Kur’an’ı tertil ile indiren Yüce Allah’ın kılavuzluğunu dileyen kişi, Mübin ve okuması /anlaşılması rabbimizce kolaylaştırılmış olan Kur’an’ı, anadilinde anlayarak tertil üzere okumak, Müslüman olmak isteyene İslam’ın, önerdiği ve selim akla hitab eden vazgeçilmez /olmazsa olmaz önemli bir şartıdır. Hem de Allah’ın her buyruğu gibi…
Tertil sözcüğü, “R-t-l” kökünden olup, Kur’an’da dört kez yer alan kullanımların ikisi “tertîl” şeklindedir.[1] Diğer ikisinden biri Yüce Allah’ın Kur’an’ı “tertîl” üzere düzenlediğini (Furkân/ 32); diğeri ise baştaElçi olmak üzere tüm Allah ve Kur’an muhataplarının Kur’an’ı “tertîl” üzere okumaları emir kipi şeklinde geçmektedir (Müzzemmil; 4).Esasen kişinin “yaşayan Kur’an” olabilmesi, onun “tertîl” üzere okunması, anlaşılması, öğrenilmesi, öğretilmesi, üzerinde düşünülmesi ve yaşama geçirilmesiyle gerçekleşbilir. Çünkü “tertîl”, “vahyi hayata okumaktır”.[2]
TDV İslam Ansiklopedisi’nde bu sözcük hakkında sadece şu ifade geçiyor: “Kur’an-ı Kerim’in tilâvet (yüzünden okunma) usullerinden en ağır biçimde okumayı ifade edentecvid terimi”. Bu ifadeden sonra “tilâvet” maddesine referans veriliyor. “Tilâvet” maddesinin yer aldığı bölümde özetle bu sözcük şöyle tanımlanmaktadır: “Kur’an-ı Kerim’in tecvid ve tertil üzere okunması anlamındaki terim”dir.[3]
Yüce Allah’ın “tertil üzere indirdiğini” açıkladığı Kur’an’ı, Elçi ve muhataplarının kıyamete kadar Rabbimizin “tertil üzere okunmasını buyurduğu” bu emrin gerçek anlamı nedir, nasıl anlaşılması ve uygulanması gerekiyor? Yüzyıllarca “tecvit” üzere indiği dilde anadilde anlamadan okunan Kur’an’la insanlar ne kadar Kur’an’ı yaşamlarına aktardılar? Öncelikle Kur’an’da yer alan Yüce Allah’ın her buyruğunun İslam’ın bir şartı olduğunu anımsarsak, İslam’ın bir şartı, ilkesi olarak tertil nedir, gerçekten Kur’an’dan Kur’anca öğrenilmesinin önemi ortaya çıkmaktadır.
1.Sözcük ve Kavram Olarak “Tertîl”
“Tertîl” sözcüğü; “bir şeyin tertibinin güzelliği” demektir. Bu sözcük bedevînin dilinde “bir şeyden birinin diğerine karışmaması, tarak dişi gibi birbirine karışmamış, karışmayan” anlamına gelir. Bu durum, muhkem, kuvvetli, sımsıkı olmanın karşıtıdır. Örneğin, dişlerin “tertil”i, “dişlerin seyrek bir şekilde düzene konulmuş, dizilmiş olması” demektir ve bu sözcük Arapçada “güzel dizilmiş dişler” manasında da kullanılır.[4]
Sosyal alanda “tertil” ise, “konuşma esnasında sözün, yazarken ise kelimelerin, paragraf veya pasajların birbiri ardınca, tek tek, yavaş yavaş, ağır ağır, tane tane dizilmesi, birbirine karıştırılmaması” demektir. Buna göre Kur’an’ın tertili,
-“Kur’an’ın indiği şekilde tertibinin korunması”,
-“Bir necmin bir başka necme karıştırılmaması” anlamına gelmektedir.
Kur’an’ın nasıl indirildiği ve nasıl okunması gerektiği Kur’an’da şöyle açıklanmıştır:
“Ve Kur’an’ı, Biz, onu insanlara ağır ağır öğrenip öğretesin diye parça parça ayırdık ve Biz onu indirdikçe indirdik!” (İsra/ 106)
Demek ki Kur’an,
*Konularına göre,
*Necmlere göre (Elçiye gelen her birim vahiy bölümü),
*İniş sırasına göre bir tertip ve sınıflandırma /tasnif yapılmak suretiyle okunmalı ve okutulmalıdır.
