Beyaz Kartal Tatbikatı. 13 Aralık 2013 günü Girit Adasındaki NATO’ya ait NAMFI tesislerinde Yunanistan Hava Kuvvetleri’ne ait Rus yapımı S-300 uzun menzilli hava savunma sisteminin (SAM) fiili atışları gerçekleştirildi. Bu atışlar, füzelerin envantere alındığı 1998 yılından 15 yıl sonra yapıldı. Türk Hava Kuvvetleri’ne karşı kullanım maksadıyla alınan bu füzelerin atışlarının gerçekleştirildiği, “Beyaz Kartal” ismi verilen tatbikat esnasında, Dışişleri Bakanımız Yunanistan’da resmi ziyarette bulunuyordu. Dışişleri Bakanlığı bu tatbikatın yapılacağını bildiği halde görüşmeyi iptal etmemişti.
Atışların gerçekleştirildiği seçkin gözlemci gününe NATO ülke temsilcileri, Kıbrıs Rum Yönetimi lideri ve Türk subayları da katıldı. Genelkurmay Başkanlığı Yunanistan’ın daveti üzerine, test atışlarına Atina Büyükelçiliğinde görevli iki askeri ataşemizin talimatla katıldığını açıkladı. (Aydınlık, 18 Aralık 2013) Atış sonrası, Yunan Savunma Bakanı Avramapoulos, tatbikatın “Doğu Akdeniz‘e barış ve istikrar mesajı olduğunu” söyledi. Atışlardan bir gün sonra da, Rusya’nın devlet silah firması, Rosoboronexport’un aynı zamanda Büyükelçilik görevlisi olan Atina temsilcisi, bir basın açıklaması yaparak “Rus füze sisteminin başarıyla denendiğini” dünyaya ilan etti.
Türklere yasak. Bir diğer gelişme de Ekim ayı içinde yaşandı. (SSİK), Savunma Sanayi İcra Kurulu, Türk Hava Kuvvetlerinin uzun menzil hava savunma füze sistemi ihtiyacının karşılanması için, HQ-9 (FD 2000) tipi füzeleri üreten Çin’e ait CPMIEC firması ile kontrat görüşmelerine başlanması kararı verdi. Yer yerinden oynadı. ABD’den NATO Genel Sekreterine, Morgan&Stanley’den AB’ye kadar, bu kararı sanki bir sömürge devlet azarlanır şekilde, eleştirmeyen kalmadı. Bu eleştirilere Dışişleri Bakanlığı’nın tek ve net bir açıklaması olmadı. Devletin bazı bürokratları neredeyse sürecin tekrar gözden geçirileceği ve hatadan dönüleceği sinyallerini bile verdi.
Neden 15 yıl sonra? NATO ve AB üyesi Yunanistan, Atlantik sistemin Türkiye’nin Çin’den benzer bir silah sistemini alma kararına bile tahammülünün olmadığı ve açıkça aşağılandığı bir konjonktürde, 15 yıldır atıl tuttuğu Rus yapımı SAM sistemini, NATO’nun Girit’teki NAMFI (NATO Füze Test) tesislerinde deniyor. İşin ilginç yanı Rus füzesinin denenmesi NATO tesisinde, NATO gözlemcilerinin huzurunda yapılıyor. Yunanistan, ekonomisinin dibe vurduğu, subayların maaşını dahi ödemekte zorlandığı bir ortamda bu gösteriyi neden yapmıştır? Türkiye’deki siyasi iklim sayesinde değil bir savaş, Ege’de Türk çıkarlarının korunmasının bile söz konusu olamayacağı bir dönem, niçin seçilmiştir? Atina’daki Rus diplomat neden SAM sisteminin başarıyla denendiğini Moskova’dan değil de Atina’dan bildirmiştir?
Cevabı verelim.
Atlantik yapı, Yunanistan üzerinden Türkiye’ye bir mesaj vermiştir. Bu mesaj içinde Rusya bilerek ya da bilmeyerek rol almıştır. Mesaj şudur: Savunma alanında Çin ile işbirliğine yönelirsen, hayati çıkarlarının olduğu Ege’de dengeleri alt üst edebilirim. Hatta bunu yaparken Ergenekon ve Balyoz davaları öncesinde, Karadeniz‘de yakın işbirliği içinde olduğunuz Rusya’yı bile kullanabilirim.
