Tarihin önemli olayları, ülke ve toplumların geleceğini şekillendirmiş ve hala da şekillendirmeye devam etmektedir.
Nice imparatorluklar, devletler kurulmuş ve yıkılmıştır.
Türkler de muhtelif coğrafyalarda kurdukları sayısız devletlerle, tarihin her dönemine damga vuran ulusların başında gelir.
Son kaleleri Anadolu ve Trakya topraklarıydı.
Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra, Osmanlı Devleti’nin toprakları üzerinde olacak paylaşımı Mustafa Kemal bozarak, 29 Ekim 1923’te bağımsız Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni kurdu.
İdare, artık İngiliz zırhlısıyla kaçan padişah da değil, halkın egemenliğindeydi.
Müslüman alemi tarafından dikkate alınmayan, işlevsiz ve etkisiz hilafetin kaldırılması iç ve dışta ses bile getirmedi.
Monarşi de yoktu, kul da yoktu, ümmet de. Yalnızca cumhuriyet ve millet vardı.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu ve varlığı, yalnız “Emperyalistlere, iftiracı, bölücü ve gericilere karşı” değil, “Olmasaydı da olurduk, keşke Yunan kazansaydı ve reklam arası bitti” diyenlere verilen bir cevaptır.
Cumhuriyet, silah arkadaşlığından geleneksel dostluğa dönüşen bir yapının ortak hikayesidir.
İlanı sanıldığı gibi hiç de kolay olmamıştır.
Hilafet, manda ve himayeye inanan fanatik bir cephe olmasına rağmen, elde edilen zafer, başarı ve gelişmeler onları bir süre suskunluğa itmiştir.
Başlangıç parolası “Ya İstiklal ya ölüm’dü”.
Tek amaç, “Bağımsız ve ulus egemenliğine dayanan yeni bir Türk Devleti kurmaktı.”
Mustafa Kemal önderliğinde 1919’da Samsun’da başlayan bu mücadelede, Erzurum ve Sivas Kongrelerinde cumhuriyetin esasları konulmuş, Misak-ı Milli kabul edilmiş ve Ankara’da Birinci Meclis açılmıştır.
Büyük Taarruz ulus, meclis ve ordu birlikteliğiyle İstiklal Harbi’nin zaferini tescil ederken, “Lozan Barış Antlaşması’nın” imzalanmasıyla “SEVR” geçersiz kılınmıştır.
Asi diye küçümsenen bir Türk, üç yıllık çetin bir savaşın sonunda zoru başarmış ve esaret altındaki ulusunu özgürlüğe kavuşturmuştur.
Aziz Atatürk’üm…
Kurduğun Cumhuriyetin 101. yılı kutlu olsun.
Öngörü ve hedeflerindeki kararlılığın, sadece yepyeni bir devletin kuruluşuna giden yolu çizmemiş, mazlum milletlerin kurtuluşuna ilham kaynağı olmuştur.
Vatan sana minnettardır.
Son günlerde, Anayasal zeminde bir adım ileri iki adım geri olacak şekilde tartışmalara hız verilmiştir.
Varılmak istenen yer bellidir.
Atatürk’süz, ulus kimliğinden, halk egemenliğinden ve üniter yapıdan yoksun Türkiye.
Acziyet ve hezeyan içerisindeki siyasetçilerin Türkiye Cumhuriyeti’ne pranga vurma çabaları karşılığını bulamayacaktır.
Nitelik açısından dünyada tek olan Gazi Meclis TBMM’yi kirlettirmeleri de söz konusu olmayacaktır.
Tartışmaya açılan 1982 Anayasası’nın öncelikli olarak değiştirilmek istenen “Başlangıç ve ilk 4 maddesi” Türkiye Cumhuriyeti ve Türk Ulusu’nun bekasıdır; gerici ve bölücü zihniyete panzehirdir.
Görmek istemeyen gözler, duymak istemeyen kulaklar çevre ülkelerde yaşanan gelişmelere öyle bakmalı ki, ülkemize dayatılmaya çalışılan çağın gerisinde kalmış modellere karşı durulmalıdır.
Ağır bedeller ödenen cumhuriyeti yıkıcı eylem ve söylemlere karşı korumak ve yaşatmak her yurttaşın en büyük görevidir.
Şimdi, her zamankinden daha güçlü bir şekilde ülkemizin kurucu irade ve değerlerine sahip çıkarak, ¨Yaşasın Türkiye Cumhuriyeti¨ söylemiyle onur ve gururla bayrağımızı dalgalandırmalıyız.
Son sözse; Cumhuriyet; Atatürk’tür. Çanakkale’dir. İstiklal’dir. Lozan’dır. İlke ve Devrimlerdir. Çağdaşlaşma’dır. Nutuk’tur. Andımız’dır. Gençliğe Hitabe’dir. Yurtta Sulh ve Dünyada Barış’tır.
Ne mutlu Türküm diyene.
İsmet Hergünşen