İSKİLİPLİ ATIF’I DEĞİL RİFAT BÖREKÇİ’Yİ ANALIM

İskilipli Atıf’ın yöneticisi olduğu Teali İslam Cemiyeti, halkın Kurtuluş Savaşı’na katılmaktan vazgeçmesini istediği, düşmanı övdüğü ve Atatürk için “Selanik dönmesi, yankesici, fitneci, hain, haydut, alçak, melun, cani, zalim, hırsız, canavar” dediği bildiriyi Yunan uçaklarıyla Anadolu’ya dağıttı. İskilipli Atıf, bildirinin kendisiyle hiçbir ilgisinin olmadığını tekzip ediyor 25 Ekim 1920’te. “Yunanlılarla savaşmayın, Mustafa Kemal eşkıyadır” bildirisinin yayın tarihi kaç? 26 Eylül 1919. 13 ay sonra tekzip göndermiş. Bildiri dağıtılmış, isyanlar kışkırtılmış, yani olan olduktan sonra tekzip ediyor. O zaman niye Rıfat Börekçi’nin bildirisini destekleyen din adamları arasında yer almadı?
İskilipli’den vatansever çıkarmak beyhudedir.
5 Mart 1941’de kaybettiğimiz Rifat Börekçi kimdi?
1. Milli Mücadele’nin ilk günlerinde Ankara’da “Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti”ni kurdu.
2. İstanbul’un ölüm fetvasına, karşı fetva hazırlayarak milli mücadelenin ve Atatürk’ün yanında yer aldı.
3. Türkiye’nin ilk Diyanet İşleri Başkanıydı.
4. Kefen parası olarak ayırdığı bin Lira’yı Heyet-i Temsiliye’nin saymanı Mazhar Müfit Kansu’ya verdi.
Gelin bu hikayeyi Kansu’dan dinleyelim.
“Müftü efendi (Diyanet İşleri Reisi iken vefat eden muhterem Rifat Efendi) odama girdi. Ortadaki yuvarlak ve küçük masanın kenarında bir iskemleye oturdu.
– Müftü efendi, zannıma göre kahve içmezsiniz, değil mi?
– Evet, içmem.
– Sigara?
– Onu da kullanmam.
Halbuki Müftü efendi kahve içerdi, fakat biz buna meydan vermemek için sualde bulunduk. Müftü efendi derhal vaziyeti anladı ve “içmem” dedi. Tebessüm ederek:
– Sizin biraz sıkıntıda olduğunuzu öğrendik, az olsa da yardımda bulunmayı vazife bildik.
– Bundan bir şey anlayamadım. (Yatağımın karşısında duran küçük kasayı göstererek) Paramız var, dedim. Halbuki kasa mevcudu 48 kuruştan ibaretti. Müftü efendi bu sözümü dinlemedi bile. Geldi, cübbesinin altından bir torba çıkardı. İçindeki kağıt paraları saymaya hazır bulunuyordu.
– Müftü efendi, teşekkür ederiz amma, evvela Paşa ile bu hususta bir görüşseniz iyi olur.
– Görüştüm, kasa Mazhar Müfit Bey’dedir, ona veriniz! dedi.
– Pek ala.
Müftü efendi birer birer saymağa ve masanın üzerine koymağa başladı. Yüz, ikiyüz, beşyüzü geçti, nihayet tamam bin lira (kağıt para) saydı. Ben de yataktan kalkarak paraları aldım ve kasaya koydum.
Bunun üzerine emirberi çağırdım ve iki şekeri verdim: “Bize birer kahve pişir!” emrini verdim. Müftü zaten vaziyeti anlamış olduğundan güldü. Ve: “Şeker pahalı, hesap lazım, size de gelen giden çok, başa çıkmaz, değil mi?” diye latifeleşti. Kahveler içildi. Muhterem Müftü çıktı, gitti. Ben de paranın miktarını derhal Mustafa Kemal Paşa’ya haber vermek üzere odamdan çıktım. Paşa’yı odasının kapısı önünde bir habere intizar eder vaziyette gördüm. Bana: “Ne kadar?” dedi. “Bin” dedim.
Odasına girdik,
– Gördün mü, akşam ne kadar sıkılmıştık. Bu hatıra gelir miydi. Allah bize yardım ediyor, dedi. Ben de:
– Evet, kul sıkılmayınca Hızır yetişmez, dedim.
– Şimdi Hızırı filan bırak bakalım. Masraf ve varidatı [geliri] tanzim et.
– Her şeyden evvel bugün öğle yemeğinde size bir ziyafet çekeceğim. Çoktan beridir et gördüğümüz yok. Şimdi emir verip on kıyye pirzola aldıracağım. Ancak yeter. Bir de irmik helvası.
Mustafa Kemal Paşa: İsrafa başlamayalım.
– Bir defaya mahsus. Yarın yine çorba ve bulgur pilavına avdet ederiz [döneriz].
Gülüştük. Ben icap edenlere para ile emir verdim. Müftü efendinin getirdiği bu parayı memleketin eşrafı aralarında toplamışlar; bizim parasız kaldığımızı anlamışlar, Müftü efendi ile göndermişler.” (Mazhar Müfit Kansu, Erzurum’dan Ölümüne Kadar Atatürk’le Beraber, 2. Cilt, Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Atatürk Kültür Merkezi Yayınları, 2. Baskı, 1986, Ankara, s.506-509.)
Gelin şimdi hain İskilipli’yi mi yoksa kefe parasını bile milli mücadeleye bağışlayan Börekçi’yi mi analım?

Mustafa Solak