Furkan/ 32’de de Rabbimiz “Kur’an’ı tertillediğini”, yani her şeyi yerli yerinde, birbirine karıştırmadan, bir düzen içinde indirdiğini beyan etmektedir. Allah Elçisi Saygıdeğer Muhammed’e (a.s) ilk gelen vahiylerde de (Müzzemmil; 4), Kur’an’ın tertillenmesi, yani necmlerin gayet düzenli tutulması, birbirine karıştırılmaması emredilmiştir. Ama tüm bunlara rağmen maalesef elimizdeki mushaf tertilli değildir.[5]
2.“Tertîl”, ‘Hecr’in Panzehiridir
“Elçi: “Ey Rabbim! Hiç şüphesiz benim toplumum şu Kur’an’ı mehcur /terk edilmiş bir şey edindiler” dedi.” (Furkân/30)
Bu ayette yer alan “h-c-r” kökünden (mehcur) sözcüğü ile Allah’ın Son Elçisi Saygıdeğer Muhammed’in (a.s), ümmetini kıyamette Rabbimize şikâyet edeceği hecr‘in panzehiridir. Zira tertil, vahyi hayata okumaktır. Esasen Furkân/ 32’de geçen “rattelnâhu tertîlâ”nın açılımı şudur: “Bütünlüğü olan bir öğretiyi, onun iç bütünlüğünü bozmadan anlaşılmasını, öğrenilmesini, yaşanmasını ve korunmasını sağlamak için bir süreç ve sıra içerisindetalim ettirmek (öğrenimini sağlamak)”dir.
Kur’an’da geçtiği iki yerde de “vahyi anlama ve hayata aktarma” bağlamındadır. Tertîl, “tebyîn ve tefrîk” ile açıklanır. Bir şeyin “intizam” ve “istikametine” delâlet eder.
Kur’an’da, Yüce Allah’ın buyruğu olarak yer alan tertîl’in amacı, “vahyin anlamlarının akleden kalbe /selim akla iyice hakkedilmesidir”.[6]
Günümüzden yedi yüzyıl önce İspanya’da yaşamış büyük müfessiri Kurtubî’nin (ö. 1273) dahi tertîl’in yerini sadece güzel sesle okumanın almasından şikâyet eder.
3.İlâhi Mantığı Ve Kendi Bütünlüğü İçinde Kur’an’ı, Sözcüklerini Allah’ın Tanımladığı Anlamlarıyla Kavram Kavram, Konu Konu Sistem Sistem, Anadilde Anlayarak, Düşünerek Okumak “Tertîl” Üzere Okumaktır
“Kur’an’ı da tebliğ ederken düzgünce düzene koy(rattili’l-Kurâne tertîlen)!”(Müzzemmil; 4)
Bu ayette geçen “rattili’l-Kurâne tertîlen /Kur’an’ı tertil ile oku” ifadesindeki ‘tertîl’ ifadesine bazı bilim insanları “bazı şeyleri en uygun biçimde bir düzen içinde ve acele etmeden bir araya getirmek” anlamını vermişlerdir. Eğer bu şey okunup öğrenilecek bir metin ise, anlamını aklıselim süzgecinden geçirerek dikkatle, sakin ve ölçülü bir şekildeki okumayı ifade eder.
Furkan/ 32’de “Kur’an’ın tertil ile vahyedilmesinin amacı, selim akla, belleğe, zihne iyice anlamın idrak edilerek yerleştirilmesi” olduğuna dikkat çekilmektedir. Kur’an’ı taakkul, tefakkuh, tezekkür, tefekkür ve tedebbür zihinsel işlemleriyle okuyup üzerinde mantıklı, sistematik düşünerek, içine sindirerek, anlayarak okumak ve onun beyinde, bellekte yerleşmesini sağlamak bu tertilsözcüğüyle ifade edilmektedir.
Demek ki Yüce Allah, Kur’an’ı yavaş yavaş kişi ve toplumu zihinsel inşa edecek şekilde yaşamdaki ihtiyaç ve gelişmelere göre indirdiğini Furkân/ 32’de söylemiş, Saygıdeğer ElçiMuhammed (a.s) ve bizlerin de onu yavaş yavaş düşünerek, anlayarak, beynimize sindirerek akıtacak nitelikte okumamız ve öğrenmemiz gerektiği ifade edilmiş olmaktadır. Yüce Allah’ın yaptığını, bizim insani boyutumuzla yapmamız gerekiyor. Yüce Allah’ın yaptığı şey Furkân/32’de “rattelnâhü tertîlâ/Kur’an’ı tertil ile indirdik”şeklinde idi. Elçi Muhammed’e ve bize de aynı fiili kullanarak öyleyse sizler de “rattili’lKur’âne tertîlâ/Kur’an’ı tertil üzere okuyun”buyruğu verilmektedir.
