24 Şubat 2022 tarihinden itibaren Rusya halkıyla birlikte her alanda tecrit ediliyor. Sadece tecrit değil halkı ile şeytanlaştırılıyor. Adeta Rusya’ya ilan edilmiş bir savaş havasında son bir hafta içinde belki de 150 yıllık birikmiş büyük bir kin ve nefretin Rus devleti kadar Rusya halkına ve Rus kültürüne kusulduğuna şahit oluyoruz. Bu nefretin yaratılması Arktik’ten Güney Çin Denizine, Ukrayna’dan Tayvan’a Avrupa Atlantik ile Asya Pasifik arasında çok daha büyük bir çatışma ortamına hazırlık olarak görülebilir. Gerek medya bombardımanı gerekse Rusya’ya izolasyonun adeta bir yarış tonunda gerçekleşmesi önceden yapılmış büyük bir koordinasyon ve hazırlığa işaret ediyor. Aynen Ukrayna’ya Dedeağaç ve Polonya üzerinden European Defense tatbikatı görüntüsü adı altında yapılan Amerikan ağır ve hafifi silah yığınağının yapılması gibi.
Ukrayna Krizinde müesses Atlantik nizamı büyük ve kapsamlı bir psikolojik harekât ile sokaktaki insanı AB ve ABD siyasi aklı ile düşünmeye zorluyor. Bu yönde televizyon ve sosyal medya başarıyla kullanılıyor. Durum ülkemizde de aynı. Sanki topraklarında milyonlarca mülteci/sığınmacı bulunan veya Ege sularında her hafta boğularak ölen kaçak göçmen trajedilerinin yaşandığı ülke Türkiye değilmiş gibi. Duygu sömürüsü televizyon ve sosyal medya üzerinden kesintisiz şekilde yapılıyor. Evinden uzaklaşan sarışın mavi gözlü Ukraynalı çocuğa hepimiz üzülüyoruz ancak ABD ve Avrupa, Bodrum’da 2019 yılında cesedi kıyıya vuran kırmızı gömlekli Suriyeli minik Aylan bebeği hatırlıyor mu? Onun yürek yıkan görüntüsü CNN’de her dakika verildi mi? Suriye’de sivil savaşı yaratan ve teşvik edenler lanetlendi mi? Şeytanlaştırıldı mı? Hayır. Bu satırları yazarken Amerikan CNN Televizyonunda “Çocuklara Ukrayna’daki Savaş Nasıl Anlatılmalı” diye program vardı. Buradan soralım, Yemen’de ABD ve Suudi Arabistan desteğindeki hükümet güçleri tarafından İran destekli Husilere karşı yürütülen iç savaşta son 7 yılda savaşta ölen çocuk sayısının 10 bin olduğunu, 400 bin çocuğun açlık çektiğini nasıl anlatacaksınız? Irak, Suriye ve Libya’da yaşananlara değinmiyorum bile.
TÜRKİYE DE ŞEYTANLAŞTIRILABİLİR
Şüpheniz olmasın Türkiye gelecekte KKTC, Ege ve Doğu Akdeniz’deki çıkarlarını korumak zorunda kaldığında ve AB üyesi Yunanistan veya GKRY ile -örneğin karasularının genişletilmesi veya kıta sahanlığımızda sondaj/delme yapılması gibi durumlarda- silahlı bir çatışmaya girdiğinde yeni şeytan Türkiye ve Türkler olacaktır. Bunun ön tecrübesini 2019-2020 yıllarında Doğu Akdeniz’de yaşadık. Arkasına ABD ve AB’yi alan Yunanistan, aynen bugünün Ukrayna’sı gibi davrandı. ABD ve AB’den art arda Türkiye karşıtı kararlar, her ay düşmanca tatbikatlar, Mısır ve İsrail ile beraber sözde NATO müttefiklerimizin aleyhimizde cepheleşmesi 2020 sonbaharında Doğu Akdeniz’den geri çekilmemizi tetikledi. Alman savaş gemisi Hamburg’un AB’nin Irini harekâtında La Rosalina- A isimli ARKAS’a ait Türk ticaret gemisine deniz haydudu gibi çıkması ve 2021’de yaşanan dolar baskısı son noktayı koydu. Gelecek bir Türk-Yunan çatışmasında -Ruslar Hristiyan olduğu halde bu derece şeytanlaşırken- bizim düşürüleceğimiz durumu hayal bile edemiyorum.
