Küresel jeopolitik hesaplaşma dönemi ticaret savaşları ve korumacılık ile sürüyor. ABD’nin yeni gümrük tarifeleri bu savaşın en önemli askerleri olarak yerini alıyor. Eski düzen artık yok. Ancak eski düzenin Avrasya vizyonu ve 21.yüzyılın petrolü nadir metallere erişim vizyonunda bir değişiklik yok. Neticede Birinci Dünya Savaşı kömürden petrole geçişin; İkinci Dünya Savaşı petrolü sahiplenmenin savaşıydı. 21. Yüzyıl yarı iletkenler, yapay zekâ ve ileri teknolojinin vazgeçilmezi olan nadir metallere erişimin mücadele yüzyılı olacak.
Jeopolitik Mücadele ve Ticaret Savaşları. Ticaret savaşları ABD tarafından Çin ve Rusya gibi geleneksel rakiplerine karşı yıllardır ambargo, yaptırım ve yasaklamalar ile zaten devam ediyordu. Bu kez savaşın dozu astronomik şekilde artarken hem cepheleri hem de kapsamı değişiyor. Artık ABD’nin AB, Japonya, Güney Kore, Kanada, Avustralya gibi geleneksel müttefikleri de ABD ticaret savaşında karşıt cephede yerlerini alıyorlar. ABD dolar senyorajına sahip olmasına rağmen yeterince üretemiyor, ekonomi devlerine ticaret açığı veriyor ve soğuk savaş sonrası giriştiği tüm savaşlar ve rejim değişiklikleri sonucu elde ettiği jeopolitik kazançlar ekonomisinde yeterli artı değer yaratmıyor. Aksine açık yaratıyor. Diğer yandan Çin’e elektronik, yüksek teknoloji ve nadir metallerde olan bağımlılığı artık sürdürülebilir değil. Ticaret savaşları başlayana kadar Çin’den ABD’ye deniz yolu ile gelen konteynerlerin %40’ı boşaltma yaptıktan sonra Çin’e boş dönüyordu. ABD, Çin’e tahıl, et, LNG ve ham petrol ihraç ediyor. Çin bu malları başka pazarlardan kolayca temin edebilir. Ticaret savaşı üzerinden uygulanan yeni tarifeler finans cephesinde ABD’nin gelir kaynaklarını artırıp, bütçe açıklarını ve borç stoklarını azaltmayı hedefliyor. Ancak reel ekonomi cephesinde de özellikle ABD’nin son 40 yılda azalan imalat sanayini toparlamayı ve en önemlisi neoliberal kapitalizmin ve küreselleşmenin sonucu başta Çin olmak üzere tüm dünyaya yayılan Amerikan markalarının üretimini kıta Amerika’sına geri getirmeyi hedefliyor. Kısacası ABD de Çin gibi dünyanın imalat merkezi olmayı; Amerikan işçisini ve artizanını 1950’lerin seviyesine getirmeyi amaçlıyor. (Bu konuda gerçekten çok kötü durumda olduklarının bir örneği geçen günlerde donanmada yaşandı. USS Cape St. George isimli Aegis sınıfı kruvazör modernizasyon sonrası San Diego üssüne geri geldi. Bu süre 8,5 yıldı. Böyle bir geminin yenisi 4 yılda inşa edilebiliyor.)
