Bir okurum Taliban’ın ABD’den daha zararlı olduğu anlamında “Afganistan yağmurdan kaçarken doluya tutuldu” diye yazdı. Bu ifade ABD’yi daha masum göstermenin yanında Afgan halkının mücadelesini görmemesi yönüyle de önemli. Böyle düşünenlerden kimileri ABD işgalinin Taliban tarafından sona erdirildiğini değil de ABD’nin kendi isteğiyle çekip gittiğini düşünerek üzülüyorlar. Dolayısıyla “Afganistan yağmurdan kaçarken doluya tutuldu” ifadesi “ABD yenilmedi, oyunu yeniden kurarak Afganistan’ı terk etti” ve “ABD Taliban’dan yeğdir” tezlerinin her ikisini de içeriyor olabilir. Her iki teze de bakalım.
1. “ABD yenilmedi, oyunu yeniden kurdu”: Bu tezi temel alanlar ABD’nin Taliban’a karşı savaşmamasını, Taliban’ın hızlı ilerlemesini, ABD Taliban’ın ABD tarafından kurulmasını, dolayısıyla da ABD’nin anlaşarak Afganistan’ı Taliban’a teslim ettiğini öne sürüyorlar. Oysa ABD başarılı olmayacağını anladığından yıllar önce kaçmanın yollarını aradı.
ABD Taliban’ı kurup, Afganistan’ı teslim ettiyse 1996’da Afganistan’ın çoğuna egemen olan Taliban’la neden savaştı? O savaş da mı danışıklı dövüştü? Öyleyse, o vakit Taliban’a Afganistan’ı teslim eden ABD, ne oldu ki 2001’de yeniden savaşarak Taliban’ı iktidardan düşürdü ve şimdi yeniden Afganistan’ı teslim ediyor? 1996-2001’de Afganistan’ı teslim ettiği Taliban’dan alamadığı yarar ne ki şimdi alacak?
Sürekli “teslim etti-savaştı” tezine dayanmak, komploculuk değil mi? Aynı enstrümanı defalarca kullan, at! AB o kadar etnik, dinsel farklılığı olan Afganistan’da niye kullanışlı başka araç bulamıyor?
Bu sorulara anlamlı bir yanıt yok. 25-30 yıl önceki “ABD, Taliban’ı büyüttü” ifadesi günümüzü açıklamak için yeterli görülüyor. Oysa dünya dönüyor. Taliban’ı Amerika getirdi ise ABD ne diye 300 bin kişilik ordu kursun!
ABD’nin yenilmezliğini öne sürenler “ABD istese B-52 bombardıman uçağıyla Afganistan’ı dümdüz ederdi” diyor. Ederdi ama bu ona da maliyetli olurdu. ABD’nin mali, askeri kaynakları sınırsız mı? Başka dertleri yok mu?
ABD Deniz Kuvvetleri Sekreteri Carlos del Toro, ABD donanmasının önünde Çin tehdidi, iklim, kültür ve Kovid-19 olmak üzere hayati önemde dört büyük sorun bulunduğunu söyledi.
ABD Afganistan’dan çıkma kararını yıllar önce aldı ama uygulayamadı. Çünkü oyun kurarak çekilemeyince kaldı. Yoksa ABD Suriye’de yerine PYD’yi vekil bıraktı. Afganistan’da vekil bulamıyor. Dünyanın birçok ülkesinde üssü olan ABD, Taliban’ı vekil bıraktı da neden Afganistan’da 1 tane bile üs bırakamadı? Taliban bu kadar mı vefasız!
Taliban’la anlaştıysa spor olsun diye mi ABD, Vietnam’daki bozguna benzer şekilde büyükelçilik binasından elemanlarını can havliyle helikopterlerle kaçırdı?
Anlaşma olsaydı ABD, büyükelçiliğini kapatmazdı. Kabil Havaalanında uçakların tekerleklerinden düşenler, ABD’nin işbirlikçilerini yüzüstü bırakıp kaçtığını göstermesi bakımından ABD muhiplerine ibret olmalıdır.
ABD yenilmedi de bütün Batı tiyatro mu oynuyor?
Bütün Batı ABD ve NATO yenilgiyi kabul ediyor. ABD başkanı Joe Biden, “ABD’nin Afganistan’daki askeri varlığını sona erdirme kararının doğru olduğunu gösterdi, çünkü Afgan güçlerinin kendileri için savaşmaya gönüllü olmadıkları bir yerde siz savaşamazsınız ve savaşmamalısınız” diye konuştu.
