Yerel yöneticilerin belirleneceği 31 Mart 2024 tarihinde yapılacak seçimlere sayılı günler kaldı.
Halkın iradesinin bir yıl aradan sonra yeniden sandığa yansıtılacağı bu seçimler, mahalli seçim havasından çıkmış durumda.
Ana nedeni uygulanmakta olan neo liberal politikaların halkın üzerinde her geçen gün ağırlaşan tahribatıdır.
En bilinenleri pahalılık, işsizlik, gelirdeki adaletsizlik, barınma, milli eğitimde sapmalar, beyin göçü ve sığınmacılardır.
Su kaynaklarının yetersizliği, flora ve faunanın tahribi ve ekolojik dengenin bozulması başka olumsuz alanlardır.
Dikey mimarili, depreme dayanıksız ve düzensiz yapılaşma, altyapı problemleri ile ulaşım akışı ve güvenliğindeki sorunlar da diğerleridir.
Tamamına yakını terörden sonra ulusal güvenlik ve beka sorunu yaratabilecek niteliktedir.
Artık her seçim öncesinde alışkanlık haline gelen Anayasal ve yasal çerçeveden uzak söylemler cumhuriyetimizin demokratik, laik, sosyal ve hukuk devleti kimliğine zarar vermektedir.
İnanç ve etnik istismar zemininde yapılan açıklamalar bölücü ve gerici eğilimleri cesaretlendirmektedir.
Sosyal kültürel yapıda çözümü mümkün olmayan tahribatlara yol açan ayrı inanç ve ayrı etnik grupların ülkeleri ne hale getirdiğini nasıl sömürüldüğünü görmek için uzaklara gitmeye gerek yok.
Ekilen nifak tohumları, o ülkeleri geri dönülemeyecek duruma sokmuştur.
Siyasal bir çıkar aracı olarak halka yeni bir yaşam tarzı aşılamak ve bir takım eğilimleri aksiyon haline getirmek de zararların en büyüğüdür.
Ön seçimsiz aday belirleme çalışmaları, parti içi demokrasilerde de sancı olduğu izlenimi vermektedir.
Mutlak gücün sahibi olduğu görülen parti liderlerince belirlenen adayların seçimi kazanmaları durumunda, kendi iradeleriyle görevlerini yapacaklarını beklemek iyimser bir yaklaşım olur.
Türk insanının temel değerlerine saygı göstermek, yukarıdaki sorun alanlarına çözüm arayışı getirmek varken oy için yapılan popülist yaklaşımları ve kullanılan üslubu kabul etmek mümkün değil.
Seçimlerin doğru ve şeffaf yapılması demokrasinin sağlıklı işlemesinin olmazsa olmaz şartıdır.
Son Demokrasi Endeksi’nde küreselleşen dünyada ülkemiz 167 ülke arasında 103’üncü sıradadır.
Demokrasinin olmazsa olmaz koşullarından seçim süreci ve çoğulculuk, sivil özgürlükler, devlet fonksiyonları, politik katılım ve politik kültür kıstasları bağlamında yapılan değerlendirmede ülkemiz “hibrit rejimler” kategorisindedir.
Ötesi de 4. ve son kategori olan “otoriter rejimdir.”
Her olumsuzluğa ve dönemsel iniş çıkışlar olmasına rağmen her seçime büyük bir sorumluluk içerisinde duyarlılık gösteren Türk halkının demokrasiye var olan inancı yüksek değerdedir.
Bu aşamada siyasi partilere ve devlet içinde yargı başta olmak üzere tüm bileşenlere önemli görevler düşmektedir.
Devlet yetkisini ve gücünü yasa dışı oluşumlarla kullanma girişimlerinin, demokratik yöntemlerle yapılması gereken bir seçime şaibe karıştırılmasına neden olabileceği her daim göz önünde bulundurulmalıdır.
Güvenlik içeren, dürüst ve adil yapılışı seçimin kendisi kadar önemlidir.
Evrensel hukuk ve insan hakları açısından süratli bir değişime ihtiyaç duyulan bu dönemde yapılacak seçimler, ülkemizin siyaset kültüründe yeni ve olumlu ufuklar açmalıdır.
Kamusal gücü yönetenlerin ahlaki ve vicdanı sorumlukları başta olmak üzere akıl, anlama ve algılama yeteneklerinin doğru ve şeffaf kullanılması, çağdaş demokrasi yolunda atılmış önemli bir adım olacaktır.
Son sözse; Platon ya da diğer adıyla Eflatun şöyle demiş.
“Demokrasi, bir eğitim işidir. Eğitimsiz kitlelerle demokrasiye geçilirse oligarşi olur. Devam edilirse demagoglar türer. Demagoglardan da diktatörler çıkar, demokrasi despotluğa dönüşür.”
İsmet Hergünşen