Zayıflayan Amerikan Deniz Gücü. Diğer yandan ABD’nin doların küresel para birimi olması karşılığı dünya ticaretine ve okyanuslarına düzen verdiği ve küresel ticaretin patronu olma ayrıcalığının en büyük aracı olan donanması ve üsler zinciri zayıflıyor. Halbuki küresel hegemonyanın olmazsa olmazı donanma gücü ve üsler zinciridir. Bu gerileme Çin’in denizde önlenemez yükselişi ile birleşince ABD için zamanın her geçen gün aleyhine dönüştüğü büyük bir çıkmaza neden oluyor. ABD deniz gücünün bugünkü enerjisi ile devam ederse Çin’i deniz ticaret ve gemi inşa sektörlerinde yakalayabilmesi için uzun yıllara ihtiyacı var. Çin’in deniz ticaret filosu, dünya genelindeki deniz taşımacılığında önemli bir paya sahip. 2023 yılı itibarıyla Çin, yaklaşık 430 milyon (DWT) kapasiteye ulaşarak dünya filosunun %18,7‘sini oluşturdu. Bu oran ABD için %2,7 dir. Diğer yandan Çin yapımı gemiler 2024 yılında küresel gemi inşa pazar payının yarısını, 2025 siparişlerinin %71’ini oluşturdu. ABD’nin payı %0,2 den bile az. Enerji sektöründe Çin, yeni sıvılaştırılmış petrol gazı (LPG) gemisi pazarının yaklaşık yüzde 48’ini ve yeni LNG gemi pazarının yüzde 38’ini elinde bulunduruyor.
Trump’ın ABD Denizciliğini Kurtarma Operasyonu. Trump yönetimi bu zafiyetin farkında. 24 Mart 2025 tarihinde ABD Ticaret Temsilciliği Ofisi (USTR) Çin’in dünya gemi inşasındaki payının 1999’da %5 iken 2023’te %50’nin üzerine çıkarmasının nedenlerini inceleyen bir soruşturmayı sonuçlandırdı ve mevcut durumun ağır devlet sübvansiyonu ile karşılandığını belirterek Çin’in sektördeki hakimiyetini frenlemek ve yerli gemi üretimini teşvik etmek için Trump’ın önlem almasını tavsiye etti. İşte bu nedenle ABD ticaret savaşını farklı bir boyuta taşıyor. Çin’e karşı denizde yeni bir cephenin kapısının açıldığının işaretlerini artık açıkça veriyorlar. ABD, 17 Nisan 2025 tarihinde limanlarına yanaşan Çin yapımı ve Çin’e ait gemilere vergi uygulanacağını duyurdu. Altı ay içinde yürürlüğe girecek uygulamaya göre Çin’de inşa edilen ve sahip olunan gemiler ABD’ye yaptıkları sefer başına net tonaj üzerinden hesaplanan ücretlerle karşı karşıya kalacak. Bayrağına bakılmaksızın Çin’de inşa edilmiş bir gemiye sahip bir armatörün herhangi bir ABD limanına uğradığında, 1,5 milyon dolardan fazla vergi ödemesi hedefleniyor. Eğer gelen gemi bir Çinli armatör tarafından işletiliyor ve söz konusu armatör (Örneğin COSCO) bir Çin tersanesine yeni gemi siparişi vermiş ise o zaman vergi 3,5 milyon dolara kadar çıkabiliyor. Yabancı üretimi sıvılaştırılmış doğal gaz (LNG) gemilerini hedefleyen ikinci aşamanın üç yıl içinde hayata geçirilmesi planlanıyor.
Amaç, Çin Denizcilik Gücünü Zayıflatmak. Bu girişimin temel nedeni ABD’ye vergiler üzerinden sadece para kazandırmak değil. Amaç Çin denizcilik gücünü hem deniz ticaret filosu hem de gemi inşa boyutunda yaralamak. Çin gemi inşa sanayiini ve Çin armatörünü piyasadan soyutlamak. Bu uygulama gerçekte pasif bir abluka. ABD yönetimi, kendi deniz gücü teorisyenleri Amiral Mahan’ın 150 yıl önce söylediğinin Çin tarafından uygulandığını görüyor ve karşı önlem alıyor. Mahan şöyle söylüyordu: “Devletler gelişmeleri için zenginleşmelidir. Bu da ülkenin ihtiyacından fazla mal üretip dışarıya