İkinci Dünya Savaşı sırasında Pasifik’te, 7 Mayıs 1942 günü yaşanan Coral Sea (Mercan Denizi) Savaşında Japon Shokoku uçak gemisinden havalanan Aichi Tip 99 savaş uçağı muharebenin sisi ve karmaşası içinde ve gece koşullarında kendi ana gemisi sanarak Amerikan USS Yorktown uçak gemisine iniş yaptı. Pilot, son anda yaptığı hatayı anlayarak tekerlekleri pistten keserek tam yol gemiden uzaklaştı. Benzer durumlar yorgun ve bitkin Amerikan pilotlarında da yaşandı. USS Yorktown ve USS Lexington uçak gemileri zannıyla gece şartlarında Japon uçak gemilerine gece iniş teşebbüsünde bulunan pilotlar oldu. Yorktown’a iniş yapan Japon pilota bir kâhin 79 yıl sonra Amerikan savaş uçağının Japon Hükümeti daveti üzerine iniş ve kalkış yapacağını ve bu olayın Japonya’da alkışlanacağını söylese inanır mıydı?
TESLİM OLAN JAPONYA’NIN DEVAM EDEN İŞGALİ
1941-1945 arasında yaşanan savaşta çok kan döküldü. Siviller dahil 3 milyona yakın Japon başta nükleer olmak üzere Amerikan silahlarıyla öldü. Daha sonra teslim olan Japonya’yı her şeyi ile ABD kurdu. Muzaffer General Mac Arthur Japonya’nın anayasasını yazdı. Bugün Japonya, her yönü ile ABD’nin bir uydusu ve stratejik ileri karakoludur. 1960 yılında imzalanan Güvenlik İttifak Antlaşmasına göre bir kriz anında ABD Japonya’nın yanında olacaktır. Japon kıyılarının 1000 mili içinden Japon Deniz ve Hava Kuvvetleri sorumlu iken dışındaki alan ABD’ye bırakılmıştır. ABD nasıl ki Savaş Sonrası sadece Sovyetler Birliğini değil, aynı zamanda bugünkü AB devletlerini de kontrolü altında tutmak için NATO’yu kurduysa benzerini Pasifik cephesinde yaptı. Ancak buranın coğrafyası Avrupa gibi birbirine sınırdaş ve yakın devletlerde oluşmadığından bölge ülkeleri ile ikili anlaşmalar yapma yolunu seçti. Tabi ki kurduğu stratejik cephenin Amiral gemisi rolüne Japonya’yı oturttu. Aynen Avrupa’da Almanya’ya yaptığı gibi. Zira her ikisi de kaybetmişti. Japonya’da ABD’nin yurt dışındaki en büyük deniz ve hava üslerini kurdu. Binlerce askerini, yüzlerce savaş uçağını Japonya’daki üslere yerleştirdi. Almanya gibi Japonya da işgal edilmişti.
SAVAŞI YASAKLAYAN JAPON ANAYASASI
Ancak bir ada devleti olan Japonya’nın bir kez daha askeri yeteneklerini geliştirip Pasifik havzasında hegemonluk yapmaması için 3 Mayıs 1947’de yürürlüğe giren anayasaya savaşı yasaklayan meşhur 9. maddeyi koydular. Japonya egemen hak olan muhariplik (belligerency) hakkından resmen feragat ettirildi. Japonya savunma dışında savaş yeteneği olan silahlı kuvvetleri muhafaza etmeyecekti. Savunmasını ABD’ye teslim etmişti. Ada devleti olarak savunma ve güvenliği için bir donanmaya muhtaç olan Japonya başlangıçta Japon Deniz Öz Savunma Kuvvetleri adı altında küçük bir Deniz Kuvvetleri kurabilmişti.
SALDIRGANLAŞAN SAVUNMA KUVVETLERİ
Ancak yıllar içinde silahlı kuvvetler öz savunmadan saldırgan savunmaya geçti. Bugün Japonya Silahlı Kuvvetleri, halen Öz Savunma Kuvvetleri olarak geçse de gerek insan gücü gerek kuvvet yapısı bu anlayışın ötesinde. Bu alanda en önemli örnek Deniz Kuvvetleri. 21 dizel elektrik denizaltı, 36 muhrip, öz savunmanın çok ötesinde bir güç. Bu arada 4 helikopter taşıma gemisini (F35B ile bildiğiniz uçak gemisi) Helikopter Muhribi olarak tanımlamaları Sovyetler Birliğinin Soğuk Savaş yıllarında Montreux Sözleşmesine uyumlu olması için Kiev Sınıfı Helikopter Gemilerine DSH Kruvazörü demelerine benziyor. Bu arada özellikle 2000’ler sonrası adım adım gelişen ve güçlenen Japon Donanmasının ABD dışında balistik füze savunma (Aegis) muhriplerine sahip tek devlet olduğunu hatırlatalım. Kuzey Kore tehdidi gerekçesi ile yürütülen ve 2003 sonrası gerçekleşen bu silahlanmanın asıl hedefinin Çin olduğunu söyleyebiliriz.
