ALLAH’A SIĞINMAK

“Güvenli bir yere ve varlığa sığınma” ve “güvenlikte olma” anlamına gelen “istiâze” kavramı, “Allah’a sığınarak kurtuluşa erme” manasına gelmektedir.[1] Güvenlik ihtiyacının giderildiği en son ve en mükemmel makam Yüce Allah’tır. Bu nedenle, her işe başlarken Allah’a sığınmak Müslüman için vazgeçilmez bir davranış olmaktadır.

Rağıb el-İsfehânî, ünlü eserinde istiâze’nin kökü olan “’a-v-z” fiilini “başkasına iltica etmek ve ona bağlanmaktır” diye tanımlamaktadır.[2]

Sözlükte “sığınmak, korunmak” anlamındaki avz (ıyâz, meâz) ile bu kökten türeyen istiâze aynı manaya gelir. Kavram olarak “her türlü kötülükten korunabilmek için Allah’ın yardım ve himayesini istemeyi” ifade eder ve bunun için “eûzü, maazallah” (Allah’a sığınırım), “neûzübillâh” (Allah’a sığınırız) ifadeleri kullanılır. Aynı kökten türeyen taavvüz de istiâze anlamındadır.[3]

Kur’an’da“istiâze” Allah sözcüğü ile yedi, Rab kelimesi ile sekiz, Rahman ismi ve cin kelimesiyle birer kez olmak üzere toplam on yedi kez geçmektedir.[4]

1.Kur’an’da “’A-v-z” Kökünden Kullanımlar

Bu kökten Kur’an’daki kullanımlar şöyledir:

– Allah elçisi Nuh bilmediği şeyi istemekten Allah’a sığınıyor:

“Nuh, “Ey Rabbim! Ben, hakkında bilgim olmayan bir şeyi istemiş olmaktan dolayı sana sığınırım(e’ûzü). Ve eğer Sen beni bağışlamazsan, bana merhamet etmezsen ben zarara /kayba uğrayıp acı çekenlerden olurum” dedi.” (Hud/ 47)

– Allah elçisi Yusuf kendisine şehvetle yaklaşan kadından ve kardeşleriyle arasında cereyan eden olaylarda hata yapmaktan (Bkz. Yûsuf/23, 79), Allah’a sığınmıştır:

“Ve evinde bulunduğu hanım, onun nefsinden murat alıp yararlanmak istedi, kapıları kilitledi ve “Haydi beri gel!” dedi. Yusuf: “Allah’a sığınırım! Kesinlikle kocan, benim efendim /Rabbim; Allah, benim mevkiimi güzel yaptı. Şüphesiz yanlış; kendi zararlarına iş yapanlar iflah olmazlar” dedi.”(Yûsuf/ 23)

“Yusuf dedi ki: “Eşyamızı yanında bulduğumuzdan başkasını yakalamaktan /alıkoymaktan Allah’a sığınırız. Şüphesiz biz öyle yaparsak kesinlikle yanlış; kendi zararlarına iş yapanlar oluruz.”(Yûsuf/79)

-Allah elçisi Musa kavmine karşı alaycı tavır takınmaktan (Bakara/ 67) ve ahrete inanmayan kibirlilerle (Mümin/ 27) onların düşmanlıklarından (Duhân/ 20) Allah’a sığınmış ve O’nun yardımını istemiştir:

“Musa da: “Şüphesiz ben hesap gününe inanmayan her kibirliden,benim Rabbim ve sizin Rabbiniz’e sığınırım(‘uztü)” dedi.” (Mümin/ 27)

“Ve ant olsun ki Biz onlardan önce Firavun toplumunu imtihan ettik. Ve onlara çok saygın bir elçi gelmişti: “Allah’ın kullarını bana geri verin. Şüphesiz ben sizin için gönderilmiş güvenilir bir elçiyim. Allah’a karşı üstünlük taslamayın. Şüphesiz ki ben size apaçık bir güç getiriyorum. Ve Şüphesiz ben, beni taşlayarak öldürmenizden benim Rabbime, sizin Rabbinize sığındım(‘uztü). Ve eğer siz, bana inanmazsanız hemen yanımdan uzaklaşın.” (Duhan/ 17-20-21)