satmasıyla sağlanabilir. Üretilen fazla malın satılması ise deniz ticaret filolarıyla sağlanır. Deniz ulaştırmasının korunması ve denizaşırı sömürgelere sahip olunması için deniz kuvvetlerine ihtiyaç vardır. Deniz kuvvetlerini desteklemek için de ülkede ve denizaşırı yerlerde deniz üsleri kurulması gerekmektedir. Böyle bir denizgücü sistemini kurup işleten devletler, dünya çapında güç ve egemenlik kazanırlar.” Çin Mahan’ın söz konusu denkleminde deniz üsleri kurulması hariç her alanda ABD’nin çok önüne geçti. ABD’nin özellikle Tayvan veya Güney Çin Denizi senaryosu üzerinden Çin ile nihai bir hesaplaşmaya gitmeden bu eşiği geçmesi ve en azından Çin denizcilik gücüne ateş gücü kullanmadan bir darbe vurması gerekiyordu. ABD bunu yapıyor. Şüphesiz bu hamle küresel ticareti ve deniz taşımacılığını alt üst edecektir. Bu durum Çin’e ihracat yapan Amerikan tarım ve enerji sektörünü de ağır şekilde yaralayacaktır. Diğer yandan Çin’in ihracatında ABD’nin payı %15 civarında ve Çin bu kaybı göğüslemeye çoktan hazır. Ancak Çin dışında Çin yapımı gemileri kullanan dünyanın diğer filoları bu yeni uygulamadan ciddi şekilde etkilenecekler. Ünlü Deniz Ticaret Düşünce Kuruluşu Clarksons’a göre, 2024 istatistikleri göz önüne alınarak ABD limanlarına uğrayan konteyner gemilerinin yaklaşık %83’ü, araba taşıyıcılarının üçte ikisi ve ham petrol tankerlerinin %30’undan fazlası 6 ay sonra uygulanacak yeni kurallar uyarınca para cezasına tabi olurdu. Zira bu gemiler Çin tersanelerinde üretildi. Bu durum Çin gemi inşa sanayiini de menfi şekilde etkileyecektir. Amerikan limanları ile hat işleten pek çok armatör Çin’e yeni sipariş vermekten çekinecektir. Ancak diğer yandan bu durum Çin ve BRICS ortaklarını ABD pazarından uzaklaşmaya ve kendi içlerinde kapalı bir ekonomik sistem kurmaya da zorlayacaktır. Ya da Çin’i misilleme olarak kendi limanlarına uğrayacak ABD ve ABD ilişkili diğer armatörlere karşı yeni liman vergileri de koymaya zorlayacaktır. Bu durumun ilerde Çin için yaşamsal seviyeye erişmesi durumunda devreye çok farklı senaryolar girebilecektir. Özetle, ABD’nin Çin’e yönelik liman vergileri kararı, yalnızca iki ülke arasındaki rekabeti değil, küresel deniz taşımacılığı sistemini ve tırmanmanın devamı halinde mevcut kriz alanlarında yeni enerjileri tetikleme durumlarını ortaya çıkaracaktır.
Hollanda -İngiltere Ticaret Savaşı Örneği. Büyük ekonomik krizler ticaret savaşlarının, ticaret savaşları da genelde sıcak harplerin öncüsüdürler. Tarihten birkaç örnek verelim. Denizde büyüyen ve bir deniz imparatorluğu kurma aşamasına geçen İngiltere’nin kendi bayrağını taşıyan ticaret gemilerini korumak için 1651’de çıkardığı Denizcilik Yasası (Navigation Act), yalnızca İngiliz gemilerinin İngiliz sömürgeleriyle ticaret yapmasına izin vererek dönemin dünyadaki en büyük ticaret filosuna sahip devleti Hollanda’nın deniz ticaretine büyük bir darbe vurdu. Bu yasa, Hollanda’nın ekonomik çıkarlarını tehdit etti ve 1652’de Birinci İngiliz-Hollanda Savaşı‘nın patlak vermesine neden oldu. Birinci Savaş 1652-1654 arasında; 2. Savaş 1655-1667; 3.savaş 1672-1674 arasında; Son savaş 1780-1784 arasında yaşandı. Hollanda’nın durumu özellikle ticaret, finans, gemi inşa ve deniz ticaret gemisi sayısı perspektifi ile bugünün Çin’i ile benzeşiyordu. Hollanda’ya üstünlük sağlayan faktörlerin başında, Çin’in aksine bu ülke halkının denizci geleneği geliyordu. Başlangıçtan itibaren büyük bir balıkçı filosuna sahip olmaları ve daha sonra Avrupa ticaretinde öne çıkan çok güçlü tüccar sınıfı vasıtasıyla, özellikle Baltık’ta Hansa geleneğine sahip etkili deniz ticaret filosuna sahip olmaları başarının nedenleri arasındaydı. 