Mekanlar vardır, yaşanır ve yaşatır.
Yaşamın en güzel seslerindendir, okul günlerimiz.
İnsanı alıp götürmüştür, başka dünyalara.
Zaman gelmiş sabahın ilk ışıklarıyla yola düşmüşüz, zaman gelmiş akşamın karanlığında evimize varmışız.
Saatlerin güne, günlerin haftalara, haftaların da aylara kavuşmasını, mevsimlerin geçişini dört gözle beklemişizdir.
Hayatımız renklenmiştir, tanış olduğumuz her kişi ve yönleriyle…
Kardeşçe, arkadaşça ve de dostça yaşamın sesi olmuştur, yaşananlar.
Çocukluğumuzun ilk evrelerinden başlayarak, ateşli gençlik günlerimizin sonuna kadar devam etmiştir, keyifli olduğu kadar bu yorucu mücadele.
Gözlerimizi kapatsak, o günden bugüne, kimler gelmiş kimler geçmiştir, bu eşsiz serüvenimizde.
Aileden kopuşun ilk adımlarıyla a,be,ce ile başlayan zengin, güzel ve gittikçe gelişen dilimiz Türkçemizle anlaşmışız ve birbirimize doyumsuz sevdalarla bağlanmışız, bu süreçte…
Tanımışızdır toğrağımızı, ülkemizi, insanımızı hep birlikte, halleşmişizdir birbirimizle…
Dünya kurulduğu andan itibaren başlayan tarihimizde, yaşadığımız olayların sevinci ve kaderi güç kaynağımız olmuştur, okuduğumuz sıralar…
Kaygılarımız da sevinçlerimiz de olmuştur, dilek ve arzularımız da yıllar içerisinde önem ve değer kazanmıştır
Tasamızın ve sevincimizin, acımız ve umudumuzun ortak paydası olmuştur, kıymetli öğretmenlerimiz.
Kültür meşalemiz olmuştur ve unutulmazlar arasına girmiş dünden bugüne, geçmişten günümüze.
İnsan toplululuğunu ulus düzeyine yükselten öğretmenler, her yetişkin bireyin öncüsü durumundadır.
Geleceğini güvence altına almak isteyen uluslar, iyi öğretmenler yetiştirmek zorundadırlar.
Öğrencilerinin iyi olmasını isteyen öğretmenler de, önce kendilerini yetiştirip ve geliştirmek zorunda olduklarının farkına varmalıdırlar.
Şartlar ne olursa olsun, okul içinde olduğu kadar, okul dışında da öğrencilerinin kalplerine dokunacak kadar şefkatli ve sevimli olmayı, empati kurmayı da becerebilmelidirler.
Cumhuriyet kurulduğu andan itibaren Mustafa Kemal, eğitime ayrı bir önem vermiş ve eğitim felsefesinin hem kurucusu ve hem de uygulayıcısı olmuştur.
Türkiye Cumhuriyeti ve devrimlerini koruma ve kollama ülküsünde toplumu demokratik, milli, çağdaş, laik ve bilime dayalı eğitim seferbirliğinde öğretmenleri öncü kılmıştır.
“Benim asıl anlatılacak yanım öğretmenliğimdir” sözüyle öğretmenliği benimseyen ve önemseyen, “Milletleri kurtaranlar, yalnız ve ancak öğretmenlerdir.” diyen büyük önder Atatürk’ün izinde yürümelidir, tüm öğretmenler…
Bakanlar Kurulu, “Millet Mektepleri Başöğretmenliği” unvanını 11 Kasım 1928’de yaptığı toplantıda Gazi Mustafa Kemal’e vermiş ve bu unvan, 24 Kasım’da resmileşmiştir.
Gelecek nesillerin emanet edildiği öğretmenlerimize isnat edilen bugün, Atatürk’ün 100 üncü doğum yılı olan 1981yılından günümüze kadar ülkemiz çapında “Öğretmenler Günü” olarak kutlanmaktadır.
Bizi yetiştiren, toplumumuzun mimarları öğretmenlerimize minnet borcumuz ödenemeyecek kadar büyüktür.
Onlar her daim zihnimizin derinliklerinde yaşamaktadırlar, bir anne, bir baba, bir kardeş ve de dostçasına.
Onlara duyulan özlem mi;
“Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine, bu hasret bizim” diyen Nazım Hikmet’in “DAVET” şiirinin dizelerindedir.
Son sözse; “İmtiyazsız ve sınıfsız bir ulus yaratmanın yolu eğitimden, fikri hür vicdanı hür olmanın yolu da, laik düşünceli öğretmenden geçer”
İsmet Hergünşen