Şanghay İş Birliği Örgütü (ŞİÖ)’nün 25. Zirvesi Batı’nın 500 yıllık üstünlüğünün çöktüğünü, Asya merkezli çok kutuplu düzenin kurulduğunu ilan etti. Şanghay İş Birliği Örgütü (ŞİÖ) 15 Haziran 2001 tarihinde sessiz sedasız bir şekilde Asya’daki terör tehdidine karşı sınır güvenliği iş birliği maksadıyla Rusya Çin Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan ve Özbekistan arasında bir iş birliği örgütü olarak kuruldu. Ancak burada en önemli husus Rusya ve Çin gibi Asya’nın hegemonya karşısında durabilecek yetenekte iki askeri gücünün güvenlik alanında bir araya gelmesiydi. Söz konusu buluşma hegemonyanın Asya’nın parçalanarak, yönetilmesi prensibine aykırıydı. 3 ay sonra ABD’de 11 Eylül saldırıları oldu. Bu saldırıların sahte bayrak operasyon olduğu konusunda çok şey söylendi ve yazıldı. Ancak fiili sonucu ABD’nin Afganistan’a, Batı Asya’ya ve Kuzey Afrika’ya askeri müdahale yolunu açmasıydı. Bugün 24 yıl öncesinin Asya’da birlik oluşturmanın kapısını aralayan örgüt 25. Zirvesini yaparken dünyayı yepyeni bir tarihsel dönemeçten geçiriyor. Geçen hafta icra edilen ŞİÖ zirvesi ve ardından icra edilen Çin’in Faşizme Karşı 80.yıl Zafer Töreni dünya tarihinde çok kutuplu dünya düzeninin fiilen başladığının somut göstergeleri olarak tarihe geçti. Asya kıtası tarihinde belki de ilk kez bu derece ileri seviyede bir araya gelmiş oldu. Bu gelişme ile ABD liderliğindeki kolektif batının (ABD, İngiltere, İsrail, Japonya, Güney Kore, Avustralya, NATO, AB) özellikle 2001 sonrası arkasına küresel finans kapital oligarşisini alarak neocon ve Siyonist jeopolitik hedeflere erişim için dünyayı içine soktuğu karmaşaya karşı denge oluşturacak somut bir cephe artık oluşmuş durumda. Bu çerçevede klasik jeopolitiğin kara–deniz teorileri Arktik ve Hint-Pasifik’te yaşanan baş döndürücü gelişmelerle yeniden tanımlarken; jeoekonominin enerji akışları, ticaret yolları ve alternatif finansal düzen arayışları, küresel hegemonya mücadelesinin ve dolayısı ile yeni dünya düzeninin belirleyici parametrelerini oluşturuyor. Jeopolitik ile jeoekonominin yanında siber savaşlardan yapay zekâya, uzay rekabetinden veri güvenliğine kadar teknoloji ve bilgi üstünlüğünün devletler arası güç dengesinin nihai belirleyicisi haline geldiği bir konjonktürde icra edilen zirve ve tören, ilk kez Asya’nın en büyük üç devletini (Çin, Rusya ve Hindistan) bir araya getirerek tek merkezli düzenin yerine çok merkezli bir küresel mimarinin yükseldiğini ilan etmiştir. Şanghay İş birliği Örgütü’nün son zirvesinde en dikkat çekici gelişme, Hindistan’ın zirveye en üst seviyede katılması, ABD baskılarına rağmen Rusya ile enerji ticaretini sürdürmesi ve Çin’le diyalog kanallarını açık tutması oldu. ŞİÖ Zirvesi, Batı açısından Hindistan’ın mutlak egemenlik ve bağımsızlık vurgusuyla ön plana çıktı. Bu tavır, ABD’nin on yıllardır inşa etmeye çalıştığı ittifak sistemlerinde ciddi bir aşınma yarattı. Biden nasıl Rusya ile Çin’in yakınlaşmasını sağlamışsa, Trump da Çin ile Hindistan’ın yakınlaşmasını sağladı. Trump’ın temel hatası ya benlesin ya düşmansın mantığını devam ettirmesi ve Hindistan gibi son 30 yılda yanına çekmeye çalıştığı bir devleti akıl almaz tarifelerle karşısına alması oldu. Hindistan, Pakistan, İran ve Belarus ’un katılımıyla 10 tam üye, iki gözlemci ve 14 diyalog ortağına sahip. Bu zirvede gözlemci ve diyalog ortağı statüleri “ŞİÖ Partneri” adı altında birleştirilerek örgütün uluslararası iş birliği mekanizması optimize edildi. Laos bu statüyle örgüte dahil edildi ve ŞİÖ’nün üye sayısı toplamda 27’ye yükseldi. Bu zirve ABD’nin küresel jeopolitik dengelerde Çin Hint rekabet ve hatta düşmanlığı ile Rusya’nın Çin’in eşit ortağı olamaz faraziyeleri çökmüş oldu. Xi’nin yaptığı konuşmada “zorbalığa ve dayatmalara boyun eğmeyeceğiz, yeni bir güvenlik düzeni kuracağız” vurgusu yeni dönüşümün stratejik boyutunu ortaya koydu. Asya kendisini koruma altına alıyor ve saldırgan batı hegemonyasına karşı bir duvar örüyor. ŞİÖ ve BRICS artık yalnızca tepkisel yapılar değil, kurumsal alternatiflerdir. Doları dışlama, sömürgeci modelin reddi, karşılıklı saygıya dayalı diplomasi bu yeni mimarinin temelleridir. Bu kapsamda ABD-Çin arasında doğrudan savaşın gerek lojistik ve teknolojik gerekse ekonomik nedenlerle imkânsıza yakın bir olasılık olduğunu söyleyebiliriz. Zira ABD’nin uzak cephede uzun ve kalıcı savaş sürdürecek kapasitesi yok. Bu durumda ABD, kendi çıkarları için Kuzey ve Güney Amerika kıtaları ile Batı Avrupa yarımadasını yani AB ile Pasifikteki standart müttefikleri Japonya, Güney Kore, Avustralya, Yeni Zelanda ve Singapur ile kendi bloğunu kurmaya çalışacaktır. Post hegemonya dönemi bunu gerekli kılmaktadır.