15. yüzyılda 2 milyon Hollandalı nüfusun yarım milyonu ya balıkçılık yapıyor ya da deniz ticaret gemilerinde çalışıyordu. Sadece Avrupa’da değil, söz konusu dönemde dünyada nüfusunun yüzde 25’i deniz ve denizcilikle uğraşan başka bir ulus yoktu. Hollanda’nın inşa ettiği gemiler, savaştan çok ticarete yönelikti. Ancak yetiştirdikleri iyi denizcilerle, bu süratli ve hafif çift maksatlı (ticaret ve savaş) gemilere yerleştirdikleri topları çok etkin kullanmayı becererek, yıllarca denizlerde egemen oldular. 1610 yılında Venedikli diplomatlar, hükümetlerine Hollandalılar hakkında şunları yazmıştı: “Denizlerde üstünlük için büyük gayret içindeler. O kadar üstün bir akıl, azim ve ilgi ile ilerliyorlar ki, denizciliği tüm işlerin üstünde tutuyor ve devletin güç ve güvenliği olarak algılıyorlar.” Hollanda’nın diğer bir avantajı da gemi inşa sanayiydi. Kendi sığ sularına göre inşa ettikleri gemiler, daha az su çekiyordu ve üstün manevra gücüne sahiptiler. Salmalı yelkenli gemiler ve altı düz mavna tipi ticaret gemileri sayesinde, daha hızlı ve çok yük taşıyabilen gemileri deniz ticaretinde etkinlikle kullandılar. Yandan sarkıtılan salmayla, daha sonra derin omurgalı yelkenli gemilerin rüzgâra karşı dar açıyla orsa seyri yapabilmeleri mümkün oldu. Hollandalı denizciler, 1609 yılında Seylan Adası’nı Portekiz’den aldılar. 1619’da Cakarta’yı, 1624’te Tayvan’ı, 1641‘de Malakka Boğazı’nı işgal ettiler. 1626 yılında İngilizleri Endonezya’dan attılar. Onlar da Hindistan’a yönelmek zorunda kaldılar. 1640 yılında Albert Tasman kendi adını verdiği denizi buldu ve Avustralya kıtasının etrafını dolaştı. 1643’te Karayipler’de Curaçao’ya yerleştiler. 1652’de Güney Afrika’yı sömürgeleştirdiler. 1621-1650 arasında ABD doğu sahilinde koloniler oluşturdular, New York’un adı Yeni Amsterdam idi.
Amsterdam Londra’ya Taşınıyor. Hollanda, 1602 yılında, finansmanı Amsterdam Bankası tarafından sağlanan, Doğu Hint; 1621 yılında da Batı Hint Şirketi’ni kurdu. 1609 yılında kurulan Amsterdam Wisselbank liderliğinde, Amsterdam dünya finans merkezi oldu. Bu merkez 18. yüzyıl sonundaki Sanayi Devrimi’ne kadar Avrupa finansının yönetim merkezi oldu. Daha sonra bu üstünlük ve finans merkezi Londra’ya geçti. Bu savaşlar, deniz ticareti üzerindeki kontrol mücadelesinin bir sonucuydu. Her gücün yükselişi gibi kaçınılmaz olan çöküşü de İngiliz ve Fransız donanmalarının daha yüksek ateş gücüne sahip, derin karinalı gemilerin ortaya çıkmasıyla 1640 sonrası başladı. İngilizler gerek donanmasının üstünlüğü gerek Hollanda’yı taklit ettikleri Doğu ve Batı Hint Firmaları kurma ve işletmede daha başarılı olmaları sonucunda daha baskın çıktılar ve bir ada devleti olarak kıta devleti Hollanda’dan finans ve dünya deniz ticaret merkezini devraldılar. Amsterdam artık Londra olmuştu.
