Yazımın birinci bölümünde Lübnan’ın etnik ve mezhepsel dağılımı ile ilgili bilgiler paylaşmıştım. “Ortadogu Yazıları” dizimin tamamı sayfamda şimdilik. İsteyen sayfayı aşağı kaydırarak diger bölümleri de okuyabilir. Ortadogu’nun en etkili siyasal mezhepsel gruplarından birisi de Marunîler. Israrla mezhepsel diyorum çünkü Ortadoğu’daki en belirleyici kimlik mezheptir. Dünkü yazımda altını çizmistim. Peki kim bu Marunîler ? Bunu anlamak için önce 5 yy’da Kadıköy’e bir gitmemiz gerek. Hz. İsa tüm eylemlerini İsrael’de gerçekleştirmiş ancak Hristiyanlık, Havariler ve inananlar ile Anadolu’da kurumsal bir din olmuştur. Yani inancın tüm kurumsal temelleri, uygulamaları Ekümenik Konsey denen Dinî Konsey ile belirlenmiş, yazılı hale Anadolu’da getirilmiştir.
Dünyanın her yerinden gelen temsilci din adamları Ekümenik Konsey’in 4.’sü olan Kadıköy ( Kalkedon) Konseyinde ( – ki bu Konseylerin ilki İznik, İkincisi Constantinopolis, 3. Efes, 4. Kadıköy’dür ve Anadolu 8 Konseye ev sahipliği yaptığı için de Anadolu çok önemlidir Hristiyanlık Tarihinde ) “Kadıköy Amentüsü” adı verilen bir antlaşma yayınlarlar.
Bu Konseyin amacı Hz. İsa’nın ilahî ve insanî kimligini kurumsal olarak belirlemektir. Bu Amentü’ye göre Hz. İsa’da hem ilahî hem insanî tabiat vardır ve mükemmel bir birleşmedir .Yani çift tabiatı vardır ve ilahî olan üstündür. Buna “Duofizit Doktrin” denir. İşte mezhepsel ayrılık çıngarı da tam bu noktada çıkar ve bir grup din adamı ve Hristiyan Topluluk bu Amentüyü kabul etmez çünkü onlara göre Hz.İsa’nın başlangıçta hem insanî hem ilahî tabiatı vardır ama sonra ilahî olan egemen olmuştur ve Onun tek tabiatı vardır. Bu görüşü savunanlara da “Monofizit Doktrin Savunucuları” denir. Hristiyanlık Dinini kitlesel olarak ilk kabul eden halk bir Mezapotamya Halkı olan Süryaniler’dir. Her ne kadar Türkler onlara “Hristiyan Arap” deseler de ve Süryaniler bir Samî kolu olsalar da Mezapotamyada yani Kuzey Suriye’de ve Güneydoğu Anadolu’da yerleşik, anadili Arapça degil Aramîce olan- ki bu aynı zamanda Hz. İsa’nın anadilidir, İbranice degil Aramice konuşur Hz. İsa- kökleri Asurlulara uzanan kadim bir halktır.
Bu Monofizit inancı benimsemiş, kendini doğada tamamen Allah’a adamış , inanca göre insanüstü özellikleri olduğuna ve Allah ile doğa vasıtası ile dogrudan iletişim kurduğuna inanılan bu keşiş Antakya Dağlarına yerleşmiş, bir süre sonra da etrafına inananlar toplanmaya başlamış ve orada kendilerini tamamen Allah’a adadıkları bir küçük inziva manastırı kurmuslardır. Bu keşişin adı Aziz Maron’dur. İste etnik olarak Süryanî olan bu insanlar Aziz Maron’un ölümünden sonra özellikle Suriye, Filistin , İsrael , Lübnan ve Kıbrıs topraklarında bu inancı yaymaya başlamışlardır . Aslında Aziz Marun’un yeni bir mezhep kurmak gibi bir düşüncesi de hiç olmamıştı , onun yaşamı boyunca tek hedefi Allah ile birlik ve bütünlük içinde bir yaşam sürmekdi.
Ölümünden sonra inananları tarafından yayılan bu inanca başta Araplar olmak üzere pek çok etnik kökenden insan da katılmıştır. Yani bugün Marûniler dedigimiz halk etnisite olarak pek çok Ortadogu Halkından oluşan bir mezheptir ve kendilerini mezhepsel kimlikleri ile tanımlarlar. Bugün Aramice yanı sıra Arapça konuşuyorlar ve Arapça resmî eğitim dilleridir aynı zamanda. Türkiye’deki Marunî ve Süryanîlerin resmî dilleri Türkçe’dir ve hem Aramice hem Arapça konuştukları dillerdir. Aziz Maron’un inananlarının ve bu yeni mezhebe katılanların 5 yy’da önemli bir sorunu vardı ; Roma İmparatorluğu, yani devlet , çünkü İmparatorluk Kadıköy Amentüsü’nü kabul ettigi için bu mezhep devlete göre sapkın bir mezhepti.