Eski ABD Kabil Büyükelçisi P. Michael McKinley, “Afganistan’ı kaybettik: Yirmi yıllık hatalar, yanlış kararlar ve kolektif başarısızlık” başlıklı yazısında yenilgiyi vurguluyor. Almanya Başbakanı Merkel, Taliban’la mücadelenin başarısızlıkla sonuçlandığını söyledi. ABD Genelkurmay Başkanı Mark Milley, Afgan ordusunun ve hükümetin Taliban karşısında 11 gün içinde çökeceğine dair hiçbir ibare görmediklerini söyledi.
Kimileri bunlara “ABD, amacı uğrunda kendini rezil gösteren yalanlar da söyler” dese de Biden, ABD büyükelçiliğindeki kaçış görüntülerinin Vietnam’a benzetilmesine tepki gösterdi. Bütün Batı, sözleşmiş gibi kendilerinin rezilliklerini kabullenmek pahasına dünyayı mı kandırıyor? Dahası pek çoğumuzun takip etmediği Batı kamuoyunda ABD ve NATO yenilgisinin tartışılıyor olması “kandırma” amacıyla açıklanamaz.
“ABD’nin Çin ve Rusya başta olmak üzere bölgeyi kaosa sürükleme planını devreye soktuğu” tezi ABD yenilgisini gizliyor. Gerçekten de 25 Ağustos 1918 tarihli Amerikan istihbarat raporundaki “Çin’in gücünü kıracak ülke içindeki ve çevresindeki sorunlar canlı tutulmalıdır” cümlesi bu tezi doğrular gibi olsa da, ABD bunu ancak işbirlikçi bir hükümet eliyle yapabilir. “Taliban’ın dinci ideolojisinin bölgeyi kaosa sürükleyeceği” fikri ancak ABD orada üsler bulundurursa, PKK benzeri kullanışlı araçlar bulundurursa anlamlı olabilirdi. Oysa Çin ve Rusya Taliban ile önceden temasa geçerek uzlaşma yolunda epey yol kat etti. Dolayısıyla ABD, basına yansıyan bu görüşmelerden haberdardı ama yapabilecek hamlesi yoktu. Bu sebeple Taliban’ın ideolojisinin bölgeyi kaosa sürükleyeceği anlayışı ABD’nin değneksiz gezdiği, Avrasya ülkelerinin darmadağınık olduğu bir dünyada geçerli olabilirdi. Oysa Avrasya ülkeleri dayanışmalarını artırıyorken Taliban istese de komşularına ideolojisini yaymasının kolay olmadığını bilir. ABD hayli hayli bilir ama çaresiz. Joe Biden, 21 Ağustos 2020’de ABD’nin Taliban’dan çok daha önemli rakipleri bulunduğuna dikkati çekti. Gazetecilerin, “Çin ve Rusya’ya mı işaret ediyorsunuz?” sorusuna Biden, “Kontrol edilebilir Taliban’ı ABD’ye sorun olmaktan çıkarıp başkalarının başına sarabilme seçeneği kullanmak da elimizi rakiplerimiz karşısında rahatlatacaktır” dese de nasıl ki en son Azerbaycan-Ermenistan savaşında Avrasya güçleri etkili olduysa, Afganistan’da da inisiyatif Batı’da değil, Avrasya’dadır.
20 yıllı işgal, Batı toplumunu da rahatsız etmiştir. Vergilerinin Afganistan’da harcanmasına tepkiliydiler. Bu da yenilgiyi pekiştiren bir faktör.
ABD hegemonyası çöküyor
Batı “yenildik” derken, “hayır yenilmediniz” demenin anlamı yoktur. Bu psikoloji ABD’nin yenilmezliğini peşinen kabul etmektir. Oysa ABD Suriye’de, Irak’ta, Libya’da, Güney Amerika’da oyun kuramıyor. Yıllardır böyle. Defalarca darbe yaptığı Venezuellla’da Chavez tekrar iktidara gelmiştir. Üzerine IŞİD, PYD gibi onlarca örgüt salındığı halde Esad vatanının önemli bölümünde hakimdir ve ilerlemektedir.