ŞİÖ VE YENİ DÜNYA DÜZENİ
Tianjin’de düzenlenen ŞİÖ Zirvesi, kuruluşundan bu yana en geniş katılımlı toplantıya sahne oldu. 20’den fazla liderin bir araya gelmesi, ABD öncülüğündeki uluslararası düzene karşı açık bir meydan okuma olarak tarihte yerini aldı. Çin Devlet Başkanı Xi Jinping, hegemonya ve güç politikalarına karşı çıkıp “gerçek çok kutupluluk” vurgusu yaparak zirvenin ruhunu ilan etti. Xi’nin Trump’ın gümrük tarifelerini sert biçimde eleştirerek, yeni güvenlik ve ekonomi düzeninde “küresel güney” olarak adlandırılan gelişmekte olan ülkelerin çıkarlarının öne alınması gerektiğini belirtmesi Çin’i ABD hegemonyası tarafından ezilen ve sömürülen ülkelerin bir nevi koruyucusu durumuna soktu. Xi’nin Zafer Günü Töreninde yaptığı konuşmada insanlığın yeniden savaş ile barış; diyalog ile çatışma, kazan kazan ile sıfır toplamlı oyun seçenekleri arasında zorlandığını söylemesi ve iki ayrı faaliyet boyunca konuşmalarında ne ABD ne de Avrupa’nın adını anmaması gerçekte Çin liderliğinde yükselen Asya çağının batı saldırganlığı karşısında kendilerine batıdan ayrı bir dünya kurduklarının ve bunu başarmada dayatmalara ve gerekirse savaşa hazır oldukları mesajını verdi. ŞİÖ, BRICS ile düşünüldüğünde dünya nüfusunun büyük bir çoğunluğunun 1,2 milyarlık batı karşısında adeta yeni bir dünya kurduğunu görüyoruz. Zirvede Putin, Modi ve Xi’nin verdiği diplomatik geleneğin dışındaki samimi görüntüler, ABD baskılarının etkisizliğinin sembolü olmaktan öte ABD’ye açık bir meydan okumaydı. Zafer töreninde ise Rusya, Çin ve Kuzey Kore liderlerinin nerdeyse el ele yürüyecek kadar samimiyet içinde olması ise hegemonyanın askeri gücü kullanmayı gerektirecek oldu bittileri ve kışkırtmaları karşısında Asya cephesinin hazır olduğunun bir mesajıydı. ŞİÖ üyesi olmadığı halde Kuzey Kore liderinin 66 yıl sonra Çin’in Tiananmen meydanında Çin devlet Başkanı ile bir araya gelmesinin Çin’in Ukrayna Savaşında Kuzey Kore’ye Rusya yanında savaşacak kadar yakınlaşan Putin’e de bir mesaj olduğunu hatırlatalım. Putin’in konuşmasında ŞİÖ’yü “çok kutupluluğun gerçek bir aracı” şeklinde tanımlaması ve Pan-Avrasya güvenlik modelinin kurulması çağrısında bulunması ŞİÖ’nün artık küresel çoğunluğu birleştiren sağlam bir jeopolitik çekim alanı olduğunu ispat etti.