ABD BASKISI İLE ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ
Temmuz 2014’te, Japon hükümeti, Japon Öz Savunma Kuvvetlerine daha fazla yetki veren ve savaş ilan edilmesi durumunda diğer müttefikleri savunmasına izin veren bir yorumu onayladı. ABD bu kararı açıkça destekledi. Bu değişiklik, anayasa değişikliği usullerie aykırı olduğu için bazı Japon siyasi partileri tarafından gayri meşru kabul edilse de Eylül 2015’te, Hükümet, Japonya Öz Savunma Kuvvetlerinin uluslararası arenada savaşan müttefiklere materyal destek sağlamasına izin veren bir dizi kanun çıkararak tartışmaya son noktayı koydu. 9. Madde sulandırılmış oldu.
JAPON GEMİSİNDE AMERİKAN F35B UÇAĞI
3 Ekim 2021 sabahı Japon Hükümeti, Amerikan Deniz Piyadelerine ait bir F 35 B uçağının Helikopter Gemisi Izumo’ya iniş ve kalkışına izin vererek, yakın tarihlerinde yeni bir dönem başlattı. Sadece Amerikan uçağının Japon gemisine inmesi değil, 79 yıl sonra ilk kez bir Japon gemisinden sabit kanatlı uçak harekâtı gerçekleştirilmiş oldu. Yarattığı psikolojik etki önemlidir. Bu arada 2026 yılına kadar Japonya’nın ABD’den temin edeceği 147 adet F35 uçağının 42’si F35B olacaktır. Artık Öz Savunma Kuvveti olarak isimlendirilen Japon Donanmasının en ileri saldırı silahı Uçak Gemisine sahip olacağını söyleyebiliriz. Bu durum, İsrail Silahlı Kuvvetlerinin resmi adının İsrail Savunma Kuvvetleri olmasına benziyor. İlk Japon F 35B uçakları Izumo ve Kaga’da sürekli konuşlanmaya geçtiğinde kimse anayasanın 9. Maddesinden bahsedemez.
ABD ZORDA
Bu durum kimseyi şaşırtmamalıdır. ABD, Çin ve Rusya karşısında Hint- Pasifik havzasında zor durumdadır. O kadar zor durumdalar ki, 15 Eylül 2021’de acele içinde AUKUS paktı ilan edilmiş ve Avustralya’ya 8 nükleer denizaltı inşa kararı verilmişti. Aradan 2 hafta sonra bu kez Amerikan Deniz Piyadelerine ait bir F35B savaş uçağı ile Japon gemisinde gösteri yapmak ihtiyacı duyuyorlar. ABD ve yandaşlarının son yıllarda en çok vurguladığı kavram ‘’Rule Based International Order’’ (Kurallara Dayalı Uluslararası Düzen) ancak dünyayı umursamadan, nükleer yayılmanın önlenmesini tek taraflı bozarak Avustralya’ya nükleer denizaltılar verirken, Japonya’yı 79 yıl sonra uçak gemisi ile buluşturup kendi eli ile anayasa ihlali yapmak tek başına ABD’yi kurallara dayalı uluslararası düzen karşıtı yapmıyor mu?
PASİFİK’TEN DOLAYLI ORTADOĞU ETKİLEŞİMİ
ABD Pasifik’te öyle zor durumda ki, son 40 yıldır Akdeniz bağlantısı nedeniyle Amerikan Avrupa Komutanlığındaki (USEUCOM) İsrail’in sorumluluğunu 15 Ocak 2021 tarihinde Ortadoğu ve Orta Asya’dan sorumlu Merkez Komutanlığına (CENTCOM) devrettiler. Zira İran, Pasifik’teki en büyük ABD rakibi Çin ile stratejik iş birliğini en üst seviyeye yükseltti. ABD, Çin ile çatışırsa, İran ile askeri bir çatışma kaçınılmaz olacaktır. Böyle bir durumda İsrail’in yeri çok önemli. 5 Ekim 2021 tarihinde Amerikan 5. Filo Komutanı Amiralin resmi İsrail ziyareti sonrası Amerikan ve İsrail Donanmalarının İran’a karşı ortak askeri müdahale planlarını gözden geçirdiği basında yer aldı. Aynı tarihlerde Amerikan Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Gilday de Yeni Delhi’de resmi ziyaret esnasında Hindistan’ı yanlarına çekmekle meşguldü.