Amerika’nın dünya ekonomisindeki payı %20’lere düştü. Doların dünya hakimiyeti geriliyor. Silahlı gücü rakipsiz değil. Avrasya’da ABD’ye rakip işbirliği artıyor. Dolayısyla hegemonyası gerileyen ABD, istediği her yerde oyun kuramıyor. Afganistan’da inisiyatifi Çin, Rusya, İran, Afganistan ve Katar’ın aldığını vurgulayan bir analiz yayımlayan Washington merkezli kamu kuruluşu National Interest’te, ABD hegemonyasının çöküşü şöyle dile getirildi:
“Kabil’in kaotik düşüşü ve Afganistan’ın hızlı bir şekilde ele geçirilmesi, daha önce ABD liderliğindeki küresel düzende bir değişime işaret ediyor. Amerika’nın aceleyle geri çekilmesiyle oluşan çöküntüye ek olarak, bu büyük çaplı başarısızlığın ABD’ye uzun vadeli sonuçları olacaktır.”
Çin, Rusya öncülüğündeki Avrasya yükselen bir uygarlık olarak öne çıkıyor. Dolayısıyla ABD’nin yenilgisinin esas nedeni uygarlığın merkezinin kaymasıyla ilgili.
ABD neden yenildi?
Emekli diplomat Vahit Özdemir, ABD’nin Afganistan’da hezimete uğramasının nedenlerini şöyle sıralıyor:
“-Afganistan’da yaşayan halkın sosyal desteği,
-Özellikle Çin’in siyasi ve ekonomik yardımları,
-Taliban’ın siyasi ve diplomasi alanında tecrübe kazanması,
-Afganistan’daki sosyal sınıfların, Asya merkezli yeni küresel gücün içerisinde yer almak istemesi,
-Taliban’ın ülkedeki üretim yetersizliği ve Afgan halkının bıkkınlık ve isyanını iyi analiz ederek halka karşı uzlaşmacı yaklaşımının ön planda yer alması vb gibi sebepler.”
“Ha ABD ha Taliban” demek ABD’yi desteklemektir
Kimileri de ABD yenilgisi kabul etmekle birlikte ABD ve Taliban arasında fark görmemektedir. ABD’nin gidine sevinmekte ama Taliban’ın iktidara gelmesine üzülmektedir. Afganistan’ın bağımsızlılığına sevinememektedir. Sevinir ve Taliban’ı takdir ederlerse “Talibancı” olarak damgalanmaktan korkmaktadırlar. Oysa kim işgalciyi kovarsa kovsun takdir edilmesi gerekmez mi?
Meseleye iktidara gelenin fikriyatıyla bakarsak beğenebileceğimiz hükümet bir kaçı geçmez. Mesele fikriyatsa, dünyada savaşlar çıkaran, kadınlara şiddet uygulayan, şeriat kanunlarını hayata geçiren yobaz yönetimleri başa geçiren, mazlum ülkelerin kaynaklarını sömürürken ABD ve AB ülkeleriyle de temasa geçmekten kaçınmalıydık.
Dahası Taliban, Afgan halkının desteğiyle ABD ve NATO’yu kovduysa takdir edilen aslında Afgan halkıdır. Afganistan’ın işgalden kurtulmasına seviniyorlarsa, işgali sona erdiren Taliban’ın ve Afgan halkının kutlanması gerekir. Kutlayınca Talibancı olmazsınız. Talibancılık, Taliban’ın fikriyatını benimsemektir. Hem Taliban’ı ABD’ye karşı destekleyip hem de ABD’nin bundan sonraki tertiplerine karşı kesin başarının, Afganistan’ın siyasi ve milli birliğinin, laikliğe, kadın haklarına, insan onuruna değer vermekten geçtiği yolunda uyarmak olanaklıdır. Taliban’ın bu uyarıları ne kadar dikkate alacağı ayrı meseledir ama bu uyarılarımız Afgan toplumunca takip edilecek ve uyarılar Taliban tarafından dikkate alınmadığında başka alternatiflere yönelecektir. Biz aslında Taliban üzerinden Afganistan halkını emperyalizme karşı uyarmış, yönlendirmiş oluruz.
ABD ve Taliban dışında fikriyatımıza uygun 3. seçenek olmadığına göre ikisine de duyarsız kalmak, Ne Taliban Ne ABD demek, ABD’ye yarar. Daha önce de Ne Sam Ne Saddam, Ne Sam Ne Şam diyenler, iyi niyetli olsalar da ABD’nin yanında mevzilenmiş oldular. O ülkelerin ve dünyanın antiemperyalist güçlerini, Saddam’ı, Esad’ı desteklemekten vazgeçmesine, olana bitene seyirci kalmasına ve böylece ABD, NATO işgaline dirençsiz bir ortama neden oldular. Güçlü ile güçsüz dövüşürken izlemek güçlünün yenmesine neden olmaktır. ABD ile dövüşen Taliban’ı (aslında Afgan halkını) görüşünden dolayı ABD ile eşitlerseniz, Afgan halkının emperyalizme teslim olmasına seyirci kalmış olursunuz.