KÜRESEL YÖNETİŞİM
Çin’in zirve kapsamında sunduğu “Küresel Yönetişim” modeli her yönden 2001 sonrası rotasından çıkan kural temelli düzenin sahibi olduğunu iddia eden Amerikan hegemonyasının baskısı altındaki dünya için umut verici. Bu kapsamda modelde öne çıkan egemen eşitlik içinde devletlerin içişlerine müdahale edilmemesi, tek taraflı yaptırımların reddi ve uluslararası hukukun üstünlüğü dikkat çekici. Bu yaklaşım, Batı’nın özellikle 2001 sonrası giriştiği kanlı müdahalelere gerekçe olan kurallara dayalı düzen söylemine karşı, insan merkezli ve çıkar gruplarından uzak çok kutupluluk vizyonu olarak karşımıza çıkıyor. Burada Çin sunduğu modelle, ortaya çıkan çok kutuplu dünya düzeninde küresel hegemon değil, dengeleyici blok liderliğini üstlendiğini ilan etmiş oluyor. Xi’nin Tianjin’de ŞİÖ üyeleri için verdiği akşam yemeğinde kullandığı Çin atasözü bu anlayışı özetliyordu: “Yüz teknenin yarıştığı bir yarışta, en güçlü kürek çekenler önde gider.” Bu söz, ŞİÖ’nün yükselen küresel kutup olarak çok kutuplu düzenin motor gücü olma iddiasını simgeliyor. Diğer taraftan Türkiye, Ermenistan ve Azerbaycan gibi ŞİÖ Diyalog Ortaklarının zirvede bulunması Washington’un uzun süredir güvendiği “böl-ayır-yönet” stratejisinin artık sahada işlemediğinin kanıtı oldu. Özellikle Güney Kafkasya’da Zengezur Koridorunun 99 yıllığına ABD kontrolüne bırakılması kararından sonra bu üçlünün Pekin’de aynı masada yer alması, ABD’nin bölgesel çatışmaları körükleyerek kendi hegemonyasını sürdürme planlarının zayıflamasına sebep olacaktır. ŞİÖ’nün gerek askeri kapasitesi gerekse ekonomik çekiciliği, Amerikan ve Avrupa sömürgeciliğinden yüzyıllardır çekmekte olan küresel güney ülkelerine büyük bir umut ışığı doğurmuştur. Bu gelişmenin artık işlevini yitirmiş olan BM’nin yapısının değişimi için de fırsat sunacağı düşünülebilir.
Cem Gürdeniz
X Paylaşımı
ŞİÖ’nün 25. zirvesi, küresel sistemde tarihsel bir kırılmaya işaret etmektedir. Batı’nın 500 yıllık hegemonyasının çözülme süreci artık geri döndürülemez boyuta ulaşırken, Asya merkezli çok kutupluluk yeni dönemin belirleyici paradigması haline gelmektedir. Çin, Rusya ve Hindistan’ın aynı çatı altında buluşması, ABD’nin inşa etmeye çalıştığı tek kutuplu düzenin fiilen geçerliliğini yitirdiğini göstermektedir. Bu bağlamda ŞİÖ ve BRICS, tepkisel örgütlerden ziyade kurumsal alternatifler olarak yükselmekte; finansal sistemde doların mutlak üstünlüğü erozyona uğrarken, egemenlik ve eşitlik kavramları yeni düzenin anahtar ilkeleri olarak öne çıkmaktadır.
Enerji akışlarının yön değiştirmesi, örneğin Sibirya’nın Gücü-2 boru hattı üzerinden Rus gazının Asya’ya yönlendirilmesi, Avrupa sanayisinin rekabet gücünü aşındırırken Avrasya entegrasyonunu pekiştirmektedir. Teknolojik üstünlük, lojistik ağlar ve finansal bağımsızlık arayışları, Batı’nın dayatmacı politikaları karşısında küresel güney için yeni jeopolitik ve jeoekonomik alanlar açmaktadır.
Türkiye açısından bu tablo hem fırsatlar hem riskler barındırmaktadır. Atlantik bağımlılığı, NATO ve AB çizgisi ulusal çıkarlarımızı sınırlarken ve ülkemizi hegemonya ve küresel finans kapital oligarşisinin kışkırtmalarına alet ederken ŞİÖ ve BRICS gibi yapılar Türkiye’ye enerji güvenliği, jeopolitik manevra alanı ve Avrasya merkezli entegrasyon olanağı sunmaktadır. Dolayısıyla asıl mesele hangi blokta olunacağı değil, çok kutuplu sistemin milli çıkarlarla uyumlu biçimde nasıl yönetileceğidir. Sorun Türkiye’nin çöküş sürecindeki Atlantik sisteminin edilgen bir parçası mı kalacağı, yoksa yükselen Asya düzeninde kurucu aktörlerden biri mi olacağıdır.
ŞİÖ’nün 25. zirvesi, küresel sistemde tarihsel bir kırılmaya işaret etmektedir. Batı’nın 500 yıllık hegemonyasının çözülme süreci artık geri döndürülemez boyuta ulaşırken, Asya merkezli çok kutupluluk yeni dönemin belirleyici paradigması haline gelmektedir. Çin, Rusya ve… https://t.co/2KH4hb0gpP
— Cem GÜRDENİZ (@cemgurdeniznet) September 7, 2025