Dünyadaki ve çevremizdeki olaylar, birçok kesimin farklı bakış açılarıyla değerlendiriliyor. Oyun alanı çok geniş ve sürekli bir hareket ile bir değişim söz konusu. Takibi de zor. Herhangi bir yerdeki hareketlilik, çevremizi de etkileyebilecek bir potansiyel taşıyabiliyor. Buradaki zorluk, rastlantısal olaylardan çıkarılan emare veya öngörülerin; bizi, kimi zaman mantık dışı yargı ve sonuçlara vardırma ihtimalidir. Aslına bakarsanız bu olasılık ve bu endişe, analitik her yaklaşım için geçerli sayılabilir. Çünkü her fonksiyonun kendi eğrisi üzerinde görülen farklı teğetlerin eğimlerini çözebilmek gibi politik ve askeri davranışsal sapmaların da türevlerinin bilinmesi gerekiyor. Bu nedenle sorunları, politik ve askeri eğriler üzerinde görebildiğim bir ya da birkaç nokta üzerinden; ancak kendi mesleki ve buna uygun türevsel yaklaşımlarımla ele alıyorum. Ortaya koyduğum sonuçlar bir kesime absürt gelebilir. Fikirlere saygı duyuyorum. Gelin isterseniz meseleleri yine denizler ve farklı deniz güçleri üzerinden bu defa dünyanın tepesinden başlayarak yorumlamaya devam edelim.
Pasifik ve Atlantik’in önemli limanlarını daha kısa bir sürede birleştirmeyi hedefleyen Rusya’nın kuzeyli rotalar projesinin alt yapı çalışmaları tüm hızıyla sürüyor. Bu kapsamda kendi kuzey sahilleri ile karşı ada gruplarındaki sivil ve askeri faaliyetleri Batı tarafından yakından takip ediliyor. Bu yılın başında Murmansk merkezli liman, maden, metalürji ve balık yetiştirme tesislerine dair projeler öncelikli olmak üzere, 24 bin km uzunluğundaki kuzey kıyıları boyunca liman ağırlıklı toplam altı proje Rus hükümetince onaylandı. Ruslar son birkaç yıldır buralara yabancı sermayeyi de çekmeye çalışıyor. Çin ve Japon firmaları bu projelerle çok yakından ilgileniyorlar. Ruslar kuzey kıyıları boyunca gemilerin uğrak yerlerinin ve sahil kolaylıklarının sayısını artırmaya çalışıyor. Diğer yandan Rusların Norveç ve Finlandiya’yla yakınlaşma çabaları da mevcut. Norveç ve Rus limanları arasında yolcu gemisi seferleri yapılıyor. Süveyş Kanalı’nda Ever Given isimli geminin karaya oturması olayı sonrasında, Finlandiya’nın kuzeyli rotaları bir alternatif olarak gündeme getirmesi de dikkat çekmişti. Rus ve Amerikan enerji şirketlerinin bu bölgede geçmiş dönemde yaptıkları ortaklıklar da biliniyor.
Ticari kazancın cazibesi ülkeleri birbirine yakınlaştırır gibi görünürken, diğer yandan askeri rekabet de tüm hızıyla devam ediyor. Ticari iş birliği girişimleri ile güvenlik endişeleri arasındaki çelişki, bazı Batılı entelektüel çevrelerin konusu haline geldi. Kuzeydeki takımadalarda tespit edilen Rus askeri konuşlanmaları, Batı için en fazla kaygı yaratan unsurların başında geliyor. Norveç, bu anlamda en fazla rahatsız olan ülkelerden biri. Rus Kuzey Filosunun faaliyetleri ise artarak devam ediyor. Farklı sınıflardaki Rus harp gemileri Barents’den Bering Denizi’ne kadar olan kuşakta değişik ancak bazen eş zamanlı sürelerde sürekli tatbikat halindeler. Kimi zaman da bu eğitimler bir başka yer olan Baltık’ta yoğunlaşıyor. ABD ve Batı bu bölgelerdeki Rus faaliyetlerini kontrol altında tutmaya çalışıyor. Ruslar da bu bölgelerdeki Batılı güçlerin faaliyetlerini adım adım izliyor.
Kimi Batılı uzmanlar, Rusların Arktik’teki askeri faaliyetlerinin henüz tehdit edici bir seviyede olmadığını, sadece kendi kuzey kıyılarının savunmasına odaklandığını iddia ediyorlar. Bu görüşe katılmak pek mümkün değil. Bu konuda cevaplandırılması gereken birçok soru var. ABD’li üst düzey komutanlar bu hususta daha temkinli. En büyük endişeleri ise içinde Rusya’nın da bulunduğu Arktik Konseyi ve iklim dâhil birçok konuda uluslararası koordinasyon komiteleri olmasına rağmen Kuzey Kutbu’nda Rusya ile aralarındaki yetersiz kalan askeri iletişimin; önümüzdeki dönem dünyanın başını belaya sokabilecek tarzda bir kazaya dönüşme olasılığı.