“Ve hani Musa toplumuna, “Şüphesiz ki Allah, size bir sığır boğazlamanızı emrediyor” demişti. Onlar, “Sen, bizi alaya mı alıyorsun?” dediler. Musa, “Ben, cahillerden biri olmaktan Allah’a sığınırım(e’ûzü)” dedi.” (Bakara/ 67)

– Kur’an’da ayrıca İmrân’ın eşinin (Âl-i İmrân/ 36) ve kızı Meryem’in (Meryem/ 18) istiâze’lerinden de söz edilmektedir:

“Onu doğurunca da: “Rabbim, şüphesiz ben, onu kız doğurdum; – Hâlbuki Allah onun doğurduğu şeyi daha iyi bilir- erkek, kız gibi değildir. Ve şüphesiz ona Meryem adını verdim. Ve şüphesiz ben, onu ve soyunu şeytan-ı racimden; kovulmuş(katil, asılsız söz ve düşünce üreten, karanlığa taş atan şeytandan)sana sığındırırım” dedi.” (Âl-i İmran/ 36)

“Meryem: “Ben senden Rahman’a (yarattığı bütün canlılara dünyada çokça merhamet eden Allah’a sığınırım(e’ûzü). Eğer sen Allah’ın koruması altına girmiş birisi /takî isen…” dedi.” (Meryem/ 18)

– Cin/6’da ise insanlardan bazılarının bir kısım cinlere (niyetini, kimliğini saklayan kişilere) sığındıkları bildirilmiş ve bunun doğru olmadığı belirtilmiştir:

“Gerçekten de insten; çok iyi tanıdığımız kimselerden bazı kimseler, cinden; tanımadığımız yabancı kimselerden bazı kişilere sığınırlar(ye’ûzûne) idi. Böylece de, o yabancı kimseler, onların azgınlıklarını, ahmaklıklarını artırırlardı.” (Cinn/ 6)

2.Her Tür Şeytandan Allah’a Sığınmak

Şeytandan Allah’a sığınmak,“Eûzu billâhi mine’ş-şeytani’r-racim (Kovulmuş şeytandan Allah’a sığınırım /Allah’ım, şeytandan sana sığınırım, beni ondan koru!)” demek değildir. Şeytandan Allah’a sığınmak:

-Şeytan tipler ve güçler tarafından dayatılan düşünce ve amelleri hemen Allah’ın gönderdiği Kur’an terazisinde aklıselim ile tartmaktır.
-Şeytanın aklımıza, fikrimize zerk ettiği zehirleri Allah’ın Kur’an’da bize ikram ettiği panzehirle tedavi etmektir.
-Doğruyu Allah’tan öğrenip şeytanın bizi saptırmasına engel olmaktır.
-Fırtınaya tutulan geminin hemen limana sığınması gibi, derhal Kur’an’a sarılıp problemleri Kur’an ile çözmektir. Bilinmelidir ki, anlamadan Kur’an okumakla bu problemler çözülemez.[5]

Müslüman olmak isteyen ya da “Sıratı Müstakim” üzere yaşamayı dileyen kişi “şahadet kelimesi” getirmesi gerekiyor. Kur’an’da “şahadet getirme” konusu Ya-Sin/ 60-62.ayetlerinde şöyle açıklanmaktadır:

“Ben; “Ey Âdemoğulları! Şeytana kulluk etmeyin, kesinlikle o size apaçık bir düşmandır ve Bana kulluk edin, işte bu dosdoğru yoldur ve ant olsun ki şeytan sizden birçok kuşakları saptırdı” diye size ahit vermedim mi? Hâlâ aklını kullananlar değil miydiniz?”

Allah’a sığınma sözle değil, aklı işleterek onu aklıselim haline getirmek, bununla içimizdeki ve dışımızdaki şeytanın buyrukları /dürtüleri, yönlendirmeleri /kışkırtmalarını aşarak Allah’a iman etmekle mümkündür. Allah’a sığınmak, takvaya olan yetenek potansiyel selim aklı taakkul, tefakkuh, tezekkür, tefekkür, tedebbür gibi zihinsel aşamaları gerçekleştirerek ancak aklıselim ile oluşuyor. Kişi, aklıselim sahibi değilse, içindeki, dışındaki şeytanın tutsağı olur. Şeytanın tutsaklığından korunmak ve kurtulmak aklıselimleştirmekle mümkündür. Allah’a sığınmada yapılacak ilk iş budur. Dil ile bazı sözcükleri ifade etmekle kişi, Allah’a sığınamaz. Sadece kendini aldatır.

