Yaşasın! Kanal İstanbul’dan sonra bir çılgın projemiz daha oldu. Silivri’deki tutsaklığımıza renk katan bu proje, basında “Antarktika’ya Türk Üssü” gibi janjanlı ve pek şanlı bir şekilde verildi. Tabi Türk kelimesinin böylesine cesur bir şekilde kullanılmasını da kutlamamız lazım! Basınımızın haber başlıklarına bayılıyorum. Ortaçağ kalitesinde bir entelektüel dokunun ve genel birikimsizliğin hakim olduğu, düşüncenin yerini inancın, bilimin yerini dogmanın, felsefenin yerini hurafenin aldığı, ulusal onurun sıcak paraya tahvil edildiği, AVM’lerde aylak aylak “window shopping” yapmanın milli spora dönüştüğü, halkın zeka seviyesi ile alay eden televizyon dizileri ve yarışma programları ilemeşgul edildiğiböylesine bir ortamda, her halde en kolay iş gazetelere büyük ve çılgın projeler ile ilgili manşet atmak olmalı. Ne güzel. Kuvvetler ayrılığı ortadan kalkmış, adalet sistemi çökmüş, eğitim-öğretim sistemi ortaçağ limanlarına rotalanmış bir Türkiye’de, en kolay şey halkı gerçeklerden uzaklaştıracak projeler üretmek olmalı. Bu projeleri artık ne soran, ne de sorgulayan var.
Antarktika’ya gitmenin zamanı değil
Sakın yanlış anlamayın. Türk bilim insanlarının Antarktika’ya gitmesine karşı değilim. Ben bu projenin zamanlamasına şaşırdım. Büyük bilimsel yatırımlar ulusal AR/GE stratejisine uyumlu ve onun bütünsel bir parçası olmalıdır. Bu tür iddialı AR/GE projeleri piyangodan çıkmaz. Hayatta başarı önceliklerin doğru tayinindedir. Antarktika’ya gitmeden önce bilim insanlarımızın anavatanımıza ve mavi vatanımıza karşı sorumluluklarını tamamlaması gerektiğine inanıyorum.
Basın özgürlüğünde 197 ülke içinde 148; insani gelişim endeksi sıralamasında 187 de 92; kadın eğitiminde 134’te 109; düzenli kitap okuma alışkanlığında 197’de 86’ncı olduğumuz; bebek ölümlerinde Avrupa’da birinciliği kaptırmadığımız, ihraç ürünleri arasında ileri teknoloji ürün payımızın yüzde 1, bir sene içinde alınan patent sayısının 24, akademik yayınlarda dünyanın ilk 500 üniversitesi arasına girebilen sadece 6 üniversiteye sahip olduğumuz, yani kısaca kültür, bilim ve sosyal gelişmede sınıf atlayamadığımız bir konjonktürde gazetelerin “Antarktika’ya Türk Bilim Üssü Kuruyoruz”haberi beni hem düşündürdü, hem de güldürdü.
Merak ediyorum; Denizci gezginimiz Osman Atasoy, Uzaklar-II teknesiyle başarılı bir şekilde Antarktika’ya gidip dönmese; dönüşünde Marmaris’te Devlet Bakanı tarafından karşılanmasa, bu proje gündeme gelebilir miydi? Anlaşılıyor ki bu proje de ciddiye alınmış, çalıştay düzenlenmiş ve bilim insanlarımız bu projeye dört elle sarılmış.
Antarktika’dan önce kendi sularımızda yapılması gereken ödevler
Türkiye dünyada ulusuna yakışır bir yere gelince er veya geç Antarktika’da bilim üssü kuracaktır. Ama henüz zaman ve önceliği gelmemiştir. Türkiye ve bilim insanları kabaca 24 bin deniz mili güneye gitmeden, kıyılarının hemen 100 deniz mili içinde,kendi sularımızdaki ödevlerini tamamlamalıdır. İşte hapishane şartlarında aklıma gelen öncelikli ödevler.
