Vergi muafiyetleri ve istisnaları, yalnızca mali yükümlülüklerin azaltılması değil, aynı zamanda devletin ekonomi politikalarının yönlendirilmesi açısından da büyük önem taşır. Bir vergi muafiyetinin tanınması ya da kaldırılması farklı disiplinlerde etkiler yaratır: başta ilgili sektör üzerindeki doğrudan etkileri olmak üzere, yatırımcı, üretici ve finans kuruluşlarının davranışlarında da değişimi tetikler ve çoğu zaman daha geniş bir ekonomik veya siyasi mesaj içermektedir. Türkiye’de özellikle yat ve gezinti teknelerine ilişkin vergi düzenlemeleri bu durumun en güncel örneklerini oluşturur. 2017 yılında tanınan Özel Tüketim Vergisi (ÖTV) muafiyeti, 2025 yılı itibarıyla sona erdirilmiş ve %8 vergi uygulanmaya başlanmıştır. Bununla birlikte, Katma Değer Vergisi (KDV) uygulamalarında da 24 metreden küçük yatlara yönelik istisnanın idari işlemlerle fiilen kaldırılması, kanunilik ilkesine aykırılık tartışmalarını gündeme getirmiştir.
Bu yazıda, ÖTV ve KDV bakımından muafiyetlerin kaldırılması süreci, hukuki niteliği ve uygulamadaki sonuçları karşılaştırmalı olarak incelenecek; böylece vergi politikalarının öngörülebilirliği, hukuka uygunluğu ve sektörel etkileri değerlendirilecektir.
ÖTV düzenlemesi:
Türkiye, 2017 yılında yat sektöründe önemli bir adım atarak 2017/9759 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile 4760 sayılı ÖTV Kanunu’nun (II) sayılı listesinde yer alan yat, kotra ve gezinti gemilerinden alınan Özel Tüketim Vergisi’ni %0’a indirmiştir. 03.02.2017 tarihinde uygulması başlanan bu vergi muafiyetindeki amaç; Türk bayrağına geçişi teşvik etmek, tersanelerde üretim ve bakım faaliyetlerini canlandırmak, yat turizmine hareket kazandırmak ve Türk bankacılık sisteminin kullanımını artırmaktı.
Bu muafiyetin sonuçları kısa sürede görülmeye başlamış; Türk bayraklı yatların sayısında artış yaşanmış, yerli tersanelerde iş hacmi büyümüş ve sektör yatırımcılar açısından daha cazip hale gelmiştir. Muafiyet, devlet gelirlerinde kısa vadeli bir azalmaya yol açmasına karşın vergisel öngörülebilirlik, yatırım kararlarının daha rahat alınmasına imkân tanımıştır.
Pandemi sonrasında küresel ölçekte yavaşlayan yat sektörünü, ÖTV muafiyetinin sona ermesiyle birlikte Türk bayraklı yatlar açısından yeni bir vergi yükü eklenerek, sektördeki öngörülebilirlik olumsuz yönde etkilemiştir. 6 Eylül 2025 tarihli ve 33009 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 10363 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı, yayımlandığı tarihte yürürlüğe girmiştir. Bu tarihten sonra gerçekleşen teslim, ithalat veya ilk iktisap işlemlerinde ÖTV oranı %8 olarak uygulanacaktır. Bu Karar, kanun hükmünde bir düzenleyici işlem niteliğinde olup, ÖTV Kanunu’nda yer alan yetkiye dayanılarak çıkarılmıştır. Ancak verginin uygulanmasın çeşitli sorunlara yol açabileceği öngörülmektedir: İthalat maliyetleri artması, ikinci el ve refit işlemlerinde belirsizlikler ortaya çıkması, verginin fiyatlara doğrudan yansıması ve zamanla Türk bayraklı yatların cazibesi zayıflaması gibi. KDV düzenlemesi
Katma Değer Vergisi Kanunu’nun 13/A maddesi, kiralama veya işletme amacıyla kullanılan deniz taşıma araçlarının teslimi ve ithalatı ile bunların üretim, tadilat ve bakım süreçlerinde KDV istisnası öngörmektedir. Bu düzenleme, Türkiye’nin deniz filosunun genişletilmesi ve uluslararası rekabet gücünün artırılması amacıyla yapılmıştır. Uzun yıllar boyunca yatlar da boyutuna bakılmaksızın bu istisna kapsamında değerlendirilmiş ve KDV ödemeksizin istisna belgesi alarak ticari kullanıma konu olabilmişlerdir.
