18 Kasım Mavi’si

Deniz…

İnsanın ruhuna en çok benzeyen yer belki de.

Kimi zaman dinginliğiyle insanı içinde dinlendiren bir sırdaş, kimi zaman derinlikleriyle çağıran bambaşka bir alem…

Özgürlüğün rengi, yalnızlığın sesi, umudun en berrak aynasıdır o.

Deniz çoğu zaman bir şairin ilhamı, bir denizcinin kaderi, bir milletin ufka açılan penceresi olmuştur.

Nazım Hikmet “Oğlumun Denizci olmasını isterdim” dizelerinde gurur, cesaret ve ağır sorumluluk yüklemiştir.

“Bir kısrak başı gibi Akdeniz’e uzanan bu memleket bizim” dizesi ise yalnızca bir coğrafyayı değil, denizle yoğrulmuş bir ruh halini tarif eder.

Cemal Süreya’nın maviye yüklediği anlamda bundan farklı değildir.
“Mavi, bir renkten daha fazlası. Sonu olmayan gökyüzü, umut dolu bir deniz.”

Victor Hugo’nun o meşhur sözü ise denizcilerin dünyasını bir solukta özetler: “Dünyada üç tür insan vardır: Yaşayanlar, ölüler ve bir de denizciler.”

Ve Yahya Kemal…
“Hala dilimdedir tuzu denizlerin” diye başlayan o tatlı yanma hissi, bahriyelilerin gönlünden hiçbir zaman silinmez.

Bekir Coşkun’u unutmak ne mümkün.

Deniz bir filozofa benzer.

İlişkilerinde; rakamlar, formüller, kesin hesaplar, denklemler, vazgeçilmez ilkeler vardır.

Hoşgörüsü, suyun kaldırma gücü kadardır.

Asla fazlasını kabul etmez.

Denizin ‘‘keşke’’si, ‘‘belki’’si, ‘‘bakalım’’ı, ‘‘inşallah’’ı, ‘‘ama’’sı yoktur.

Sert ve ilkeli.

İnsanoğlu ona asla şekil veremez.

Denizciler; mert olur.

Korkusuz, yiğit, yardımsever, yürekli, düzgün, dürüst insanlardır.

Tarih sahnesine bir Gazi Mustafa Kemal Atatürk çıkar.
20 Eylül 1924’te Hamidiye Kruvazörü ’nün anı defterine yazdığı o satırlar, aslında bir donanmanın değil, bir vizyonun pusulasıdır:

“Hudutlarının mühim ve büyük aksamı deniz olan Türk Devleti’nin Donanması da mühim ve büyük olmak gerektir…”

İşte bu söz, bugün hala Türk Deniz Kuvvetleri’nin rotasında parlayan bir Kutup Yıldızı’dır.

Her 18 Kasım’da, eski yeni bütün asker denizciler bir araya gelir.

1936’dan beri süren bu kadim buluşma, ruhunu koruyan bir meşaledir.

Deniz Lisesi ve Deniz Harp Okulu mezunları, aynı çağrının etrafında yeniden toplanır.

O gün…

Alay Sancağı selamlanır;
Marşların sesi salonu doldurur;
Emrullah Nutku’nun “Gemicilik Opereti” okunurken hırçın dalgaların uğultusu kulaklarda yeniden canlanır:

“Onlar bize diyorlar ki, ey gemici annenden
Sana selamlar getirdik, vatanın şen sahillerinden…”

Ardından o ölümsüz marş yükselir, her bahriyelinin yüreğinde aynı yerden:

Şahlan artık ey deniz şanlı dostlar geliyor

Ummanlara hükmeden Barbaroslar geliyor

Baş koymuşuz uğruna biz bu coşkun suların

Ruhumuza dalgasız ölçüler dar geliyor

 Biz denizci gençleriz göğsümüz şeref dolu

Atatürk’ü izleyen yol Deniz Harp Okulu

Yapılan sunumlarda, bu rotanın nereden gelip nereye uzandığı anlatılır.

Aynı sofrada, “Tanrı’nın adıyla” diye başlayan yemekte geçmişin birikimi geleceğin komutanlarına aktarılır.

Program Atatürk’ten Yadigar TCG Savarona ve Donanma’nın vurucu unsurlarına yapılan ziyaretlerle tamamlanır.

Ve günün sonunda, Yahya Kemal’in “Sessiz Gemi’sinden bir mısra usulca düşer hatıralara:

“Artık demir almak günü gelmişse zamandan,
Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan…”

Ama o geminin pusulası hiç şaşmaz:
Atatürk’ün rotasıdır o.

Gelecek yıl yine toplanılır mı?
Kim bilir…

Ama bildiğimiz bir gerçek var:
Rotamızdan hiç ayrılmadık ki.

Son sözse:

Nice yıllara Deniz Harp Okulu…
Nice yıllara Atatürk’ün Mavi Vatan’a açılan kapısı…

Henüz nedeni açıklanmayan C-130 askeri kargo uçağının elim kazasında hayatlarını kaybeden o kahramanlar, yalnızca birer pilot ya da personel değil; Gök Vatan’ın sarsılmaz savunucularıydı.

Mekanları cennet, ruhları şad olsun.

İsmet Hergünşen