Öncelikler
1. Türkiye’nin deniz yetki alanlarında, yani mavi vatanında balık stoklarımız henüz tespit edilmemiştir. Önce bu stoklar tespit edilmelidir.
2. Balık çeşitliliğinde dibe vuruyoruz. Biyoçeşitliliğin kazanılması için acil önlemler alınması gerekiyor. Bilim insanlarımız Antarktika’da penguenlerin üreme streslerini analiz etmeden önce Türk sularında yok olan canlı hayatına önlem reçeteleri hazırlamalıdır.
3. Halen mavi vatanımız olan deniz yetki alanlarımızın, (yaklaşık Anadolu’nun yarısı kadar bir alanın) diplerinin altında yatan, başta doğal gaz ve petrol olmak üzere deniz dibi madenlerinin tespitine yönelik sismik arama ve taramaların sadece % 1’ini tamamladık. 24 bin mil ötemizdekiAntarktika’nın zengin petrol kaynaklarına erişmeden önce, hiç olmazsa kendi sularımızın % 70’i taranmalıdır. Bu kapsamda Barbaros’un türbesi önünde gösterişli bir törenle Türk bayrağı çekilen ancak 3 yıllığına yabancı bilim insanları ile çalışacak olan, özelleştirilmeye çalışılan TPAO’nun sismik araştırma gemisi R/V Barbaros Hayreddin’in ivedilikle Türk bilim insanları ile donatılması sağlanmalıdır.
4. Çevre denizlerimizde karasularımız dahilinde su altı batıklarının ve su altı arkeolojik varlıklarının detaylı ve bütünsel bir envanteri henüz çıkarılmadı. Arkaik ve antik çağların merkezi Ege ve Akdeniz kıyılarımızın diplerindeki bu kültür hazinesinin çanak çömlek jargonu dışında ciddiyetle tespit edilerek korunması gerekir. (Bu bağlamda dünyanın en gelişmiş mayın avlama gemilerine sahip Deniz Kuvvetlerimizin yeteneklerinden de istifade düşünülmelidir.)
5. Arıtma ve hatta kanalizasyon sistemine sahip olmayan kıyı il, ilçe ve köylerimiz var. Bu yerlerin denizlerimize boşalttığı sanayi atıkları ile evsel atıkların neden olduğu kirlenme kontrol altına alınamamıştır. Bilim insanlarımız gelecek kuşakların yaşayacağı bu suların daha da kirlenmesini önlemek için sürekli araştırma yapmalı, güncel istatistik sağlamalı ve hükümetlerin bu alanda önlem almasını sağlayacak acil eylem planları hazırlamalıdır.
Gecekondu üzerine rezidans
Kısacası, kendi sularımızda balık (canlı kaynaklar) ve deniz madenleri stokları ile batık ve sualtı arkeoloji envanterleri; deniz kirliliği istatistikleri ile çevresel durumsal farkındalığı sağlamadan Antarktika’da bilim üssü kurmak ne kadar gerçekçidir?
Dünyanın 17’nci büyük ekonomisi olmakla övünen Türkiye’nin, yukarıdaki ödevleri tamamlamadan Antarktika’ya gitmesi, gecekondu üzerine rezidans yapmaya benzer.
Antarktika’ya gitmeye hevesi olan ve çalıştaylar düzenleyen bilim insanlarımız neden Kanal İstanbul’un kara ve deniz çevresine vereceği zararların bilimsel analizini yapacak çalıştaylar düzenlemiyor? Sinop’a ve Akkuyu’ya kurulacak nükleer reaktörlerin soğutma sularının birkaç derece ısıtacağı suların denizdekicanlı hayata etkilerinin tartışılacağı bilimsel toplantılarneden yapılmıyor? “Primitive Accumulation” kurbanı bizim nesilleri geçtim. Gelecek kuşakların hayat kalitesini etkileyecek bu kadar önemli projeleri üniversitelerimiz, bilimsel vakıflarımız ve sivil toplum örgütleri neden tartışmaz?
Cem Gürdeniz