Oysa önce ülkenin işgalden kurtulduğuna sevinilir, sonra Afgan halkının daha iyi yaşayacağı koşullar için mücadele vermesi desteklenir. Her ülkenin rejimi kendinedir. Gidip Afgan halkı yerine mücadele etmeyeceğimize göre kimin iktidarda olduğunun o kadar önemi yok. Kaldı ki temas kurman sözlerimizin baştan önemsenmeyeceği ortada değil mi?
Yine de Afgan halkına uyarı ve önerilerimizi yaparız o kadar. Taliban sonuçta Afgan halkının önemli kesimini temsil ediyor.
Öncelik bağımsızlık mı? Laiklik mi
Meseleye laiklik noktasından bakanlar Afgan halkının iyiliğine yaklaşmıyor. Elbette ikisi de birbirini etkiler ama temelde hangisi olmadan diğerine ulaşmak olanaklı veya kolay değildir? Bağımsızlık olmadan mı? Laiklik olmadan mı? Veya “diğerine ulaşmak için hangisini tercih edersiniz?” şeklinde de soralım:
Bağımsız ama antilaik ortamda yaşamayı mı?
Bağımlı ama laik ortamda yaşamayı mı?
Bu soruyu verilecek yanıtı, her ikisine de zamanla ulaşmak, Afgan halkının esenliği için önemli. Bağımsızlık olmadan aydınlanma olmaz. Önce bağımsızlığa sevinilir, sonra ayrıca çağdaş ülke olmanın, kadın haklarının mücadelesi verilir. Bir sevinelim, Afgan halkının yanında olalım önce.
Bağımsızlık laikliğin de ön şartıdır. Bağımsızlık ancak laikliğin garantisi değildir ama bağımsız olmadan laikliğe ulaşılmaz. Belki laik görünümlü emperyalist çabalar olur ama o da bağımsızlık olmadığından emperyalizmin iktidar değişikliğiyle elden gider.
Atatürk 27 Nisan 1920’de Meclis’in padişaha bağlılığını bildirip saltanatı ve halifeliği kurtarmak için yola çıktığını belirtti ve Meclis başkanı olarak telgrafa “Padişahımız! Kalbimiz sadakat ve kulluk hissiyle dolu, tahtınızın etrafında her zamandan daha sıkı bir bağ ile toplanmış bulunuyoruz.” diye yazdı.
27 Nisan 1920’de bu telgrafı görseniz Atatürk’e “beni saltanatı, halifeliği kurtarmak için mi mücadeleye çağırdın, nerde laiklik, kadın hakları? ABD en azından kan dökmeden kendi kaderimizi tayin hakkını tanıyor, sermayesi de var, yatırımda bulunacak, laik ülke, ABD mandasını kabul edelim” mi derdiniz?
Padişah+ İngiliz+Fransız+İtalya ve içteki Ermeni, Kürt vb emperyalist işbirlikçisi ayrılıkçılara karşı en azından “işgalcileri def edeyim, Vahdettin’i, laiklik, çağdaşlık meselelerini ayrıca halkı örgütleyerek çözmeye çalışayım” demez miydiniz? Veya o tarihi anda ne derdiniz?
Hayat niyetle, “keşke şöyle olsa” diyerek ilerlemiyor. Gerçekliğe bakar ve gerçeklik içinde hareket edersiniz. Mücadelenin yönünü toplumun neleri istediği, neleri feda edebileceği belirler. Afgan toplumu kendi dinamiği içinde Taliban’la buluştu. “Şöyle olsaydı böyle olsaydı” demek faydasız. O halde Afgan toplumunun dinamiğine, istencine göre konum almak durumundayız.
Bağımsızlık önemsiz mi?
Fikret Başkaya gibi kişiler “Kurtuluş Savaşımızda sadece Yunan’a karşı savaştık, İngiliz’e değil, o halde Kurtuluş Savaşı yoktur” derler. Bu kadar basit mantıkla hükmü verir ama İngiliz’in neden savaşmadığını araştırmaz. Ya da “antikapitalist olmayan kurtuluş mücadelesine antiemperyalist denmez” diyen püripak süpersolcularımız vardır. Antiemperyalizm, devrim, Atatürk beğendiremeyiz. Benzer şekilde “laik, kadın haklarına, çağdaşlığa dayanmayan bağımsızlık olsa ne yazar!” diyenlerimiz var.