MİLLİ ÇIKARLAR MI? REFAH MI?
Türk kamuoyu asla unutmamalıdır ki, küresel medyanın ve refah toplum araçlarının kontrolü (VİSA, Paypal, Swift, Sosyal Medya vs) batıda olduğu sürece rahata ve refaha alıştırılan neoliberal düzenin tüketici sürüleri yoklukla terbiye edilerek hükümetler üzerinde baskı uygulanacaktır. Batı, kandan tasarruf ederek mali, ekonomik, askeri, siyasi ve psikolojik baskılarla kendi iradesini dayatacaktır. İşte hibrid savaş tam da budur. Bu gibi baskılar altında milli duyguları zayıflatılmış veya yok edilmiş kamuoyunun bir kısmı Milli Çıkarlar mı? Refah mı? tercihinde gelecek kuşakların jeopolitik çıkarlarını bir kalemde silebilecektir. Bugün bunu yaşamıyor muyuz? Örneğin bırakalım sokaktaki vatandaşımızı, geçen hafta yaşandığı üzere bir emekli Büyükelçi çıkıp “Montrö revize edilmelidir” diyebiliyor. Diğer yandan Ukrayna’da yaşananlardan en büyük dersi Çin çıkaracaktır. Şimdi 5G ve Huawei konusunda ABD baskılarını ve AB’de yaşanan mücadeleyi her halde halkımız daha iyi anlıyordur. Rusya’da bir günde batı kaynaklı tüm haberleşme, bankacılık ve dijital sistemler çöktürüldü. Zayıf liderler ve Atlantikçi hükümetler bu baskılara dayanabilir mi? Zaman gösterecektir.
YENİ DÜŞMAN BİR HAFTADA YARATILDI
Rusya, önce ABD ve NATO’dan jeopolitik güvenceler talep etmiş, Donbas bölgesindeki neo-Nazi yapılanmanın sonlandırılmasını ve Minsk Anlaşmalarının uygulanmasını istemiş, talepleri özellikle reddedilmiş ve neredeyse askeri harekata teşvik edilmiştir. Ukrayna’ya Rus müdahalesi NATO’ya ve ABD Yanlısı batı hükümetlerine hayat öpücüğü vermiştir. Yeni düşmana kavuşulmuştur. Mülkiye’nin duayen hocalarından Prof. Dr. Ergun Türkcan’ın hafta içinde bana yazdığı mesajda yaptığı şu saptama çok önemlidir:
“Tüm Batı, Napolyon yenilgisinden, Stalin’in Berlin’i alışına kadar biriken kinini, daha doğrusu öldü diye ilan ettikleri 1990’lardaki Rusya’nın canlanmasını hazmedemediklerini gösterdiler. Her gün resimler ve tüm dünya basını, bizimki dahil, Rusya’yı yamyam diye gösterirken, büyük orkestra şefi Valeri Gergiev Münih Operasından, soprano Anna Netrepko Viyana’dan kovulurken, geçen sene Floransa’da dikilen Dostoyevsky heykelini yıkmak isteyenler, üniversitede Dostoyevski seminerlerini, Rusçayı kaldıran yönetimlerle, Avrupa, artık eski bir emperyalist değil, baş emperyalistin sömürgesi olduğunu kanıtlıyor. Bence, burada ABD’nin dış politikasını, 1898 İspanya mülklerine el koyuşundan, savaşa girişi ve ilk kez Avrupa toprağına ayak basışını, oradan soğuk savaş ki, iki taraf da birbirine saygılıdır ama 1979 ve özellikle 2001’den itibaren de en edepsiz bir şekilde, özellikle Müslüman toplumlara saldırışı, onları birbirine kırdırması sergilenmeli, Ukrayna olayı karşısındaki hesapsız-sınırsız reaksiyonu ise Soğuk Savaşın intikamı diye düşünülmelidir. Aslında kısa bir ABD Tarihi…”
Bu kadar kısa sürede CNN’den BBC’ye; Spotify’dan Facebook’a akla gelen her alanda Rusya karşıtlığının patlatılması, engelliler olimpiyatlarına katılan Rus sporcuların bile müsabakalardan menedilmesi; Avrupa’daki öğrencilerin okullardan atılması ve benzeri pek çok uygulamanın asıl amacı Ukrayna işgaline karar veren Putin’i cezalandırmaktan öte, ABD ve Avrupa halkları için 32 yıl önceki düşmanın yeni şeytan olarak yaratılmasına yöneliktir. Soğuk savaş bittiğinde ne demişti Gorbaçev? “Size büyük bir kötülük yapıyoruz. Bir düşmandan mahrum bırakıyoruz.” Hegemonya el değiştirirken rakipler arasında kutuplaşma ve şeytanlaştırma had safhada yaşanır. Zira savaş çıktığında kamuoyu savaşın haklılığını kabul etmiş şekilde fedakarlıklara hazır olmalıdır. Bu fedakarlıklar genç evlatların savaş alanlarında kaybından, sığınaklarda yaşamaya, kıtlıktan salgın hastalıklara kadar geniş bir yelpazeye yayılır.
