Geçtiğimiz yılın 7 Ekim günü Hamas’ın gerçekleştirdiği Aksa Tufanı Operasyonu’na cevap olarak başlayan ve bugünlerde büyük bir insani krize yol açan İsrail, askeri harekatlarına hızla devam ediyor.
Gazze bugün ölüdür. İsrail, Filistinlileri kendine ait olmayan topraklardan sürmek ve yok etmek istemektedir.
İsrail’in ortaya koyduğu refleks sınırları zorlayacak hale gelmiş olmasına rağmen, geri adım attırılması mümkün olmamaktadır.
Ne BM (Birleşmiş Milletler) çatısı altında yapılan konuşmalar ne de Uluslararası Adalet Divanı’nın soykırım davası çözüm getirmiştir.
Güvenlik Konseyi 5 daimî üyesinden İngiltere, Sykes-Picot ve sonrasında Filistin’de Siyonizm ve İsrail Devleti’nin kurulmasına yol veren Balfour Deklarasyonu ile süreci ilk başlatandır.
Halen Ukrayna’da tam kontrolü sağlayamamış Rusya Federasyonu (RF), kriz çözülsün açıklamaları yaparken ateşkesi bile veto etmiştir.
Ateşkesi veto eden bir diğer daimî üye de Çin’dir.
Seçimlerde Yahudi Lobisi’nin oylarına ihtiyaç duyan ve her dönemde İsrail’in koruyucusu ABD yönetimi siyaseten ikili oynamakta, askeri sahada var gücüyle desteğe devam etmektedir.
Söz konusu Doğu Akdeniz olunca Türkiye’ye göz dağı vermek için Uçak Gemisi’ni göndermekten çekinmeyen Fransa, savaşın Lübnan’a sıçraması üzerine yaptığı cılız açıklamasıyla şaşkınlık yaratmıştır.
Gelinen noktada BM Genel Sekreteri bile istenmeyen adam ilan edilirken, al gülüm ver gülüm oynayan BM Güvenlik Konseyi, savaşın başka bir boyuta evirilmesine neden olmuştur.
ABD ve İngiltere’yi arkasına alan İsrail, her geçen gün savaşını kutsallaştırırken, Filistinliler’in ise bir hamisi yoktur.
Arap Ülkeleri ve Birliği ile İslam İş birliği Teşkilatı’nın uyur gezer halde bulunması, onlar için de artık Filistin diye bir sorun kalmadığı izlenimi vermektedir.
İsrail’in bölgede yaptığı ölümcül eylemlerin yeterli karşılık bulmaması, görüntüde sekteye uğramış görünen İbrahim Anlaşmaları çerçevesinde arka kapı diplomasisi olasılığını kuvvetlendirmektedir.
Atari oyunlarını andıracak tarzda gönderilen hipersonik füzelerin çoğunun Demir Kubbe tarafından düşürülmesi ve İsrail’in halen karşılık vermemesi, İran hakkında şüpheleri artırmaktadır.
Hele ki saldırı öncesi İran’ın ABD ve RF’ye bilgi vermesi, anlaşılır bir tarafı olmayan durumdur.
İsrail, savaşı sadece Filistin toprakları içinde sınırlamayıp, Hizbullah için Lübnan ve Suriye, Husiler için Yemen topraklarına taşıma becerisini de gösterebilmiştir.
Bu süreçte Şam ve Halep’i bile bombalamaktan çekinmemiştir.
Şam yönetimine ayrıca sormak gerekir:
Ülkesine bombalar yağdıran İsrail’e karşı koyamazken, Türkiye’nin görüşme ısrarına asker çekme şartının anlamı nedir?
Savaşın bölgesel hale gelmesinin önüne geçilmesinin ve sonlandırılmasının koşulu; BM şartını yok sayan İsrail’i üyelikten çıkarmak ve sert yaptırımlar uygulamaktır. Ama nerede o irade?
Ya Türkiye…
Orta Doğu’daki son gelişmeler, yapılan askeri müdahalelerin Türkiye’nin güvenlik sınırları dışında tutulmasını gerektirmektedir.
Ancak:
Mısır ile tekrar kurulmaya çalışılan ilişkilerden bir sonuç elde edilememiştir.
BM’de cumhurbaşkanı konuşmasının yüzde 80’ini Gazze Savaşı’na ayırmış olsa da bu, dinleyicilerin alkışlarının ötesine geçememiştir.
Hamas’a açıktan verilen destek dünya genelinde kabul görmemiştir.
TBMM’de konuşturulan Mahmud Abbas’ın dikkate alınması mümkün olmamıştır.
Sadece içeride hilafet özlemcilerinin konuyu istismar etmelerine fırsat tanınmıştır.
Sıklıkla dile getirilen İsrail’in Türkiye’ye tehdit olabileceği söylemi, ne Türk ulusunun ne Türk ordusunun ne de Türk tarihinin tanınmadığı ve bilinmediği kuşkusu yaratır ki, en düşündürücü olanı da budur.
Emare ortaya atılan bir harita ise karşılığı kafa karıştırıcı yüksek perdeden konuşmalar değil, MGK’da karar almak ve askeri hazır tutmaktır. Pek tabii ki, açıktan değil gizliden yapılmalıdır.
Son sözse; Savaşlar her zaman olabilir, olacaktır da. Güç olansa barışın yanında durabilmektir.
İsmet Hergünşen