Afyon Savaşı. 1839 yılında İngiltere, Çin’e büyük miktarda afyon ihraç ederek ticaret açığını kapatmaya çalışmış ve Çin hükümeti, afyonun toplum üzerindeki olumsuz etkileri nedeniyle bu ticareti yasaklamıştı. Guangzhou (Kanton) limanında büyük miktarda afyona el koyarak imha etmişti. Bu olay, İngiltere’nin askeri müdahalesine yol açmış ve Birinci Afyon Savaşı başlamıştı. Savaşın sonunda 1842’de imzalanan Nanking Antlaşması ile Çin, Hong Kong’u İngiltere’ye devretmek zorunda kalmış, ticaret alanında da pek çok yeni kapitülasyonlara izin vermişti.
ABD ve Japonya Örneği. 1931’de Japonya’nın Mançurya’yı işgali ve ardından Çin’in diğer bölgelerine yönelik saldırıları, ABD’nin Japonya’ya karşı ekonomik yaptırımlar uygulamasına neden oldu. ABD, Japonya’ya hurda metal ve petrol ihracatını kısıtladı. Bu yaptırımlar, Japonya’nın enerji kaynaklarına erişimini tehdit etti ve 1941’de Pearl Harbor saldırısıyla sonuçlanan askeri çatışmaların önünü açtı. Japonya’nın bir ada devleti olarak ablukaya dayanacak gücü ve ABD’ye saldırmaktan başka çaresi kalmamıştı. Bu örnekler, deniz gücü ve denizcilik alanındaki dengesizliklerin tarih boyunca ticaret savaşlarına nasıl yol açtığını göstermektedir.
Gelecek Değerlendirmesi. ABD, 1990 başlarında imparatorluk boyutuna erişen hegemonyasını donanma, ticaret ve finans gücü başta olmak milli gücüne borçluydu. Bu gücü bugün azaldı. Başta ekonomik gücü ve donanma gücü ciddi gerileme içinde. Bu gerilemenin toparlanması on yıllara bağımlı. Diğer yandan dünya dönüyor ve Rusya, Çin ikilisi büyük güçler rekabet döneminde ABD’nin İsrail, AB ve Pasifik’teki geleneksel müttefikleri ile oluşturduğu cepheye ciddi meydan okuma içine girdi. Trump bu durumun vahametini görerek acil tedbirlere yöneldi. Bu tedbirler 1945 sonrası kurulan Washington Consensus ’unu yerle bir etti. Trump, Avrupa ve Japonya’ya ABD’nin verdiği savunma garantilerini ve hatta Avustralya, Kanada, Yeni Zelanda ve Birleşik Krallık ile istihbarat paylaşımını sorgulamaya başladı. Trump, BM Paris İklim Anlaşması’ndan ve Dünya Sağlık Örgütü’nden çekildi. USAID ve ABD dış yardımlarının tüm dağıtımını durdurdu. Daha da ileri giderek IMF ve Dünya Bankasından çekilmeyi dahi savunuyor. Savunma alanında Avrupa’dan geri çekilme niyetini açıkça beyan etti. ABD’nin NATO’daki rolünü azaltmaya yöneldi. BM’de yapılan Ukrayna oylamalarında Rusya’nın ve Belarus ve Kuzey Kore gibi eski düşmanlarına destek verdi. Kısacası Trump bu manevraları boşuna yapmıyor. Bu kararlar bile durumun aciliyet ve vahametinin bir göstergesi. Çin ile özellikle ABD’nin en büyük markası olan denizcilik alanında makas açılıyor. Avrupalılar başta İngiltere olmak üzere ABD’nin tekrar büyümesini asla önemsemiyor. Başta Londra merkezli finansal oligarşik yapı olmak üzere AB elitleri Rusya’nın parçalanması ve kaynaklarının İngiliz, Fransız ve Alman finans devlerinin emrine girmesi vizyonundan vaz geçmiş değil. Daha da öte Ukrayna’nın bağımsızlığı veya halkının mutluluğu