Allah’a sığınmada hiç unutulmaması gereken, bu işlemin aklıselim ile gerçekleşebileceği hususudur. Çünkü kişi, kendisi dışındaki varlıklardan sürekli gelen duyu /veri /algı /olguların birinci bellekte seçilenlerin ikinci belleğe geçmesi ve burada elenelerden sonra kalanlar arasında frekansı en güçlü olan duyu, beynin kontak anahtarı görevini görür ve zihinsel işlem başlar. Ancak yaratılışa göre, gelen duyuya ilk müdahale otomatik olarak devreye giren kötüyü emreden (emmare) nefis, yani İblis tarafından yapılır. İblis ışık hızında dürtüsünü, vesvesesinini, yönlendirmesini yapar. Kişinin içine doğan ilk iç ses, dilinin ucuna gelen ilk söz, beyninde oluşan ilk fikir İblis’tendir. Bunu uygulayan şeytani bir tavır sergilemiş olur. Kişi eğer bunu uygulamazsa, İblis devreden çıkar. Çünkü onun zorlayıcı gücü yoktur. O sadece yönlendirir. İşte Allah’a sığınma eylemi şimdi kişinin bu şeytani dürtüyü uygulamaması halinde başlayacak. İblis devreden çıkınca kişi, manuel olarak potansiyel selim aklını, iblisin yönlendirmesini sorgulayarak işletmeye başlar; taakkul, tefakkuh, tezekkür, tefekkür, tedebbür zihinsel aşamalarıyla aklını selimleştirir, yani aklıselim sahibi, ûlû’l-elbâb’dan biri olur. Allah’a sığınmak, iblisin devreden çıkarılıp, aklın selimleştirilmesiyle ancak gerçekleşebilir. İblis egemen beyin sahibi kişi asla Allah’a sığınamaz. Bu mümkün değildir.

(a) İçimizdeki Şeytan İblis’ten Allah’a Sığınmak

Nâs suresinde içimizdeki görünmez cin şeytanının İblis olduğuna işaret ediliyor. Dünyaya gelen her kadın ve erkeğin beyninde fücura olan yetenek iblisin, kişi ile bu dünyada birlikteliği sürüyor. Kişinin aldığı duyumlarda hemen devreye girerek görevini yapıyor. Onun yapısı, yaratılışı, görevi bu…

“Eğer sana şeytandan bir vesvese(nezğun)[6]gelirse de hemen Allah’a sığın(fe’ste’ız). Kesinlikle O, en iyi işiten, en iyi bilendir.” (A’raf/ 200)

İnsan mutlaka aklını çalıştırmaya yönelmeli ve şeytandan gelecek olan kötüye, şerre, fücura yönlendirmeleri sürekli dürtü ve vesveseleriyle yapan bu kötücül güç iblisten korunmak için Allah’a, O’nun Kitabı Kur’an’a sığınmalıdır.

“Şüphesiz kendilerine gelmiş kesin bir delil olmaksızın, Allah’ın ayetleri /alâmetleri /göstergeleri hakkında mücadele edenler; onların beyinlerinde ancak yetişemeyecekleri bir kibir vardır. Sen hemen Allah’a sığın(fe’ste’ız). Şüphesiz O, en iyi işiten ve en iyi görendir.” (Mümin/ 56)

“Ve eğer şeytandan gelen kötü bir düşünce(nezğun) seni dürtecek olursa hemen Allah’a sığın(fe’ste’ız). Şüphesiz ki O, en iyi duyanın ve en çok bilenin ta kendisidir.” (Fussılet/ 36)

Bu üç ayette de kişiye verilen “Allah’a sığın(fe’ste’ız)”görevi /buyruğu,

-İblisi devreden çıkar;

-Ondan gelen dürtüyü, vesveseyi, yönlendirmeyi, saptırmayı sakın uygulama;

-İçine doğan sesi, diline gelen ilk sözü, beyninde oluşan ilk fikri asla uygulama.