Hz. Peygamber, vahiy sürecindeKur’an okulunda 23 yıl gibi bir süre içinde öğre¬nim gördü. Bizler de Kur’an’ın üzerinde uzun bir zaman çalışmamız gerekiyor. Öyle dört senede olacak bir iş değildir bu iş. Kur’an üzerinde düşünüp onun içerdiği anlamlar beyne, akla sindirilirken, sosyal olaylarla bağlantı kurarak, sosyal olaylarla buluşturarak Kur’an’ı hazmetmek gerekiyor. Çünkü Kur’an, insanlık, toplumlar ve insan ilişkileri için gelmiş, onları düzenlemek, onlara şekil vermek ve onlan çözümlemek için gönderilmiştir.[7]
Biz bu Müzzemmil/ 4. ayetinden şunu anlıyoruz:Kur’an’ı güzel ve hakkını vererek okumak kadar onu,aklıselimiyle anlayıp içine sindirmek de önemlidir. Ama İslâm âleminde Kur’an’ın okunmasına verilen önem kadar, anlaşılmasına, üzerinde düşünülmesine, gönüllere ve hayata sindirilmesine önem verilmemiştir.Kur’an’ı güzel okumak, onu güzel anlamak, aklıselim ve hayatla buluşturmak demektir. Ağızdan bir ses olarak çıkmasından çok, beyne, akla ve hayata sızması, sinmesi, inmesi, gezinmesi ve su gibi akmasının gerçekleşmesidir. Okumak, öğrenmek, tebliğ etmek, başkasınaöğretmek,başkasının aklıselimine akıtmak demektir. Kur’an’ın ışığını insanların karanlık yaşamlarını aydınlatmak için uzaklara taşımaktır. Beyindeki selim aklı ve bellekleri Kur’anlaştırarak ölmüş beyin ve belleklere hayat vermektir. Kur’an’a gönül vermeyen, ona sevdalanmayan ve onu düşünüp anlamayanlar bunu beceremezler. Kur’an, üzerinde düşünülmedikçe, derinden anlaşılmadıkça, beyinden yaşama indirilmedikçe, öksüz kalmaktadır. Kur’an’ın dostu, düşünce halindeki selim akıl ve imana ulaşmış beyindir, hayatın kendisidir. İslâm âlemi sırtını Kur’an’a dönmüş, yüzünü ise mezheplere çevirmiştir.[8]
4.Kur’an, Anlaşılarak Okunmakİçin İndirilen Kitaptır
Okumak, Telaffuz Ve Tedebbür
Kelam, ya sadece telaffuz edilerek okunur yahut da tedebbür edilerek. Birincisi, kelimelerin sadece seslerini çıkarmaktan ibarettir. Bu okuyuşta anlam ve anlamak amaçlanmaz. Başka bir deyişle, bu okuyuşa beyindeki akıl, zihin, bellek melekeleri katılmaz. Sadece dil devrededir, sözcüklerin seslerini çıkararak maksadı yerine getirir. Zaten telaffuz, sesleri ağızdan fırlatmak demektir.
Kur’an, kendisinin telaffuzundan hiç söz etmez. İlginçtir,telaffuz kelimesi Kur’an’da geçmez. Dahası var: Kur’ansırf telaffuzdan ibaret bir okuyuşu şeytanî eylem olarak görür ve lânetler. Çünkü bu okuyuş, mânâdan gafletle malüldür. Manadan gaflet,yani ümniye, şeytanın aldatmacasınateslimiyet olarak nitelenmiş ve Mâûn/4-6. ayetlerinde açıkça lânetlenmiştir.
Kur’an kendisinin tedebbüründen ısrarla söz eder.Ve bu söz edişte tedebbürkavramını daima fiil olarak kullanır.Bu demektir ki, Kur’an, tedebbürü teorik bir kavram olarak değil, bir zihinsel dinamik eylem olarak istemektedir.
Tedebbür, “bir maddenin serencamını mülahaza ve tefekkür eylemekmanasındadır”diyor Kaamus mütercimi Âsım Efendi. Demek oluyor ki, tedebbür, sözün çıkış noktasından varış noktasına kadar bütün içeriğini, inceliklerini, bağlamlarını, mesajını, delâlet ve işaretlerini derin derin düşünmek demektir.
