Almanya artık acı vatan değil

Geçmişten günümüze insanlar, başta ekonomik nedenler olmak üzere pek çok sebeple ülkelerini terk ederek başka ülkelere göç etmektedirler.

İkinci Dünya Savaşı’nda ekonomik yıkımın ağır şekilde hissedildiği Batı Avrupa ülkelerinde; metro, yol inşaatı, madencilik ve çeşitli sektörlerde yeniden yapılanma için yeterli iş gücünün olmayışı, diğer ülkelerden iş gücü ithal etmeye mecbur bırakmıştır.

Türkler de 1960’lı yıllardan itibaren Avrupa’nın yolunu tutmuştur.

Ülkemiz, o dönemde Almanya öncelikli olmak üzere Avusturya, Hollanda, Belçika ve Fransa’ya işçi göndermek için karşılıklı anlaşmalar imzalamıştır.

Yeni bir kültüre giden her göçmen gibi yurttaşlarımız da o yıllarda barınma, uyum ve en önemlisi eğitim düzeylerinin eksikliğinden dil sorunu yaşamışlardır.

Yapılan araştırmalar, gelişmekte olan ülkelerin genç nüfusunun çoğunluğunun imkânı olduğu takdirde araştırma veya çalışma hedefiyle yurt dışında yaşama arzusunda olduğunu göstermektedir.

Sosyal ve ekonomik alandaki yaşam ve iş süreçlerindeki kolaylıklar, alım gücünün oldukça yüksek olması, uzun tatil süreleri ve birey odaklı yaklaşımlar beyin göçünü artıran etkenler olarak görülmektedir.

Ayrıca, onları motive eden en önemli husus çalışmalarının değer görmesi ve liyakate önem verilmesidir.

Günümüzde eğitim seviyeleri çok daha yüksek, üst düzeyde meslek sahibi, yabancı dilleri yeterli düzeyde olan 20-35 yaş arası gençlerimizin beyin göçü söz konusudur.

Özellikle sağlık ve mühendislik gibi alanlarda yurt dışına açılan gençlerimizin çoğu iyi eğitimli, üreten, düşünen, nitelikli ve ekonomik verimlilikleri yüksek bireylerdir.

Ülkemizden göç eden gençler, yaşadıkları ülkelerde en çok özgürlük, demokrasi ve insan haklarının varlığından mutlu olduklarını ifade etmektedirler.

Gençlerimizin gittikleri ülkelerde elde ettikleri başarılar, onlarla gurur duymamızı sağlarken diğer yandan da ülkemiz adına büyük bir kayıptır.

Geçmiş yıllara nazaran gerek yüksek eğitim seviyeleri, gerek dil bilgileri, gerek gittikleri ülkelere kolaylıkla uyum sağlamaları ve gerekse o ülkelerde hızla kabul görmeleri oldukça sevindiricidir.

Öte yandan göçmenlerin geri dönmeyip gelişmiş ülkelere yerleşmesi, yetişmiş insan kaybı olup, göçün en ağır maliyetidir.

Ülkemiz yetişmiş beyin gücünü kaybederken yeni ev sahibi ülkeler ise çok daha az yatırımla çok daha büyük faydalar elde etmektedir.

Hiçbir çelişki yok ki; gitme nedenleri de kalma nedenleri de bellidir.

Eğer her yetişmiş insanımız yurt dışında yaşamayı hayal ediyorsa, devleti yönetenlerin ve iş insanlarımızın kendilerini ve nedenlerini sorgulaması gerekmez mi?

Amaç sığınmacıların önünü açmak ise, unutulmaması gereken, sıdkı sadakatle çalışan Türklerin yerini üçüncü dünya ülkelerinden gelenlerle doldurulmasının mümkün olmayacağıdır.

Son seçimlerde bazı Batı Avrupa ülkelerinde aşırı sağın yükselmesini ırkçılık zeminde değil, kendi ülkelerinin demografik yapılarını, huzurlarını, geleceklerini hatta demokrasilerini koruma içgüdülerinde görmek gerekir.

Sığ bir düşünce ve öngörüsüz bir şekilde imzalanarak TBMM’de kabul edilen Geri Kabul Antlaşması’nın Avrupalılar için tam bir koruma kalkanı haline geldiği göz ardı edilmemelidir.

Keza üzeri örtülü vize uygulamaları da…

Son sözse; Lübnanlı yazar Emin Maalouf’tan.

¨Dönmeleri için şartları oluşturması gereken ülkeleridir, kendileri değil. ¨

İsmet Hergünşen