*İşte o zaman iblis devreden çıkacak ki kişioğlu Allah’a aklıselim ile ulaşma zihinsel eylemini yapabilsin, şeklinde anlaşılması ve uygulanması gerekiyor.

“Öyleyse Kur’an öğrenip öğrettiğin zaman Racim Şeytan’dan; (aklınıza hemen geliveren, iyiden iyiye düşünme sonucu olmayan, sizi mahvedecek mesnetsiz düşünceler üreten yetiden) Allah’a sığın /sığındığına inan(fe’ste’ız).” (Nahl/ 98)

Kur’an, iblis egemen beynehitap etmez, onda olması gereken düşünsel değişimi oluşturamaz. Aklıselim sahibi kişi ancak Kur’an’dan okuduğunu anlar, öğrenir. Çünkü Kur’an ile frekans aklıselim ile kurulur, iblis ile değil. Kur’an okumaya başladığında Allah’a sığınabilmek için kişioğlu tarafından iblisin şeytani zihinsel eylemini etkisizleştirmek üzere devreden çıkarılması gerekiyor.

Nahl/ 98’deyer alan Yüce Allah’ın “Kur’an öğrenip öğrettiğin zaman Racim Şeytan’danAllah’a sığın(fe’ste’ız)” buyruğunu kadın ya da erkek gerçekleştirebilmesi için yapması gereken iki iş vardır:

-Yüce Allah tarafından evrende hiçbir varlığa verilmeyen sadece kişioğluna lutfedilen takvaya yeteneklipotansiyel selim aklı, beş zihinsel işlemle aklıselim haline getirmek,
-Takva sahibi olmak üzere Kur’an’ı kılavuz edinmek, Allah’ın ipi (hablullah) Kur’an’ı Kur’anca öğrenmek üzere ona sımsıkı sarılmak gerekiyor.

“Kendisinde hiç şüphe olmayan işte bu kitap ,Allah’ın koruması altına girmek isteyen kişiler (li’l-muttakîn) için bir kılavuzdur.” (Bakara/ 2)

“Ve hep birlikte Allah’ın ipine sıkıca sarılın/Allah’ın ipi(Kur’an) ile korunun, ayrılmayın ve Allah’ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın: Hani siz, birbirinize düşmanlar idiniz de, Allah, kalpleriniz arasında ülfet oluşturdu. Sonra da siz, O’nun nimeti sayesinde kardeşler olmuştunuz. Siz, bir ateş çukurunun tam kenarında idiniz de oradan sizi O kurtarmıştı. İşte Allah, kılavuzlandığınız doğru yolu bulasınız diye alâmetlerini /göstergelerini sizin için böyle ortaya koyar.” (Âl-i İmran/ 103)

Bu iki zihinsel eylemi gerçekleştiren kadın erkek, yaratılıştaki iki amacı yaşam biçimi edinmeyi başarmış olacaktır:

*Bilgilenmiş kişi olarakinsanlaşır ve sadece Allah’a kul olur (Zâriyât/ 56),

*Uygarlaşarak yeryüzüne egemen /halife olur (Bakara/ 30).

(b) İnsanın Dışındaki İnsan Şeytanlarından Allah’a Sığınması

Felak suresinde insanın dışında kötülük, şer, şeytanlık üreten insan şeytanlarının bulunduğuna işaret edilmektedir. İblisin yönlendirmesini uygulayan, yaşam biçimi edinen kişi Nâs suresinde insan şeytanı olarak nitelendirilmektedir. Bunun için kişioğlu fücura yönlendirenlerin dürtülerinden, algı operasyonlarından kurtulması için Yüce Allah tarafından uyarılıyor, kendisine yol /yöntem gösteriliyor:

“Ve de ki: “Rabbim! Şeytanların kışkırtmalarından (min hemezâti’ş-şeyâtîn)[7]sana sığınırım(e’ûzü)! Ve Rabbim! Onların yanımda bulunmalarından da sana sığınırım(e’ûzü).” (Müminûn/ 97-98)

