Yazının başlığını okuyanlar şaşırmış olabilirler. Neticede maden ocakları ile savaş gemileri arasında nasıl bir ilişki kurulabilir? Bu ilişki, her ikisinin insan hayatına yönelik içerdiği tehlikeler ve risklerin benzerliğinden kaynaklanmaktadır.
Savaş Gemisi Ateşten Gömlek. Savaş gemileri barış döneminde dahi tam yük cephane ile denizde hareket halindedirler. Ortalama 140 metre uzunluğundaki 4000 tonluk bir firkateyn, taşıdığı binlerce top mermisi, güdümlü füzeler, torpido ve helikopter cephanesi dışında kabaca 600 ton civarında yakıt taşır. Bu çelik kitlenin silah ve sensörleri ile makine ve destek sistemlerinin enerjisi, jeneratörlerinin sağladığı elektrik enerjisi ile karşılanır. Elektrik dağılımı da gemiyi çepeçevre saran binlerce kilometre uzunluğundaki kablolarla sağlanır. Bir firkateynde ortalama 200 kişinin oldukça dar alanlarda görev yapması ve yaşaması en küçük insan hatasının başta yangın olmak üzere pek çok felakete neden olmasını tetikleyecek potansiyele sahiptir.
Savaş gemisinin denizde hareket halinde olan, bir varlık olarak doğanın gücü karşısında da kontrol altında tutulması gereken zayıflıkları vardır. Bu zayıflıklar özellikle fırtınalı ve ağır denizli havalarda ana makine ya da dümen kaybı ile ortaya çıkabilir. Bir gemi ne denli büyük olursa olsun, ağır ve yüksekliği büyük dalgalara bordasını (yani yanını) verdiği zaman, dengesi kritik duruma düşer. Hele o gemide insan hatası nedeniyle su kesimi altında serbest sıvı satıhları oluşmuş ya da yük/malzeme kayması yaşanmış ise kontrol altına alınamayan gemi, kritik yalpa açısını aştıktan sonra alabora olma tehlikesi ile karşılaşır. Farklı bir tehlike durumu da gemiyi köprüüstünden idare eden personelin yapacağı navigasyon hataları ile karşımıza çıkar. Komutanın ya da vardiya subayının yanlış bir kararı ile ya başka bir gemi ile çarpışıp yara alabilir, batabilir ya da karaya oturabilirsiniz.
Hatalardan Ders ve Denizaltılar. Dünya deniz tarihi bu saydığım tehlikelerden kaynaklanan binlerce facia ile doludur. Denizcilik bu trajedilerden can ve mal kayıpları vererek, acı çekerek, dersler çıkararak günümüze kadar kazaları asgaride tutabilecek tedbirleri almayı başarabilmiştir.
Bu alanda belki de en iyi örnek denizaltılar ve denizaltıcılıktır. 60 metre uzunluğunda 6 metre çapında bir demir boru hayal edin. Bu borunun içine 20’ye yakın güdümlü füze, torpido ve tonlarca yakıt ile 250 ton ağırlığında dev akümülatör yerleştirin. Bu cismin sahip olduğu elektrik motorları ve dizeller sayesinde 300 metre denizin altına inip saatte 30 km hızla durmaksızın yol kat ettiğini hayal edin. Bu demir borunun içine iki vardiya ile çalışan kabaca 50 denizciyi de yerleştirin.
Onbinlerce sistem ve destek elemanı ile binlerce kilometre kablonun sarmalındaki endüstriyel medeniyetin bu en büyük ürününde denizlerin dibine, kabaca 50 yıllık yaşam süresinde binlerce kez inip çıkması ile madenci vardiyasının yeryüzünün yüzlerce metre altına inip çıkması arasında büyük fark yoktur.
Madenci ve Denizaltıcı benzerliği. Madencinin karşılaşacağı grizu patlaması, yangın, karbonmonoksit zehirlenmesi, gibi tehlikeler denizaltının tedbir alınmadığı takdirde karşılaşabileceği yangın, akümülatörlerden kaynaklı zehirlenme (klorin gazı), dizellerden kaynaklı zehirlenme (Karbondioksit ve karbonmonoksit), gemi içi cephane infilakı ile; madencinin göçük altında kalması ise denizaltının hasar alarak denizin dibinde 300 metrede sıkışıp kalmasına benzetilebilir.
Temel sorun yönetim ve liderlik. Fark savaş gemisi (denizaltıyı) inşa eden, kullanan, yöneten, denetleyen her seviyedeki yapının yönetim ve liderlik anlayışıdır. Cumhuriyet dönemi Türk denizaltıcılığı 1928 yılında başladı. Denizaltıcılarımız bugüne kadar toplam 50 civarında denizaltı kullandı. Bunlardan sadece ikisini kaybettik. TCG Atılay, 1942 yılında Çanakkale boğazı dışında bir mayına çarparak; TCG Dumlupınar, 1953 yılında Çanakkale Boğazında İsveç gemisi ile çarpışarak battı. Türk denizaltıcılığı bu sorunları yüksek standartlı eğitim ve donanım, sıfır hatalı kontrol ve denetleme mekanizması ve tolerans tanımayan planlı bakım sistemi ile çözmüş, yıllar içinde diğer filolardan daha etkin kurumsal bir emniyet ve kaza önlemi sistemi kurabilmiştir. Allah nazardan saklasın. Türk denizaltıcılığı dünyadaki benzerleri arasında en yüksek standartlara sahip bir kurumdur. Balyoz ve Askeri Casusluk kumpasları ile her ne kadar bu filonun A takımı gelecek 30 yıl için tasfiye edilmişse de, geride kalan gençlerin bu yüksek standardı devam ettireceklerine inanıyorum.
Denizaltıcılarımız fark yaratabilir. Türk madenciliğinin, Türk denizaltıcılığından öğreneceği çok şey vardır. İlgili bakanlıklara tavsiyem, tüm madenlerdeki çalışma koşulları, işçilerin donanımları, vardiya sistemleri, teknik donanımları, yöneticilerin acil durum bilgi ve becerileri ile emniyet ve kaza önleme sistemlerini emekli Türk denizaltıcılarından oluşturulacak yüksek tecrübeli ve liyakatli bir heyetin denetlemesine ve tavsiyelerine bıraksınlar. Onların tavsiyelerini harfiyen uygulatsınlar. Farkı göreceksiniz.
Cem Gürdeniz