JEOPOLİTİK ÖNCÜ FAY HATTI ARTIK KIRILDI
Tek kutuplu dünya düzeninden çok kutupluya evrilen yer kürede Avrupa Atlantik ve Asya Pasifik arasındaki küresel liderlik çekişmesinin öncü fay hattı Ukrayna’da kırıldı. Kimsenin şüphesi olmasın asıl fay hattı Pasifik’te kırılacaktır. Ukrayna’da bugün yaşanan Pasifik depreminin öncü fay kırılması ve provasıdır. O gün geldiğinde şeytanlaştırılacak Çin olacaktır. Covid dönemi başlangıcında Yarasa çorbası üzerinden bu olguyu kısa süreli de olsa görmüştük. Bugün için, Rusya Ukrayna savaşına salt askeri, stratejik, ekonomik ve sosyal yönleri ile bakamayız. İşte bu nedenlerle yaşana savaşın jeopolitiğini anlamadan batı ve Türk medyasının yaptığı gibi sadece günlük gelişmelere ve harp alanına odaklanmak ağır bir kanser hastasının sadece ateşine ve günlük semptomlarına bakmakla aynıdır.
JEOPOLİTİK GERÇEK
Asya Pasifik büyümektedir. Küresel liderliği devralmaya hazırlanmaktadır. O nedenle Avrupa Atlantik bu duruşu önlemelidir. Yani Amerika adası ile İngiltere dahil batı Avrupa, Avrasya Adasını kenar kuşak üzerinden karaya itmeye devam etmeli, Baltık, Adriyatik, Akdeniz ve Karadeniz’den oluşacak bir yay ile Avrasya Adası kuzey güney istikametinde de çevrelenmeli; Avrupa’da Rus enerji hakimiyeti sonlandırılmalı, Avrupa’nın savunmada tartışmasız şekilde ABD’ye bağımlılığı sürdürülmeli; Pasifik’te Avustralya, Japonya, Endonezya, Filipinler bir nevi jeopolitik mendirek olarak kullanılarak Avrasya adası doğudan ve denizden de çevrelenmelidir. Bu cephede önce Avrupa kendi içinde birleştirilerek ABD ile her alanda bütünleşmelidir. NATO bunun aracıdır. NATO’daki çatlaklar önlenmeli ve Asya Pasifik’in Avrupa temsilcisi Rusya, son raddeye kadar çevrelenmelidir. NATO’nun tehditsiz kalmaya tahammülü yoktur o halde Rusya düşmanlaştırılmalı ve şeytanlaştırılmalıdır.