İyi de bütün bunlardan bize ne denilebilir. Örnek olarak sunduğum dünyanın tepesindeki bu bir kısım gelişmeler; aşağı enlemlere doğru farklı sirayet ediyor. Yukarıda sıkışan bazı Batılı güçler, aşağıda baskı ve oyalama yapıyor.
Bu baskı görebildiğim kadar iki yönlü. Birincisi, Doğu Akdeniz, Ege ve Karadeniz ekseni üzerinden. İkincisi ise Çin’i de içine alacak şekilde Pasifik üzerinden. Örneğin geçen haftalarda İngiliz fırkateyni Defender Karadeniz’de görülürken, şimdi bir İngiliz uçak gemisi görev grubu Pasifik’e açılmak üzere Süveyş kanalından geçiyor. ABD ise yumuşak karın olarak gördüğü bir kısım rakip coğrafyalar üzerinde her daim kendini göstermeye çalışıyor. Rusya ve Çin’le ticari iş birliğinde olan bir kısım Avrupa ülkelerinin bu duruma ne kadar içten destek verdikleri de ayrıca bir tartışma konusu.
Peki yukarısı aşağıda yaşanan bütün krizlerin kaynağı olacak kadar çok mu önemli? Hepsi için olmasa da evet önemli… Çünkü herkes buzulların erimesinden sonraki durum için kendini hazırlıyor. Norveç şimdiden balık ve balıkçılığı koruma alanları ilan etti. Finlandiya Laponya bölgesini kalkındırmaya çalışıyor. Diğer yandan su tabanı altındaki kaynaklar sahiplerini ve müşterilerini bekliyor. Ancak doğa ve Rus faktörü bazen işleri zorlaştırabiliyor. Bununla birlikte özellikle ABD ve İngiltere’nin bu bölge için vizyon eksikliği yaşadığı ve pek çok konuda faaliyetler açısından geri kaldığı da açıktan itiraf edilen bir vaka haline geldi. Diğer yandan ise dünyanın her yerinde sorun var ve ABD ve İngiltere’nin de güçlerini ekonomik olarak kullanmalarını gerektiriyor. Pandemi ve ekonomik şartlar, birçok projeyi geciktiriyor. Bu nedenle NATO’un da kullanılmaya çalışılarak aşağı enlemlerde yaratılan baskının bir nedenin de Rusya ve Çin’in gelecekte olası Kuzey hâkimiyetinin kırılmasına yönelik bir hedeften kaynaklandığını düşünüyorum.
Bu kapsamda, her ne kadar kontrollü bir baskı hedefleri olsa da Kuzey’de herhangi bir krize yol açacağını düşündükleri yetersiz iletişimin çevremizde bir örneğinin oluşmaması adına Türkiye’nin varlığının bir şans olarak değerlendirilmesi gerekir. Özellikle Karadeniz’de baskı oluşturacağım diye kantarın topuzunun kaçmaması için bu önemli. Batı’daki kimi çevrelerin bunun farkında olduğunu düşünüyorum. Denge kurmak zorunluluğu sadece bizim için geçerli bir unsur değil. Üstelik artık herkes her yerde. Örneğin iki İran harp gemisi, Venezuela’ya yardım maksadıyla; burunlarının ucuna kadar sokulabiliyor. Çin diye bir fenomen söz konusu. Bir diğerinin Pasifik’te hâkim olduğu sömürge adası Yeni Kaledonya’da, son yapılan bağımsızlık referandumu sonunda ada kıl payı elinde kaldı. Güney Afrika’da tedhiş ve yağmalama olayları başladı. Üstelik Kovid-19 ve türevi salgınların kasıp kavurduğu bu dünyada yarının ne olacağını kestirmek epey zor görünüyor. Her tarafa yetişmek o kadar kolay bir şey değil.
Tabi bizim de aklımızı başımıza toplamamız gereken birçok konu orta yerde duruyor. İçerde ve dışarıda görülen politik savrukluk, başkalarının yanlış hesaplarına neden olabilir. Bunları da es geçmeyelim. Üstelik yanı başımızda hala sağlıklı düşünemeyen ve verdiği üs ve liman kolaylıklarından geçen Amerikan teğetlerinin ucunun nereye gideceğini hesap edemeyecek durumda bir komşumuz var. Bunlara da dostça bir uyarıda bulunmak lazım. Ege’nin her iki yanında dostluk ve iyi ilişkilerin kazandıracaklarını düşünmek gerekiyor. Hiçbir güç baki değildir. Dünyanın bu şartlarında herkesin hesabı farklı. Gün gelir kimin hancı kimin yolcu olduğu anlaşılır. Yeter ki iş işten geçmesin.
Görüldüğü gibi bu şartlarda dengeler kurmak oldukça zor ama imkânsız da değil…
Herkese iyi bayramlar diliyorum.
ALP KIRIKKANAT