Sakın, “Yunanistan içinde bulunduğu ağır sosyo ekonomik koşullara rağmen Washington izin vermese de bu atışları yapardı” demeyin. Yunan Hava Kuvvetleri, 15 yıldır bu füze sistemlerinin bakımını dahi yapmadı.
Bu atış ile Yunanistan, Türkiye üzerindeki komplekslerini tatmin edebilme ortamı ile Balyoz tertibi öncesi, Ege’de Türk Donanması ve Hava Kuvvetleri karşısında yaşadıklarının intikamını alma fırsatı buldu. Balyoz tertibi sonrasında Türk Donanması artık Ege’de ne transit ne de zararsız geçiş haklarını kullanıyor. Benzer şekilde Hava Kuvvetlerinin Ege üzeri uçuşları azalırken, özellikle Kardak benzeri egemenliği antlaşmalarla Yunanistan’a devredilmemiş 151 ada, adacık ve kayalık üzerindeki uçuşları bıçak gibi kesildi.
1997 yılında ne olmuştu? Bu füzeleri, 1997 yılında, 1959 yılında imzalanan, Londra Kurucu Antlaşması ile tesis edilen statüye aykırı olarak satın alan Güney Kıbrıs Yönetimine ilk tepki, yakın çevremiz için uygulanan dış politikada Türkiye’nin çıkarlarını Atlantik çıkarların önünde tutabilen TBMM’den gelmişti. TBMM, KKTC ile birlikte 20 Ocak 1997 günü, ortak bir deklarasyon yayımlamış, yavru vatan savunmasındaki kararlılığımızı vurgulamıştı. Bu gelişmeler paralelinde Mayıs 1997 içinde de GKRY bayrağı taşıyan veya ilintisi olan gemilere, 1987 yılından sonra uygulanan ambargonun kapsamı genişletilmişti. En güçlü tepki de donanmadan gelmişti. O sene, 3–21 Haziran tarihleri arasında icra edilen Denizkurdu 97 tatbikatının ikinci safha sonrasında, bazı firkateyn, hücumbot ve denizaltılarımız Magosa ve Girne’ye liman ziyaretinde bulundular. Soğuk Savaş boyunca Magosa’nın güneyine geçmeyen Türk Donanması, bu tatbikatla Doğu Akdeniz’e yüksek varlık ve hazırlık seviyesi ile aniden çıktı. Tatbikat bittikten iki hafta sonra, Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ile KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş ortak bir deklarasyon ile iki ülke arasındaki dayanışmayı bir kez daha dünyaya ilan ettiler. Sonuçta ulusal iradeye dayalı bu diplomasi sonucunda, söz konusu S–300 füzelerinin Güney Kıbrıs’a yerleştirilmeyeceği, Aralık 1998’de kesinleşti. Böylece bu füzeler, Rusya Federasyonu, Yunanistan ve GKRY arasında yapılan bir düzenleme ile Girit adasında konuşlandırıldılar. Bazılarının eski Türkiye diye küçük gördüğü, o Türkiye’de devletin jeopolitik çıkarları işte böyle korunurdu.
Türkiye hiç bu kadar küçülmedi. Güney Ege’de Türk Hava Kuvvetlerinin ve dolayısı ile Cumhuriyet Donanmasının harekâtını çok ciddi bir şekilde engelleyecek S-300 füze sisteminin, fiili atışla ilk kez denendiği tatbikata, Türk subayların Genelkurmay Başkanlığı emri ile iştirak etmesi ve aynı zaman diliminde, Dışişleri Bakanının Atina’da Yunan meslektaşıyla bir araya gelerek Ege’de barıştan bahsetmesinin mantıklı bir izahını yapamıyorum. Eğer bu olay 1997 yılında gerçekleşseydi henüz tatbikatın NOTAM’ı (Havacılara Tehlike İlanı) yayımlandığında, Atina Büyükelçimiz Türkiye’ye geri çekilirdi. Türkiye hiç bu kadar küçük düşürülmedi. Şimdi anlıyor musunuz Yargıtay’ın 9 Ekim 2013 Balyoz kararının önemini?
(NOT: 16 Aralık 2013 günkü Cebelitarık Krizi ve İngiliz Kraliyet Donanması –II isimli makalemin sonunda yer alan, Yunanistan’a antlaşmalarla devredilmemiş ada, adacık ve kayalıkların sayısı, yazım hatası nedeniyle 51 olarak yer almıştır. Doğrusu 151’dir. Okuyuculardan özür dilerim.)
Cem Gürdeniz