Kur’an kendisinin okunmasını bir tedebbür olarak tanıtıyor ve istiyor. Tedebbür yoksa “Kur’an okuyuş yok” demektir.[9]
Tedebbür kökünden fiillerin kullanıldığı şu beyyinelere bakalım:
“Bu(Kur’an), temiz akıl sahipleri onun ayetlerini arka arkaya dizerekdüşünsünler ve öğüt alsınlar diye sana indirdiğimiz bereketli bir kitaptır.” (Sâd/ 29)
“Onlar, Kur’an’ı hiç düşünmediler mi? Yoksa kendilerine, daha önce geçmişteki atalarına gelmeyen bir şey mi geldi?” (Müminûn/ 68)
“Onlar hâlâ, Kur’an’ı arka arkaya dizerekgereği gibi düşünmezler mi? Eğer ki o, Allah’tan başkası tarafından olsaydı, kesinlikle onun içinde birçok karışıklıklar bulurlardı.” (Nisâ/ 82)
“Peki onlar, Kur’an’ıarka arkaya dizerek düşünmüyorlar mı?Yoksa kalpleri /akılları üzerinde kilitleri mi var?”(Muhammed/ 24)
Arap asıllı olmayan Müslümanlara yüzyıllardır Kur’an okumak adına yaptırılan nedir?
Sadece telaffuz.
Tedebbür’den söz etmek için, okuyanın okuduğunun anlamını bilmesi lazım. Bu demektir ki, Arapçayı bilmeyenlerintedebbürü için onlara Kur’an’ın anadilde çevirisinin okutulması gerekir. Yüzyıllardır yapılan bunun tam aksidir. İşte Kur’an adına, din adına, kitlelere yüzyıllardır reva görülen en büyük zulüm budur.[10]
Hâlbuki Kur’an mübÎn’dir, yani apaçıktır (Duhan/ 2) ve Kur’an Allah tarafından manasını anlamak isteyenler için kolaylaştırılmıştır:
“Ant olsun Biz, Kur’an’ı düşünme/öğüt için kolaylaştırdık /hazırladık. O hâlde var mı ibret alıp düşünen?” (Kamer/ 17, 22, 32, 40)
Ayrıca anlayarak okunması hem İslam’ın hem imanın şartıdır (Neml/ 91-92; Kasas/ 85).Hesap gününde de herkes Kur’an’a göre sorgulanacaktır:
“Öyleyse sen, sana vahyedilene sarıl. Şüphesiz ki sen dosdoğru bir yol üzerindesin.”
“Ve şüphesiz sana vahyedilen (Kur’an), senin için de, toplumun için de gerçekten bir öğüttür /şan-şereftir siz ondan sorgulanacaksınız.” (Zuhruf/ 43-44)
Kur’an’ı tedebbürle tertil ile okumanın yerini, onu tecvit ile okumak alınca, ortada ne İslamlık, ne de Müslümanlık kaldı mı?
5.Atatürk, Türk Milletinin Dinini, Kur’an’dan Tertil Üzere Okuyup Anlayabilmesi İçin Onun Çevirisini Türkçeye Kazandırdı
Dini, milli kimliğin oluşmasında en önemli temel unsurlardan biri olarak gören Atatürk, milletimizin Kur’an’ı tertil üzere tedebbür zihinsel eylemiyle okuyup anlayabilmesi çığırını açmıştır.
“Türkler, dinlerinin ne olduğunu bilmiyorlar. Bunun için Kur’an Türkçe olmalıdır.”[11]
“Türk, Kur’an’ın arkasından koşuyor; fakat O’nun ne dediğini anlamıyor, içinde neler var, bilmiyor ve bilmeden tapınıyor. Benim maksadım, arkasından koştuğu kitapta neler olduğunu Türk anlasın.”[12]
Atatürk, Kur’an’ın anadilimiz Türkçeye çeviri çalışmalarının gerekçesi olarak Kur’an’ı tertil üzere anlayarak, üzerinde düşünerek milletin dinini en doğru şekilde öğrenmesi olarak göstermiş ve T.B.M. Meclisi kararı ve Diyanet İşleri Başkanlığı’nın yönetiminde, Elmalılı Hamdi Yazır’ın hazırladığı 9 ciltlik “Hak Dini Kur’an Dili Yeni Mealli Türkçe Tefsir”in 1935 yılından itibaren yayınına önderlik ederek gerçekleştirmiştir.