Esasen içimizdeki dışımızdaki şeytanlar insanlık tarihi boyunca başta tüm Allah Elçileri de olmak üzere tüm insanları kıyamete kadar yanlışa, kötülüğe, şerre, şeytanlığa, şirke, zulme, her tür zihin kontrol, beyin yıkama, eşikaltı /bilinçaltı işgal, algı operasyonlarıyla yönlendirecekler, görevleri yapıları gereği. Konu ayette şöyle geçiyor:

“Böylece Biz, her peygamber için gizli-açık şeytanlarını düşman yaptık: Ki dünya malına aldanmaktan dolayı, ahrete inanmayan kimselerin kalpleri ona kansın, ondan hoşnut olsun ve yapmakta olduklarını yapsınlar diye bunların bazısı bazısına sözün süslüsünü gizlice telkinde bulunur/fısıldar. –Ve şayet Rabbin dileseydi onu yapmazlardı. Öyleyse onları ve uydurdukları şeyleri bırak!–“ (En’âm/ 112-113)

3.Allah’a Sığınma Konularından Bazıları

“*Oluşturduğu şeylerin kötülüğünden ve
*Çöktüğü zaman karanlığın kötülüğünden ve
*Düğümlere tükürüp üfleyenlerin/sözleşmelere uymayanların kötülüğünden ve
*Kıskandığı zaman kıskananın kötülüğünden çatlamaların Rabbine; sıkıntıları ortadan kaldıran Allah’a sığınırım(e’ûzü)” de!” (Felak/ 1-5)

“-Gözükmeyen varlıklardan(mine’l-cinneti),
-Bilinen varlıklardan(ve’n-nâs); hepsinden,
-İnsanların beyinlerinde kötülük fısıldayan (el-vesvâs) sinsi düşmanın (el-hannâs) kötü fısıltılarının kötülüğünden(min şerri),

*İnsanların ilâhına, insanların hükümdarına ve insanların Rabbine sığınırım(e’ûzü)” de!” (Nâs/ 1-6)

Bu her iki sure de “qul /de ki” buyruğuyla başlıyor. Biz, Felâk ve Nass surelerinin “qul /de ki” ifadesi ile başlamasının sebep ve hikmetinin bu surelerin inişi sırasındaki ortamda aranması gerektiği görüşündeyiz. Fil suresinde geçtiği üzere, bu Mekke dönemi sayıca az, varlıkça yoksul olan Müslümanların Mekkeli müşriklerin işkencelerine maruz kaldıkları bir dönemdir. Yüce Allah Fil suresi ile bir taraftan Müslümanlara “korkmayın” mesajı verirken, diğer taraftan da Fil Ashabının sonunu göstererek müşriklere tehdit mesajı vermiştir.

Böyle bir dönemde inen ve “qul /de ki” ifadesiyle başlayan Felâk ve Nass surelerinde, hangi konuların Allah’a havale edilmesi, yani hangi konularda Allah’a sığınılması gerektiği belirtilmiştir. Artık bundan sonra Müminler,

-Her iki surede belirtilen konularda Allah’a sığınmalı,
-O surelerde yer almayan konularda ise kendi aklıselimleri ile güç ve dirayetlerini göstermelidirler.

Geçmiş elçilerin Allah’a sığınmaları da sadece bu çerçevede gerçekleştiği gibi, Kur’an’daki Allah’a sığınma ayetleri de tamamen bu prensip doğrultusundadır.

-İnsanlar kendi güçlerini aşan zorluklar için Allah’a sığınmalı,
-Kendi güçleri ile halledebilecekleri konularda ise işin üstesinden kendileri gelmeye çalışmalıdırlar.

Hiç çaba göstermeden her işi Allah’a havale edip pasif ve uyuşuk olmamalı, hayır/iyilik dilencisi durumuna düşülmemelidir.[8]

Surede geçen “sığınma” kavramı, “bir başkasına iltica etmek, sığınmak” anlamına gelen “e’ûzu” sözcüğü ile ifade edilmiştir. Bu sözcük “’a-v-z” kökünden türemiştir. Kur’an’da bu kökten türemiş “’uztü, ye’îzûne, fe’ste’ız” sözcükleri de aynı anlama gelmektedir. Bu sözcükle ifade edilen “sığınma” konularının neler olduğu ve her bir konunun Kur’an’daki örnekleri Felak suresinde ve bir sonraki Nâs suresinin sonunda verilmiştir.