AMERİKA’NIN MÜTTEFİKLERİ
Önümüzdeki günlerde bu tip Amerikan hamleleri artacaktır. Zira kendi kuvvet yapısı ve bölgede mevcut konvansiyonel savaş yeteneği ile artık Çin’e boyun eğdiremeyeceklerini, Rubicon’un çoktan geçildiğinin farkındalar. Panik içinde hareket ediyorlar. Bölgede NATO benzeri büyük bir yapılanmaya da gidemiyorlar. Okyanus coğrafyası buna izin vermiyor. Diğer yandan Çin de artık denizci devletler arasında yerini alıyor. ABD’ye güvenerek, bir pakta girmek ve Çin’i tamamen karşısına almak sahildarlar için kolay bir karar değil. O nedenle şu ana kadar sadece AUKUS başarıldı. O da üç ülke ile. QUAD’ı saymıyorum, zira tam bir pakt değil. Japonya’yı ikna edebilirler ancak Hindistan da çantada keklik değil. Güney Kore ve Singapur’un bu oluşumlarda adları bile geçmiyor. Bu nedenle, ABD, Çin’i caydırabilmek, çevrelemek ve baskı altında tutabilmek için geniş Hint Pasifik bölgede sadece Avustralya ve Japonya’ya tam güvenebileceğinin mesajlarını vermiştir. Birisi Anglo Sakson kan bağı olan ülke; diğeri Amerikan işgalinin devam ettiği bir ülke.
ASKERİ ÇÖZÜM ZOR
Çin için Tayvan ve Güney Çin Denizi jeopolitik perspektifte yaşamsal önemde çıkar alanları. ABD’nin, her iki alanda Çin’i askeri güç kullanarak caydırması belki 40 yıl önce mümkündü. Ancak bugün için çok zor. Amerikan Deniz Piyade Kuvvetleri Komutanı Orgeneral David Berger, 3 Eylül 2021 tarihinde CSIS Düşünce Kuruluşunda verdiği konferansta şöyle söylüyor:
(https://www.youtube.com/watch?v=bytcHSQZroo)
“Hint-Pasifik alanında NATO benzeri bir yapı olmadığı için özellikle bilgi ve istihbarat değişiminde önemli boşluklar var. Bu alanda ikili anlaşmalarla savunma ve güvenlik iş birliklerinin devamını hedefliyoruz… Çin için şu an askeri bir seçeneğimiz yok. O yüzden güç unsurlarının entegre edilerek kullanılması gerektiğine inanıyoruz. Buna entegre caydırıcılık diyoruz. Güç unsurlarının her biri ayrı ayrı kullanılmalı. Çin bunu çok iyi başarıyor. BRI (Kuşak ve Yol) Girişimi, ekonomik, teknolojik, diplomatik ve askeri seçenekler sunuyor… Deniz Piyadeler için ağır, zırhlı silahlar ve büyük yığınaklanmalar dönemi bitti. Savaş insansız hava, su üstü, sualtı ve kara silahları ile olacak…Yapay zeka, otonom sistemler ağırlık kazanacak…Azerbaycan ile Ermenistan Savaşında Silahlı İHA ve durumsal farkındalığın ne kadar önemli olduğunu gördük…Çin’in deniz milisleri ve sahil güvenlik unsurlarını etkinlikle kullandığını gördük. Bizim de bu tip yeteneklere ihtiyacımız var…Hint- Pasifik hareket alanında bir diğer önemli meydan okuma alanı savaş zamanı lojistiğin ve tedarik zincirinin düzenli akışının temini. Bunu 70 yıl soğuk savaş sırasında Avrupa’da başarıyla denedik ama Pasifik’te ne olacağı belli değil. Önümüzde bir savaş olduğu taktirde tedarik zincirinde, en küçük birime kadar saldırı olacağını bekliyoruz…”
ABD’nin saldırı gücünün en üst komutanı Çin ile savaşın bir seçenek olamayacağını daha nasıl anlatsın? Çin, 100 mil ötesindeki Tayvan’ın bağımsızlığını önlemeyi, ilerde Çin kıyılarına uygulanacak bir ablukaya mani olmayı, diğer devletlerin deniz yetki alanlarına tecavüzünü, Hint Pasifik arenada ticari çıkarlarını emniyete almaya çalışıyor.