SAVAŞ KAÇINILMAZ ŞEKİLDE KIŞKIRTILDI
Tarihin kronometresi Avrasya’daki büyük paylaşım savaşını daha fazla geciktiremezdi. Bu kapsamda Rusya istese de istemese de AB/D’nin kuklası Zelenskiy liderliğinde kışkırtılan savaştan kaçınamazdı. Zira, halen Baltık ve Adriyatik’i kaybetmiş olan Rusya, hiçbir şey yapmasa Ukrayna kesin NATO’ya üye yapılır ve sıra Beyaz Rusya ile Gürcistan’a getirilirdi. 21. Yüzyılda paylaşım savaşı Rusya’nın küçülmesine, jeopolitik doktrini ise Avrasya’nın parçalanmasına odaklıdır. Zira Avrasya çok büyük ve çok zengin kaynaklara sahiptir.
KULLANIŞLI BÖLÜNMÜŞLÜK
Ukrayna üzerinden bir savaş için şartlar 2004 yılından itibaren hazırdı. Aslında Slav ırkına mensup ancak kültürleri farklı iç içe girmiş halklar jeopolitik çekişmenin asli oyuncuları olarak çoktan belirlenmişti. Düşünebiliyor musunuz? Kırım’ı Ukrayna’ya 1954 yılında devreden SSCB Devlet Başkanı Kruschev Ukraynalıydı. 12 Ağustos 2000’de Barents Denizinde infilak ederek batan Rusya’nın en büyük nükleer denizaltılarından birisi olan Kursk’un filo komutanı Amiral Oleg Burtsev Ukraynalıydı. Etle tırnak olmuş bir milleti emperyalizm ayırmayı başardı. Bir yönü ile bu bölünmeyi İngiltere ile İrlanda savaşı sonrası, İrlanda iç savaşındaki bölünmeye benzetebiliriz. Rusya’nın karadan ve denizden kuşatılmasında en zayıf halka Ukrayna olarak seçilmiş ve ülke batıdaki Avrupa’cı Katolik Ukraynalılar ile doğudaki Rusya’cı Ortodoks Ukraynalılar olarak bölünmüş ve batıdakiler yakın tarihte iki kez Turuncu devrim yapmayı başarmışlardır. Bu ülkeye önce 2008’de Gürcistan ile NATO üyelik yolu ve sonra 2014’te AB üyelik yolunun açılması Kırım ve Donbas krizlerini yaratmış 2014 yılında tarihsel ve stratejik olarak daima Rusya’nın etki alanında olan Kırım önce işgal sonra referandum yolu ile ilhak edilmiştir. Ukrayna bu olaydan da ders almamış ve NATO üyeliğinde ısrar ederek Donbas bölgesinde ABD ve İngiliz istihbaratı tarafından desteklenen neo -Nazi milis yapılanmasıyla iç savaş ortamını hızlandırmıştır. Tüm bu gelişmelerle amaçlanan Rusya’yı krizin içine çekerek müdahaleye zorlamak ve aynı zamanda NATO’ya böylesine kullanışlı bir başarısız devlet üzerinden yaratılacak çatışma ortamı ile yeni bir tehdit yaratmaktı. NATO tarihinin belki de en başarılı birleştirici operasyonu Rusya-Ukrayna Savaşı olmuştur.
RUSYA BİR GÜVENLİK DEVLETİDİR
Rusya’nın hamleleri jeopolitik odaklıdır. Daima böyle olmuştur. Tarihinde batıdan iki kez (1812 Napolyon ve 1941 Hitler) ve güneyden bir kez (1854 Kırım Savaşı) istilaya uğramış. Devrim sonrası 1919-1922 arasında yaşanan iç savaşta 100 bin yabancı savaşçı Lenin liderliğindeki Bolşeviklere karşı savaşmak üzere Rusya topraklarına sokulmuştu. Aralarında Yunan ve Polonya tugayları bile vardı. 1989’da Sovyetler tek kurşun atmadan dağıldı. Önce Varşova Paktını yani Stalin’in Churchill ile Yalta öncesi Kremlin Sarayında yüzdeler anlaşmasında paylaştıkları etki alanını kaybettiler. Sonra 1922’de kurulan Sovyet Cumhuriyetlerini kaybettiler. Deniz imparatorluğu kıtayı savaşsız yenmişti. Deniz gücü yerinde duramazdı. 1994’te Yugoslavya parçalandı ve Adriyatik tamamen Atlantik kontrolüne girdi. 1999’da NATO doğuya genişlemeyi başlattı ve bugüne kadar beş kez genişleyerek Rusya sınırlarına dayandı. 2004’te Baltık Cumhuriyetlerinin AB ve NATO üyeliği ile Baltık üzerinden okyanuslara açılma olanakları kısıtlanan ve çevrelenen Rusya, aynı yıl Karadeniz’de Bulgaristan ve Romanya’nın NATO üyesi olması ile yumuşak karnı Karadeniz’den de kuşatıldı. Bu deniz Türk boğazları üzerinden Rus dış ticaretinin %65’ini kontrol ediyor.