Herhangi bir mevzuat değişikliği olmadan 2023 yılı itibarıyla İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı tarafından yayımlanan bir talimat yazısı ile uygulamada önemli bir değişikliğe gidilmiştir ve 24 metrenin altındaki deniz araçlarının ticari amaçlı kullanılamayacağı ileri sürülerek, bu araçların KDV istisnasından yararlanamayacağı belirtilmiştir. Bu doğrultuda, kanunda açıkça öngörülen istisna, idari bir talimatla fiilen ortadan kaldırılmış ve 24 metrenin altındaki yatlardan, kullanım amacına (ticari veya kişisel) bakılmaksızın KDV alınmaya başlanmıştır.
Burada dikkat çekilmesi gereken husus, kanunla getirilen bir uygulamanın idari bir düzenleme veya talimat ile değiştirilmesinin hukuken mümkün olmamasıdır. Zira normlar hiyerarşisi uyarınca, kanunla getirilen bir düzenleme ancak kanunla değiştirilebilir. KDV Kanunu’nun 13/A maddesi açıkça bir istisna öngörürken, bu istisnanın idari bir talimatla ortadan kaldırılması Anayasa’ya ve hukukun temel ilkelerine aykırılık teşkil etmektedir.
Sektörel baskılar sonucunda bu hatalı uygulamanın düzeltilmesi beklenirken, 31 Ekim 2024 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan Katma Değer Vergisi Genel Uygulama Tebliği’nde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ, kanun değişikliğine dayanmadan çıkarılmış ve sorunu çözmek yerine yeni tartışmalara yol açmıştır.
Nitekim İstanbul Vergi Mahkemeleri ve istinaf kararları, bu uygulamanın hukuka aykırı olduğunu açıkça ortaya koymuştur. Mahkemeler, 24 metreden küçük yatların ticari olup olmadığına bakılmaksızın KDV alınmasının kanuni dayanağı olmadığını vurgulamış ve alıcılar lehine kararlar vermiştir.
Buna rağmen, vergi idaresi uygulamada direnmekte; bu durum, yat sahipleri açısından dava açmayı kaçınılmaz kılmaktadır. Mükellefler, KDV istisnasından yararlanabilmek için yaptıkları istisna belgesi başvurularının reddedilmesi halinde dava açmakta ve ödenen vergilerin iadesini talep etmektedir. Ancak bu yolların uzun ve maliyetli olması, yatırım güvenliği açısından ciddi riskler yaratmaktadır. 
KDV istisnası ve iade süreçleri üç ana başlık altında ele alınabilir:
- İstisna Belgesi Başvurusu ve Dava Yoluna Başvuru: Yat alıcılarının KDV istisnası belgesi için vergi dairesine yaptıkları reddini takiben yargı yoluna başvurmak mümkündür. Dava sonucunu beklemek istemeyenler için, ihtirazi kayıtla ödeme yapılabilir; bu ödemeler dava sürecini etkilemez ve ödenen KDV, kanuni faiziyle birlikte iade talebinde bulunulabilir.
- Ödenmiş KDV’nin İadesi: Uygulama değişikliği sonrası daha önce ödenmiş KDV’ler için vergi dairesine iade talebi yapılabilir. Talep reddedilirse, dava açılarak KDV’nin faiziyle birlikte geri alınması sağlanabilir.
- İthalat İşlemlerinde KDV İadesi: İthalat sırasında ihtirazi kayıtla ödenen KDV, gümrük beyannamesi üzerinden yapılacak inceleme sonrası dava yoluyla geri alınabilir. Hem geçmiş hem de gelecekte yapılacak ithalatlarda, ihtirazi kayıtla ödeme yapılarak olası ret durumlarında yargı yoluna başvurulabilir.