ÇİN, KITAYA İTİLMEYİ KABUL ETMEZ
Bu çıkarlar ABD tarafından tanınmadığı sürece gerilim ve çatışma tehdidi artarak devam edecektir. Kısacası ABD Çin’i kıtaya doğru itecek, Çin de buna direnecek. Direnişin en önemli ve somut göstergesi Çin’in denizcileşmesi. Çin hem Mavi Vatanına sahip çıkıyor hem de kıtaya itilmeye neredeyse her ay yeni bir savaş gemisi inşa ederek meydan okuyor. Çin’in aynı yöntemi 1900’lerin başından itibaren uygulayan Japonya’dan farkı onun aynı zamanda bir kıta devleti olması. BRI ile son 8 yılda Malakka Boğazına olan bağımlılığını azaltması ve kendini kıtadan en azından savaş lojistiği için emniyete almış olmasıdır. Japonya’yı İkinci Dünya Savaşında asıl yenenin nükleer bombalar olmadığını hatırlatalım. 1945 yazında İmparatorun otomobili için bile Tokyo’da benzin yoktu. Deniz ve kıta irtibatı kesilmişti. Bugün Çin, değil Birinci Adalar zinciri, Sakhalin, Guam ve Papua Yeni Gine’den geçen İkinci Adalar Zinciri batısında bile ABD ile müttefiklerine deniz egemenliğini reddedebilecek durum üstünlüğüne sahip.
ABD İÇİN SİKLET MERKEZİ HİNT PASİFİK ALAN
ABD askeri gücünün siklet merkezi Hint Pasifik alan yapılsa bile, tek başına Çin’i askeri güçle yenmesi mümkün değil. O nedenle kuvvet tasarrufu yaparak gücünü Hint Pasifik alana kaydırıyor. Başta Ortadoğu ve Doğu Akdeniz olmak üzere artık bu bölgelerde ABD’nin aktif askeri varlığından çok hibrid savaş unsurlarına, vekalet savaşlarına, paralı asker firmalarının faaliyetlerine, istihbarat oyunlarına, medya manipülasyonlarına, FETÖ ve kripto FETÖ gibi unsurlara benzer etki ajanları ve örgütlerin faaliyetlerine dikkat etmek gerekir.
ABD’NİN TÜRKİYE KARŞITI AKDENİZ STRATEJİSİ
Ege ve Doğu Akdeniz’de ABD, Çin’e uyguladığı stratejinin aynısını Türkiye’ye uyguluyor. Avustralya ve Japonya yerine Yunanistan ve Güney Kıbrıs’ı; AUKUS’taki İngiltere’nin yerine Fransa’yı; Tayvan yerine de KKTC’yi koyalım. Bu strateji ile Türkiye’yi çevrelemek, NATO’ya rağmen paktlar oluşturarak Türkiye’yi sindirmek, Mavi Vatandan, Kıbrıs’tan uzaklaştırmak hedefleniyor. 15 Ekim 2021 tarihinde ABD’de imzalanan ABD Yunanistan Savunma İş birliği Anlaşması bu sürecin son halkasını oluşturuyor. Ancak buradan Yunanistan Hükümetine seslenelim: Fransa ve ABD ile yaptığınız anlaşmalara güvenerek maceraya atılmayın. Ege’de 6 mil üzeri karasuyu genişletmek, 15 Mayıs 1919’a, İzmir işgaline geri dönmektir. Bu eylem Türkiye’yi karaya hapseder. Değil ABD, bütün dünya üzerimize gelse Türkiye’nin direnme ve savunma hakkı doğar. Yunanistan bu kadar aymaz olamaz.
(Kitap Tavsiyesi: Hazeta Hamziç Salihoviç tarafından yazılan ‘’Ben Unutamam ki’’ başlıklı kitap (Kastaş Yayınevi), Bosna Hersek’te 90’lı yılların başında yaşanan soykırım esnasında Sırpların gerçekleştirdiği insanlık suçlarına birebir şahitlik yapan kurbanların ve nefret nedir bilmeyen bir halkın yaşadıklarını tarihe kaydediyor. Okurken duygu ve öfke fırtınasına kapılmamak elde değil. Bu kitap sonrası Boşnak dostlarınıza olan saygı ve sevginiz daha da artacaktır.)
CEM GÜRDENİZ