti ve anayasamızın değiştirilemez maddelerini savunmasını diliyorum. Türkiye’nin uzun yıllardır hak ettiği dirlik, güven ve refahı için 2024 ötesinde tek reçetenin Kemalist prensiplere geri dönerek demokratik, laik, sosyal, hukuk devleti olmaktan başka seçeneği kalmadığını; 21. Yüzyılda uygarlığın üst basamaklarındaki devletlerin seviyesine erişmek için akıl, bilim, üretim, gelir dağılım eşitliği ve adaletten uzaklaşmaması gerektiğini bir kez daha hatırlatarak vatanımıza ve bayrağımıza bağlı tüm vatandaşlarımıza mutluluk ve esenlik getirmesini diliyorum. Geçen hafta içinde Suudi Arabistan ile yaşanan futbol kaynaklı siyaset krizinden hem iktidarın hem de muhalefetin ders çıkarmasını temenni ediyorum. Önümüzdeki dönemde toplumun sessiz ama büyük bir çoğunluğunun Atatürk sevdası ve Sakarya ruhu ile gereken yer ve zamanda vatanımızın bekası, devletimizin sürekliliği ve huzuru için her türlü fedakarlığa katlanacağını düşünerek, tüm okuyucularımın yeni yılını kutluyorum. Yahya Kemal’in Mondros Ateşkesi sonrası yazdığı 1918 şiirini 2023 kapanırken tekrar hatırlatıyorum.
“Ölenler öldü, kalanlarla mustarip kaldık.
Vatanda hor görülen bir cemaatiz artık.
Ölenler en sonu kurtuldular bu dağdağadan.
Ve göz kapaklarının arkasında eski vatan,
Bizim diyar olarak kaldı ta kıyamete dek.
Kalanlar ortada genç, ihtiyar, kadın, erkek,
Harap olup yaşıyor talin azabıyla,
Vatanda düşmanı seyretmek ıstırabıyla.
Vatanda korkulu rüya içindeyiz, gerçek.
Fakat bu çok süremez, mutlaka şafak sökecek.
Ateş ve kanla siler, bir gün, ordumuz lekeyi,
Bu, insanoğluna bir şeyn olan Mütarekeyi.”
YAHYA KEMAL BEYATLI
Cem Gürdeniz