umurlarında değil. Sadece Ukrayna’nın kaynaklarını ve alt yapısını devasa finans kaynaklarını değerlendirmek, kısacası sömürmek için nasıl kullanalım derdindeler. Ancak bunu yapacak daha doğrusu dayatacak askeri güçleri yok. Ukrayna’yı Rusya karşısında doğrudan koruyacak batı cephesinde ABD dışında başka bir ülke yok ve ABD bu işi yapmak istemiyor. Ancak buna rağmen kışkırtma ve kumpaslarına devam edecekler. Hindistan ve Pakistan arasında Keşmir’de 22 Nisan tarihinde yaşanan terör saldırısı bile her iki devleti savaşacak kadar kışkırtacak bir ters bayrak (false flag) operasyonu olduğu açık. Amaç Avrasya’yı parçalı ve karışık tutmak. ABD ise kendisi için çok ciddi bir tehdit olan Çin ile karşı karşıya. Avrupa ikinci öncelikte. Rusya’yı ise Londra Paris ve Berlin ekseninin aksine tehdit görmüyor. İsrail ise ayrı bir öncelik olarak ABD yönetiminin öncelik listesinde yer alıyor. Washington’un durumu gerçekten çok zor. Zira kaynaklar yetmiyor. Bu durumda Trump, en önemli güç faktörü olan denizcilik gücü alanında kurşun atamadan yeni bir süreci başlatıyor. Ancak Trump’ın Çin Deniz Ticaret Filosu ve dolaylı yoldan Çin tersanelerini hedef alan liman vergi uygulaması çok ciddi bir kırılmanın ve bu süreçte zor bir kararın aşılma eşiğidir. Zira bu zor karar sadece Çin’e değil aynı zamanda Amerikan orta sınıfına da çok zarar verecektir. Ancak ABD’nin imparatorluk/hegemonya temelinin deniz ve denizcilik olduğunu kamuoyuna anlatmaya yetecektir. Kısacası Hindistan ve Pakistan krizinde yaşandığı üzere Asya ve Avrupa’da yani Avrasya’da her gün yeni kumpaslar, yeni kışkırtmalar ile karşılaşacağımızı söyleyebiliriz. Bu karmaşa ABD’ye zaman kazandırırken, ABD tersanelerinin daha çok gemi yapması için tedbirler alınmasını ve başta 1920 tarihli kabotaj Kanunu Jones Act kısıtlamalarını gözden geçirmesini bekleyebiliriz. Bu süreçte Çin tersanelerinin dünya pazarındaki %51’lik payının önemli kısmı Güney Kore, Japonya gibi gemi inşa devlerine kayabilir. Japon tersanelerinin 2028 yılına kadar dolu olduğu düşünülürse Türkiye dahil pek çok ülkeye (Filipinler, İtalya, Almanya, Fransa, Tayvan, Finlandiya) Trump vergilerinden doğacak boşlukta tersanelerine yeni sipariş almak için fırsat kapıları açacağını söyleyebiliriz. Benzer şekilde Türk bayraklı veya Türk sahipli Çin yapımı olmayan gemi sahibi armatörlerin de 6 ay sonra oluşmaya başlayacak ABD deniz ulaştırma açığını kapama sürecinde yeni fırsatlar yaratabileceğini değerlendirebiliriz. Ulaştırma ve Alt Yapı Bakanlığının her iki alanda tersane sahipleri ve armatörlerle acil beyin fırtınasına başlaması tavsiye olunur.
Cem Gürdeniz
ABD denizcilik gücünde çok hızlı geriliyor. Avrasya’da yaratılan ve yaratılacak karmaşalar ABD’ye zaman kazandırırken, tersanelerinin daha çok gemi yapması için tedbirler alınmasını ve başta 1920 tarihli kabotaj Kanunu Jones Act kısıtlamalarını gözden geçirmesini bekleyebiliriz.… https://t.co/ZLAebGy8WE
— Cem GÜRDENİZ (@cemgurdeniznet) April 27, 2025