Bu yöntemler, yat alıcılarının kanuna aykırı uygulanan KDV yükünü minimize etmelerine ve ödemelerini geri alabilmelerine imkân tanımaktadır.
Verginin uygulandığı araçlar
– ÖTV kapsamına giren araçlar:
- 18 gros tonilatoyu geçmeyen gezinti gemileri (denizde seyretmeye mahsus olanlar)
- Yolcu ve gezinti gemileri (denizde seyretmeye mahsus olmayanlar)
- Yatlar ve diğer eğlence/spor amaçlı deniz taşıtları; kürekli kayıklar ve kanolar (istisnalar hariç)
-KDV istisnasından yararlanamayan araçlar:
· 24 metrenin altında olan yatlardan, ticari faaliyetle ilişkili olup olmadığına bakılmaksızın, KDV alınmaya başlanmıştır.
Karşılaştırmalı değerlendirme
ÖTV ve KDV düzenlemeleri arasında temel fark, hukuki meşruiyet noktasında ortaya çıkmaktadır.
· ÖTV’de 2017 yılında tanınan muafiyetin kaldırılması, Cumhurbaşkanı Kararı ile yapılmış ve kanuni yetkiye dayandığı için hukuken geçerlidir. Buradaki tartışma daha çok bu kararın ekonomik ve sektörel etkileri üzerine ve devlet politikalarına ilişkindir.
· KDV’de ise, kanunda yer alan açık istisnanın idari bir yazıyla daraltılması, kanunilik ilkesine aykırıdır. Bu nedenle hukuki geçerliliği bulunmamaktadır ve hukuka aykırı bir fiili bir uygulama olarak görülmektedir.
Her iki durumda da ortak nokta, mükellefler açısından öngörülebilirliğin zayıflamasıdır. Vergi politikalarının sık sık değişmesi ya da idari yorumlarla kanunun dışına çıkılması, yatırımcıların güvenini sarsmakta, Türk bayraklı yatların cazibesini azaltmakta ve yabancı bayraklara yönelişi teşvik etmektedir. Aynı zamanda %8 olarak alınan ÖTV tutarları KDV’nin matrahına dahil olacağından; ödenecek KDV tutarları da ayrıca artacaktır. Bu da yatların fiyatlarını arttıracak olup alıcılar için cazipliğini azaltacaktır.
Sonuç
6 Eylül 2025 itibariyle yürürlüğe giren düzenleme ile %8 ÖTV uygulamasına başlanmıştır. Her ne kadar bu uygulama hukuka uygun olsa da, sektör tarafından eleştirilmiştir. Özellikle ithalat, ikinci el yatlar, refit projeleri, sözleşme ve fiyat artışları ile Türk bayrağının sağladığı avantajın kaybı gibi konular, yoğun pratik sorun ve ihtilaf potansiyeli yaratmaktadır.
KDV cephesinde ise durum farklıdır. 24 metreden küçük yatların istisna kapsamı dışında bırakılması, kanunilik ilkesine açıkça aykırıdır ve yargı kararları bunu teyit etmektedir. Buna rağmen idarenin uygulamada ısrarı, mükellefleri dava açmaya zorlamakta ve yatırımcılar açısından ek maliyet ve zaman kaybına yol açmaktadır.
Bu durum, devlet açısından yeni bir gelir kaynağı yaratırken, yat sektöründe faaliyet gösteren şirketler ve yatırımcılar için ciddi mali ve operasyonel sonuçlar doğurmaktadır. Türkiye’nin uluslararası rekabet gücünü sürdürülebilir şekilde artırabilmesi için, yat sektörü gibi stratejik alanlarda dalgalı vergi politikalarından kaçınması; şeffaf, planlı ve hukuka uygun adımlar atması kritik önemdedir. ÖTV ve KDV örnekleri, bu bağlamda alınacak en somut dersleri ortaya koymaktadır.
BB Partners Hukuk Bürosu Kurucusu Avukat Betül Pınarbaşı
7DENIZ – Haber Linki İçin Tıklayın !
DemirHindi
4 Kasım 2025 – 14:08


