Bölücü terör örgütü PKK’nın fesih kararı sonrasında, küçük bir grubun sembolik silah yakma görüntülerinin kamuoyunda karşılık bulmadığı ve endişelerin sürdüğü bir gerçektir.
Demokratikleşme adı altında zihinlerin manipüle edilmesine yönelik çabalardaki artış da dikkat çekici bir boyuta ulaşmıştır.
Geçtiğimiz yılın Ekim ayında başlatılan son süreç o kadar hızlı gelişti ki, tüm sağduyu sahibi insanların kafasında tek bir soru belirdi:
Akla gelen başka sorular da şunlardı:
Ortadoğu’daki son gelişmeler, sahada bir kez daha etkisiz hâle getirilen PKK ve onun “üst aklını” yeni bir karar sürecine mi soktu?
Terör meselesi yeni bir eşiğe taşınırken, hedeflenen Türkiye’nin tekliği, birliği ve dirliğine zarar vermek midir?
Konunun kilit noktası şu olabilir:
Türkiye, 1982 Anayasası’nda vurgulandığı gibi tek bir millet olarak yaşamına devam mı edecek, yoksa çok milletli bir devlet yapısına mı evrilecek?
Kimi siyasetçilerin anayasa değişikliği talepleri doğrultusunda bu yönde açıklamalar yapması, ilgili taraflar arasında gizli bir gündemin olabileceği şüphesini doğurmaktadır.
İnanç ve etnik kimlik üzerinden siyaset yapanların ülkemizde yarattığı travmalar ve verdikleri zararlar ortadayken, bu ısrar neden? diye sormak, her Türk yurttaşının asli sorumluluğudur.
Devlet TEK’tir. Ülke BÜTÜN’dür. Ulus BİR’dir.
Ortadoğu’nun kıyısındaki tek gerçek devleti ve milletini yönetenlerin görmesi gereken en önemli husus; devlet ve ulus bütünlüğü sağlayamayan çevre ülkelerin sonunun nasıl bir felakete dönüştüğüdür.
ABD Başkanı Donald Trump’ın yakın arkadaşı olan büyükelçinin kafa karıştırıcı açıklamaları ise “Türkiye yeni bir çıkmaza mı sürüklenmek isteniyor?” sorusunu akıllara getirmektedir.
Zaten 1960’lı yılların sonundan itibaren Türkiye; siyasi, dinî ve etnik temelli terörizmin her türüne maruz kalmamış mıydı?
Ulus-devlet niteliğine sahip Türkiye, tüm sömürgeci saldırılara ve ihanetlere rağmen ayakta durabiliyorsa, bu durumun nedeni Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesidir.
PKK’ya yakın siyasi yapı da son gelişmeleri doğru analiz ederek, etnik ve mezhepsel zeminde yapılan siyasetin sadece zaman kaybı ve yeni acılar anlamına geldiğini artık anlamalıdır.
Bölücü terör örgütü PKK’nın tüm silahlarını teslim ettiğine dair bir kanaat oluşsa bile, Türk Silahlı Kuvvetleri başta olmak üzere tüm güvenlik birimlerinin teyakkuzda kalması bir zorunluluktur.
ABD, İngiltere, Almanya ve Fransa dâhil birçok ülke, PKK’nın terörist kimliğini tanımaya devam etmektedir.
Bu organize terör örgütüne “kültürel etkinlik” maskesi altında ya da “başka oluşumlar içinde” tekrar varlık kazandırma çabalarına fırsat verilmemesi, Türk milletinin en haklı beklentisidir.
Neticede; “Türkiye Devleti, devleti ve milletiyle bölünmez bir bütündür.” Rotası, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün evrenselleşen sözü “Yurtta barış, dünyada barış”tır. ¨
Son sözse: Türkiye, farklılıklar açısından özgün bir ülkedir. Bu ülkenin geleceği hakkında öne sürülen her teori doğru çıkmaz. Bu kadim topraklarda hiç kimse her şeyi bildiğini iddia edemez.
— Nicole & Hugh Pope / Çıplak Türkiye
İsmet Hergünşen