Ayette birinci tekil şahıs kullanılarak “e’ûzu /ben sığınırım” denilmesi, Allah’ın son Elçisi Muhammed’in (a.s) tüm insanlığa öncü ve kılavuz olduğunu belirtmek içindir. Bir bakıma Allah’ın Elçisi Muhammed’in (a.s) “Ben bu karşı konulmaz düşmanlardan ve zararlılardan Allah’a sığınıp yoluma devam ediyorum. Bana inanan, Allah’a güvenen benimle gelir, korkan geri döner gider” mesajını verecek, insanlar da tercihlerini açıkça yapacaklardır. Peygamberimizin vereceği bu mesaj, aynı zamanda müşriklere “Biz, sizi ve şu şer güçleri Allah’a havale ediyoruz. Allah’ın vereceği ceza bizim, size vereceğimiz zarardan çok daha çetindir” anlamında bir ihtar mahiyetindedir.

SEDAT ŞENERMEN

Kaynakça
[1] Bayraktar BAYRAKLI, Yeni Bir Anlayışın Işığında Kur’an Tefsiri, İstanbul, 2013, 4.Baskı, c. 1, s.73.
[2] Rağıb el-İSFEHÂNÎ, el-Müfredât, “’a-v-z”, md., s.738.
[3] Muhsin DEMİRCİ, “İSTİÂZE”, İstanbul, 2001, TDV İslâm Ansiklopedisi,c. 23.s.318-319.
[4] M. Fuad ABDÜLBAKİ, el-Mu’cemü’l-Müfehres, “’a-v-z”, md., s.494.
[5] Hakkı YILMAZ, Tebyinü’l-Kur’an /İşte Kur’an, İstanbul, 2015, c.2,s.495-496.
[6] NEZĞ: A’raf/ 199’da geçen “affetmeyi, iyiliği emretmeyi ve cahillerden yüz çevirmeyi” engelleyecek olan iblisin dürtüsüdür. Allah’ın bu üç önerisini gerçekleştiremeyen insan, iblisinin etkisi, yönlendirmesi altında kalmış demektir. Nezğ sözcüğü, “vesvese, dürtü ve günahları süslü göstermek” anlamlarına gelmektedir. “Rahatsız etmek” anlamına gelen bu sözcük, “iki toplumun arasına fitne sokmak” manasını da içermektedir. (Bayraktar BAYRAKLI, Yeni Bir Anlayışın Işığında Kur’an Tefsiri, İstanbul, 2008, 3.Basım, c.7, s.469)
[7]HEMEZÂT sözcüğü, “el-hemze” sözcüğünün çoğuludur ve “savuşturmak, defetmek, şiddetli hareket etmek” anlamına gelmektedir. Aynı zamanda “şeytanın kalbe vesvese vermesi, kötülük getirmesi, itmesi, sıkıştırması, birini yere vurmak, dürtmek, çekiştirmek, çarpmak” anlamlarına da gelmektedir. Bu manalardan hareket ederek ayete dönersek, Yüce Allah, şeytanların, Elçi Muhammed’i sıkıştıracağını ve bunu ortadan kaldırmasının olanaksızlığını bildiği için, Kendisinden bu şekilde yardım istemesini buyurmaktadır. Şeytanın etkisinden Allah’a sığınmak keyfi bir dua değil, tam aksine aklı işleterek yerine getirilmesi gereken ilahi bir buyruktur. İşte Müminun/ 97. ayeti, Elçi Muhammed’in (a.s) ve Müslümanların bu buyruğu yerinegetirmekle yükümlü olduklarını gündeme getirmektedir. (Bayraktar BAYRAKLI, Yeni Bir Anlayışın Işığında Kur’an Tefsiri, İstanbul, 2008, 2.Basım, c.13, s.292)
[8]Hakkı YILMAZ, Tebyinü’l-kur’an /İşte Kur’an, İstanbul, 2015, c.1, s. 318.