Şimdiden peşin hüküm vermek doğru değil ama tarih şunu göstermiştir ki emperyalizme direnme amacı olan yönetimler, belli ölçüde devletçiliği uygulayacak, halkçılaşacak. Neye göre?
Bize göre değil, kendilerine göre. Her toplumu kendi gelişimine göre kıyaslamak lazım. Ben de isterim “Bağımsızlıkçı bir çağdaşlık” anlayışının uygulanmasını ama çağdaşlık olmuyorsa da bağımsızlığı önemsememek doğru değil. Belirttiğim gibi mücadele bizim isteğimize göre Afgan halkının tercihleri, mücadelesine göre ilerleyecek. Bağımsız olmayan ülkede laiklik olmayacağı veya gelişemeyeceği gibi sermayeyi işletmek, kararları kendi irademize göre vermek, ekonomide ilerlemek de olanaklı değildir. Dahası Taliban iktidarında Afgan halkına bağımsızlığı reva görmezseniz Afgan halkına kibirli yaklaşmış olursunuz. Çünkü tercih Afgan halkının. Biz Afgan halkının iyiliğini düşünürken aslında Afgan toplumunu tanımadan konuştuğumuz için sonuç olarak “bu Afganlar da iktidarını gördükleri Taliban’ın peşinden hala gittiklerine göre aptal” demiş oluruz. Bundan kaçınalım. Saygı çerçevesinde çağdaşlığın bağımsızlığı kalıcılaştıracağı yönünde uyarılarımızı yapmalıyız.
2. “ABD Taliban’dan yeğdir”: “Ha ABD Ha Taliban fark etmez”cilerin yanında bir de ABD’yi tercih edenler var. Ünlü bir gazetecimiz “Medeniyet Afganistan’ı terk etti, ışıkları kapadı” demişti.
O medeniyet, ışıklarını açtığında Afganistan’da, Irak’ta, Suriye’de milyonlarca insan öldürüldü, sakatlandı, kadınlar tecavüze uğradı. Şehirler, köyler bombalandı, yer altı yerüstü kaynakları, sanat eserleri yağmalandı. Ülkeler uyuşturucu tesislerine çevrildi. Mazlum ülkelere yoksulluktan, etnik ve mezhepsel didişmelerden başka ne verdi AB ve ABD?
Böyle bir medeniyetin ışıklarının kapanması yeğ değil mi?
İşgalci Fransız güçler Cezayirli kadınların elini, bacağını kesiyordu. İşgalci Amerika’nın yönetimi altında kadın haklarının, çağdaşlığın mücadelesi daha rahat mı verilir?
Taliban Afgan halkının desteğini kaybettiğinde yıkılabilir, sonuçta halk tabanı olan bir hareket. Peki Afgan halkına dayanmayan, kendini halka kanıtlama, halkın onayını alma gibi dertleri hiç olmayan ABD’ye karşı mücadele vermek daha kolay olabilir mi!
Milletleşmek için de bağımsızlık gerekli
Çağdaşlığın mücadelesini de milletleşebilen toplumlar verir. Joe Biden’in, “Afgan güçlerinin kendileri için savaşmaya gönüllü olmadıkları bir yerde siz savaşamazsınız ve savaşmamalısınız” şeklindeki sözü, emperyalizmin etnik, dinsel ayrılıkları deşerek millet oluşumuna izin vermediğinin göstergesidir. Dolayısıyla Afgan milletinin oluşumuna, pekişmesini engelleyen ABD aslında çağdaşlaşma mücadelesini de baştan önlemiş oluyor. Dolayısıyla bağımsızlık etnik ve dinsel ayrılıkların çok fazla olduğu Afganistan’da milletleşmenin önünü açar.
Sonuç olarak ikisi arasında fark görmeyen, hatta ABD’yi Taliban’a yeğleyen tavır aslında mazlum ülke halıyla dayanışmamak ve iyi niyetli olsa bile dolaylı olarak Afgan halkı yerine ABD emperyalizminin yanında olmaktır. Çünkü Afgan halkının genelinin tercihi Taliban iken, Taliban’a burun kıvırmak Afgan halkına burun kıvırmaktır.
MUSTAFA SOLAK