Ülkemizin milli güvenlik politikasını yönlendiren temel ilke, Atatürk’ün ¨Yurtta Sulh, Cihanda Sulh¨ özlü sözüyle belirlenmiştir.
Türkiye, ülke bütünlüğünü muhafaza etmenin ve dünya barışına katkı sağlamanın, bu yüzyılın ihtiyaçlarını karşılamaya hazır, üstün teknoloji ile donatılmış silahlı kuvvetlere sahip olmakla mümkün olacağına inanmaktadır.
Ambargo, oyalama ve dayatmalarla yıpratılmaya çalışılan ülkemiz, TSK (Türk Silahlı Kuvvetleri)’nin ihtiyaçlarının tamamıyla yerli imkanlarla karşılanması konusunda hem fikirdir.
Türk Savunma Sanayi, özel sektörün dinamizmi ve uluslararası iş birliğini temel alan atılımlarıyla önemli aşamalar kaydetmektedir.
Deniz Kuvveti, doğası itibariyle teknoloji yoğun bir kuvvettir.
Uluslararası alanda etkinliğini ispat etmiş Türk Deniz Kuvvetleri, barış ve istikrar ortamını desteklemek amacıyla ortak savunma sistemlerinde aktif bir şekilde yer almakta ve insani yardımlarına aralıksız devam etmektedir.
Mevcut ve muhtemel tehditlerin dikkate alınarak oluşturulan bu kuvvetin, politik askeri ortamı desteklemenin yanı sıra, emrivakilere karşılık vermesi de gerekir.
Kendi geleceğini planlayan, milli imkanlarla ihtiyaçlarını karşılayan Türk Deniz Kuvvetleri’nin çevre denizlerdeki üstünlüğünü sürdürebilmesinin yolu, çağın gerekliliklerini karşılayacak kuvvet yapısının modernizasyonu ve idamesinden geçmektedir.
Ada sınıfı korvetler ve inşasına devam edilen İstif sınıfı firkateynler, üzerlerine yerleştirilen yüksek teknoloji ürünü silah ve araçlarla, tek kaynağa bağlı kalmama hedefine yönelik olarak nitelik ve nicelik açısından önemli ivme kazanmıştır.
Etkinliği giderek artan insansız deniz ve hava araçlarına kuvvet içerisinde yer verilmesi ve personelin süratle doktrine edilmesi diğer gayretlerdendir.
Geçtiğimiz yıldan itibaren ulusal ve uluslararası tatbikatlarda sancak ve varlık gösteren “Çok Maksatlı Amfibi Hücum Gemisi TCG Anadolu”, sadece askeri harekatlarda değil, aynı zamanda yurt içi ve dışında insani yardım maksatlı operasyonlarda kullanılabilen özelliklere sahiptir.
Deniz kuvvetimiz açısından durumsal farkındalık yaratacak olan bu gemimizin, STOVL (Short Take-off Vertical Landing/Kısa Kalkış Dikey İniş) özellikli taarruz maksatlı uçak ve değişik maksatlı helikopterleri taşıması hedeflenmekteydi.
Ancak; proje ortağı olduğumuz F-35 projesinden çıkartılmamız nedeniyle ülkemiz üretimi olan SİHA/İHA’lara yönelimmiş ve yapılan tecrübelerden olumlu sonuç elde edildiği açık kaynaklara yansıtılmıştır.
Böylelikle, TCG Anadolu hava gücü kapasitesinde, uçuş güvertesinde toplam 10 adet helikopter veya 11 adet SİHA, hangarında ise 19 helikopter veya 30 SİHA taşıma kapasitesine sahip olacaktır.
SİHA/İHA’ların uzun uçuş süresi ve menzili keşif ve gözetleme yetenekleri sayesinde deniz harekât nevilerine katkı vermesi yüksek olasılık olsa bile taarruz uçaklarının yerini alması mümkün değildir.
Öte yandan, devam etmekte olan Ukrayna Savaşı’nda Moskova Kruvazörü’nün bile batırılışı, yeterli deniz kuvvetine bağlı olmayan ülkelerin kıyı ya da dar sularda neler yapabileceğini göstermesi açısından dikkat çekicidir.
Keza Kızıldeniz’de saldırıya uğrayan sivil ve asker gemilerin akıbeti, o suları kullanan ülkeleri yeni arayışlara yönlendirmiştir.
Son gelişmeler çerçevesinde, Türkiye’nin hava savunma özellikli TF 2000 sınıfı firkateynlerin inşasına karar vermesi ve uygulamaya sokması yerinde bir karardır.
Uçak Gemisi’nin tasarım çalışmaları ise önemlidir.
Bununla birlikte; ülkemizin ilgi alanı, kuvvetin harekât ihtiyaçları, ortalama 10-12 milyar dolar maliyeti, işletme ve idamesi, insan gücü, kaynak yetersizliği ve taarruz uçaklarının üretim ve tedariki gibi hususlar göz önüne alındığında inşasının gözden geçirilmesi bir zorunluluktur.
Neticede, Türkiye emperyalist bir ülke değildir.
Türkiye’yi yönetenlerin özellik arz eden ulusal güvenlik politikalarında gizlilik ilkesine riayet ederek, popülist söylem ve eylemlerden özenle kaçınması gerekir.
Son sözse; Değişen dünya dengelerinde, TSK dün olduğu gibi bugün de milli gücün en önemli unsurudur.
İsmet Hergünşen