İstiklal Harbi öncesinde milli birlik ve beraberliğimizi güçlendiren Çanakkale Savaşları’nın dünya tarihindeki önemi günümüzde bile canlılığını korumaktadır.
Boğazın hasta adamı diye tanımlanan Osmanlı Devleti; Rus, Trablusgarp ve Balkan harplerinde aldığı ağır yenilgiler neticesinde epeyce toprak kaybına uğramıştı.
Ardı ardına elde edilen başarısızlıklar, İngilizler başta olmak üzere İtilaf Devletleri’nin Osmanlı’yı küçümsemesine zemin hazırlamıştır.
Birinci Dünya Savaşı’nda Kafkas, Kanal, Filistin-Suriye, Irak, Hicaz-Yemen cephelerinde savaşmak zorunda bırakılan Osmanlı için yeni cephe Çanakkale’ydi.
Bu cephenin düşmesi, hani daha geçenler de Yunan Dışişleri Bakanı demişti ya…
500 yıldır hayal ettikleri Konstantinapol/İstanbul’a kavuşmaktı.
Çanakkale Boğazı’ndan geçilmesi fikrini veren Winston Churchill, 1930’da La Revue de Paris dergisine verdiği mülakatta Nusret’in hakkını şu sözlerle verecektir.
“Birinci Dünya Harbi’nde bu kadar insanın ölmesine harbin ağır masraflara mal olmasına, denizlerde 5 bin ticaret ve savaş gemisinin batmasına başlıca neden, Türkler tarafından bir gece önce atılan ve incecik bir çelik halat ucunda sallanan 26 adet mayındır.”
Yüzbaşı Hakkı komutasındaki Nusret Mayın Gemisi’nin 7-8 Mart 1915 gecesi döktüğü mayınlar, İstanbul’a ulaşmayı hedefleyen “Yenilmez Armadanın” büyük bir kısmının 18 Mart tarihinde sulara gömülmesine neden olmuştur.
İki İngiliz ve bir Fransız zırhlısı batmış, bir İngiliz ve iki Fransız zırhlısı da ağır yara almış ve üç gemi de karaya oturmuştur.
Boğaz geçişini başaramayan İngilizler çıkartma yaptıkları Arıburnu ve Seddülbahir’de istediği neticeyi elde edememişlerdir.
Son hamle olarak gördükleri Anafartalar cephesinde de Mustafa Kemal komutasında Mehmetçik’e mağlup olunca, Gelibolu Yarımadası’nı boşaltıp çekilip gitmek zorunda kalmışlardır.
Dokuz ay boyunca kanlı kıyımın yaşandığı kara harekatında ise 29 bin İngiliz ve İrlandalı ile 11 bin Avusturalyalı ve Yeni Zelandalı dahil 58 bin asker, anavatanlarını çetince savunan 87 bin Türk askeri yaşamını yitirmiştir. Her iki taraftan en az 300 bin asker de ağır yaralanmıştır.
Mustafa Kemal’in askerine duyduğu sevgi ve güven, sahip olduğu mesleki bilgi, tecrübe ve askeri liderlik özellikleri ile öngörüleri sonucu belirlemede etkili olmuştur.
Karada kazanılan bu zaferle cumhuriyetimizin kurucusu “Gazi Mustafa Kemal Atatürk”, yine bu savaşın denizde simgesi olan “Nusret Mayın Gemisi” ile bütünleşmiş “Çanakkale Geçilmez” tarihimize altın harflerle yazılmıştır.
Kimi kesimler Çanakkale’de önemli bir başarısı yoktur der.
Kimi kesimler başarıyı Almanlara mal eder.
Kimi kesimler dinci yaklaşımlar ve hurafelere bağlar.
Kurucusu olduğu Diyanet İşleri Başkanlığı adını esirger.
Kim ne düşünürse düşünsün, dünya tarihini derinden etkilemiş destansı hikayenin kahramanı Mustafa Kemal’dir.
Bakın Winston Churchill nasıl anlatıyor:
“Şu anda mağlubiyeti bütün damarlarımda hissetmekteyim. Çok üzgünüm. Oldukça mutluydum, umutluydum. Daha düne kadar ‘Çanakkale bizimdir’ diyordum. Çünkü bu savaşı kazanmak için, askeri, parayı, cephaneyi, her şeyi hesaplamıştım. Hepsinde çok üstündük. Mutlaka yenecektik. Yalnız bir şeyi hesaba katmamışız. Mustafa Kemal’i… Bağrımda İngiliz gururu olmasa, Türkleri alnından öpmek, onları ayakta alkışlamak isterdim.”
Ayrıca İngiliz Guardian gazetesinin, Çanakkale Savaşı’nı “Ben size taarruzu değil, ölmeyi emrediyorum” söyleminde bulunan Mustafa Kemal Atatürk’ün zaferi diye nitelemesi, sanırım malum kesimlere verilecek en iyi cevaplardandır.
Çanakkale bir dönüm noktasıydı. Komutan bulunmuş. Samsun yolu açılmış. Türklük yeniden doğmaya hazırlanıyordu.
Her daim hatırlanmalıdır ki, kazanılan zaferlerin şan ve şerefi, vatanımızın her karış toprağını kanlarıyla yoğuran Mehmetçik ve aziz şehitlerimize aittir. Dün öyleydi, bugün de.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve tüm şehitlerimizi bir kez daha minnet, rahmet ve şükranla anıyoruz. Ruhları şad olsun.
Son sözse; “Çanakkale umuttu, kararlılıktı, efsane yaratıcısıydı.”
İsmet Hergünşen