Böylece bu insanlar da Dürzîler gibi dağlara sığındılar ve avcılık, toplayıcılık, balıkçılık ile toplumdan uzak geçimlerini sağlayarak yüzyıllarca yaşadılar ta ki Kudüs’ün Haçlı Seferleri ile işgaline kadar. Haçlı Seferleri ile gelen askelerle kaynaşınca dağlardan indiler, Papalık da bu insanlara her anlamda destek verince Katolik Mezhebini, yani Kadıköy Amentüsü’nü kabul ettiler, dağlardan inerek özellikle Dogu Lübnan’a yerleştiler , zenginleştiler ve gerek Lübnan Tarihi’ni , gerek Ortadoğu Tarihi’ni en çok etkileyen mezhep gruplarından birisi oldular. Bugün Lübnan nüfusunun %22’sini oluşturuyorlar ve Ulusal Pakta göre Cumhurbaşkanı mutlaka bir Marunî olmak zorunda. Lübnan’da 1943’den beri mezhepsel bir karmaşa çıkmasın , çatısmalar olmasın diye nüfus sayımı yapılmıyor. Doğu Beyrut bugün Hristiyan, Batı Beyrut ise Müslüman Bölgeleridir. 13 Nisan 1975 son derece önemli bir tarihtir. Ürdün Kralı Hüseyin ülkesindeki Filistinlileri Lübnan’a sürmüstür.
Bugün kimse pek değinmiyor çesitli siyasal çıkar hesapları sebebi ile ama bugünkü sorunların en önemli sorumlularından birisi, Lübnan İç Savaşını ,adeta bir el bombası gibi pimini çekerek başlatanlardan birisi de Kral Hüseyin’dir. Ürdün’den sürülen yüzbinlerce Filistinli Lübnan’a sığınmış ancak Müslüman ve Dürzîler Filistinlileri desteklerken Hristiyanlar demografik yapının bozulması gerekçesi ile Filistin Halkını istememiş ve sorunlar başlamıstır. Hristiyan nüfusun en önemli kaygısı pek tabii Lübnan Ulusal Paktı’nın Müslüman nüfusun artışı ile devletteki güçlerini kaybedip , Cumhurbaskanlığı makamını Müslümanlara devretmek zorunda kalacak olmaları. 13 Nisan 1975’de Hristiyan Milisler, Beyrut’daki Aziz Maruni Kilisesi önünde, Filistinli kadın, çocukların da içinde olduğu ve onları Filistin Kampına taşıyan bir otobüse saldırmış ve 27 Filistinli öldürülmüstür.
Bu olay iç savaşın başlangıç tarihi olarak kabul edilir ve savaş 1990’a kadar sürmüştür. Ben Kral Hüseyin’in ardından hiç rahmet okumadım ve kendi tahtını korumak uğruna, zira Filistinliler Ürdün’de de demografik çogunluk oluyorlardı, yüzbinlerce insanı felakete sürükledi. Bugün Filistinliler maalesef Lübnan’da kamplarda sefalet içinde yaşıyor. Lübnan vatandaşı degiller. Ne çalısma, ne eğitim ne saglık hizmetlerinden yararlanma hakları var . Sadece ve sadece Birleşmiş Milletlerin getirdiği yardım kolileri ile yaşıyorlar ve her geçen gün o yardımlar da azalıyor. Bugün BM yardımı ihtiyacın %40’ı oranında maalesef. Ordadoğu’da hangi kesime Türk Pasaportu ile gittiysem hep saygı ile, sevgi ile karşılandım. Devletimiz sorunların çözümü için elinden geleni yıllarca yapmış , Filistin Halkı da en büyük merhameti ve destegi bizlerden görmüş. Bu minnet duygusu hep yansıdı bana. Göç olgusu her ülkede dengeleri ciddi şekilde bozan bir unsur ve nitekim Lübnan bu sebeple çok çok ağır bir bedel ödedi, ödemeye de devam ediyor. Bugün iflas etmiş bir devlettir finansal olarak da ( Moratorium) . Ortadoğu ‘yu güncel siyasete girmeden, zira emin olun kavga kıyamete hiç tahammülüm yok sağlık sorunlarım sebebiyle de, bir anlamda bilinmeyenleri farklı bir bakış açısıyla aktarmak ve nesnel bir gözle, kendi kisisel deneyimimi de referans alarak bilgilendirme amaçlı yazıyorum, lütfen yorumlarınızda her zamanki gibi nazik olun 😊 Anlayışınıza da şimdiden çok teşekkür ederim. Umarım bilginize katkı sağlıyorumdur.
Müge Ataman