Kur’an’ın ilahi bir tertibi var. İnsanların hazırladığı kitaplarda ise beşeri düzenleme vardır. Bu beşeri kitaplarda herhangi bir konu başladığı yerde sonuna kadar anlatılır. Fakat Kur’an’ın tertibi böyle değildir. Kur’an’da yaklaşık 1776 sözcük bulunmaktadır. Yüce Allah, bu sözcüklerden üzerinde oluşturulmuş şirk anlamı varsa, öncelikle bu anlamı gidermek üzere onu tevhit anlayışı odağında tanımlamıştır. Böylece Kur’an’ı, tertil üzere okumak /anlamak isteyenler Kur’an’da Yüce Allah’ıntanımladığı her sözcüğün anlamını Kur’an’dan Kur’anca öğrenmelidir. Her sözcük Kur’an’da kaç yerde geçiyorsa tamamı gözden geçirilerek Allah’ın tanımıyla Kur’an’daki sözcükler anlaşılmalı ve öğrenilmelidir.
Kur’an’da Allah, her konuyu kelimelerle olnların oluşturduğu bütünlükte açıklamıştır. Eğer kişi “Kur’an’da Allah” konusunu öğrenmek isterse, odağında Allah sözcüğü, çevresinde Allah’ın en güzeladlarından her birinin bulunduğu bir Kur’an bütünlüğü içinde öğrenebilir. Böylece her konu Kur’an’dan ilahi mantığı ve kendi bütünlüğü içinde anlayıp öğrenilmelidir.
Allah, Kur’an’da iki sistemden kavramlar üzerinden söz etmektedir. Bu sistemlerden biri “Hak, tevhit, hayır, Allah’ın yolu olan sıratı müstakim, yani hidayet sistemi”; diğeri “Batıl, şirk, şer, şeytanlığın tağut yolu olan sebilü’l ğayy, yani dalâlet sistemi”dir.[13]
İşte Kur’an’ı böylece aklıselimile kendi bütünlüğü ve ilahi mantığı içinde indiriliş sırasına göre ve necmlerinin birbirine karıştırılmamış haliyle, kavram kavram, konu konu, sistem sistem anlayarak, üzerinde düşünerek kavramak, yaşam biçimi edinmek üzereidrak oluşturarak okumaya onu tertil üzere okumak diyebiliriz. Kur’an’ı,Saygıdeğer Sevgili Elçi Muhammed (a.s) döneminde böyle okuyanlar, Kur’an’a göre mümin, muttaki, muhles, muhsin, salih ve sıdk sahibi Rahman’ın kulları olmuşlardı. Günümüzde Kur’an’ı Kur’an’dan Kur’anca tertil üzere okuyarak bir Kur’an Kültürü, iklimi, ortamı oluşturmadıkça, geleneksel Emevi Arap örfünün dinleştirilmesinden oluşan kültürden, iklimden kurtulmak asla olası değildir. Şu aşamada, Kur’an bilimleri arasında yer alan “Tecvit ilmi”yanında Kur’an’ı öğrenip öğretmek için anlayarak okumanın nasıl olacağını ele alan “Tertil bilimi” de gerekiyor, diyebilirim.
SEDAT ŞENERMEN
Kaynakça
[1] M.Fuad ABDÜLBAKÎ, EL-Mu’cemü’l-Müfehres, “R-t-l” md.
[2]Mustafa İSLAMOĞLU, Hayat Kitabı KUR’AN, İstanbul, 2013, Düşün Yayıncılık, s.625.
[3]Bkz. TDV İslam Ansiklopedisi, İstanbul, 2012, c.41, s.155-157.
[4]İbn MANZUR,Lisânü’l Arab, “R-t-l” md.
[5]Hakkı YILMAZ, Tebyinü’l-Kur’an /İşte Kur’an, İstanbul, 2015, c.1, s.92-93.
[6]Bkz. Mustafa İSLAMOĞLU, Hayat Kitabı KUR’AN, s.625 ve 1043-1044.
[7]Prof.Dr. Bayraktar BAYRAKLI, Yeni Bir Anlayışın Işığında Kur’an Tefsiri, İstanbul, 2007, c.20, s.94.
[8]Bayraktar BAYRAKLI, Yeni Bir Anlayışın Işığında Kur’an Tefsiri,c.20, s.95.
[9]Prof.Dr. Yaşar Nuri ÖZTÜRK, Kur’an’ı Tanıyor Musunuz? (O’nu Hiç Okudunuz Mu?), İstanbul, 2013, Yeni Boyut Yayınları, s. 70-71.
[10]Yaşar Nuri ÖZTÜRK, Kur’an’ı Tanıyor Musunuz?, s.72.
[11]Osman Nuri ERGİN, Türk Maarif Tarihi, İstanbul, 1977, s.1957.
[12]O.Nuri ERGİN, Türk Maarif Tarihi, s.1950.
[13]Bkz. Sedat ŞENERMEN, Kalp /AKIL, İstanbul, 2014; Togan Yayınları; Aklın Kaynağı İSLAM’DA BEYİN, İstanbul, 2014, Nergiz Yayınları.