SINIR TANIMAYAN KUŞATMA
Bugün Rusya’ya Avrupa’da sınırdaş olup da NATO üyesi yapılamayan üç ülke kaldı. Finlandiya, Beyaz Rusya ve Ukrayna. Bu satırlar yazılırken Finlandiya Cumhurbaşkanı ABD Başkanı ile resmi görüşmede bulunuyor aynı saatlerde NATO Genel Sekreteri Finlandiya ve İsveç’in artık NATO toplantılarına katılacağını ilan ediyordu. Bu hamlenin asıl nedeninin Rusya’nın çevrelenmesi kadar gelişen Arktik jeopolitiği olduğunu söyleyebiliriz. Eriyen buzullar sonrası Kuzey Deniz Rotası (NSR)’nin açılarak Rusya’nın yüzde 70’ine sahip olduğu Arktik kıyılarının artık Avrasya jeopolitiğinde devrim yaratacak özelliklere sahip olması Atlantik blokta büyük panik yaratmıştır.
KAYBEDEN VE KAZANANLAR
Diğer yandan AB’nin en önemli ekonomik gücü Almanya bu sürecin en büyük kaybedeni olmuştur. Mart ayı başında savunma bütçelerini artırmaları ve Rusya’yı düşman blokta konumlandırmaları Almanya’yı 77 yıl sonra yeniden ABD’nin vekili durumuna sokmuştur. Bu sürecin sonunda nükleer santralları kapayan ve Rus gazına bağımlı olan Almanya’nın durumu son derece risklidir. Alman Rus karşıtlığından en büyük kazanan ABD dışında, İngiltere olmuştur. Zira İngiltere, ada devleti olarak Alman Rus dostluğundan en çok çekinen devlettir. Rusya’ya uygulanan ambargolar ve tecrit nedeniyle batı silah sanayi de kazananlar arasındadır. Rus pazarından büyük pay alacakları kesindir.
YAŞAMSAL TEHDİT ANLAYIŞI: KÜBA VE UKRAYNA
Rusya için NATO’nun sınırlarına dayanması yaşamsal bir tehdittir. Aynen Küba Füze krizinde ABD’nin Küba’ya yerleştirilecek Sovyet füzelerini yaşamsal tehdit olarak görmesi gibi. Bundan 60 yıl önce ABD ile Sovyetler Birliği, dünya siyasi tarihine “Küba Füze Krizi” olarak geçen gerginlikte nükleer savaş eşiğine gelmişti. Ekim 1962 günü ABD Başkanı Kennedy yaptığı TV konuşması ile Atlantik’te seyreden ve Küba’ya yönelen tüm Sovyet ticaret ve savaş gemilerine ilan edilen karantina hattını geçtikleri takdirde durdurulacaklarını ilan etti. Zira bu füzeleri taşıyan ve Sovyet donanması tarafından korunan gemilerin Küba’ya varması onun için yaşamsal tehdit idi. Ekim 1962, ABD için çok sıkıntılı bir ay olmuştu. Kriz sırasında nükleer güçler en üst hazırlık durumuna geçirilmiş ABD’de ilk okullarda bile nükleer savunma tatbikatlarına başlanmıştı. Ancak bu kriz bilgelik ve soğuk kanlılık içinde Başkan John F. Kennedy ve Sovyet lider Nikita Kruschev’in soğukkanlı liderlikleri sayesinde atlatılmıştı. 24 Ekim 1962’de, Kruschev, ABD’deki elçilikleri üzerinden yürütülen gizli görüşmeler ile Sovyetlerin Küba’dan füzelerini çekmesine karşılık, ABD’nin de Avrupa’daki müttefik ülkelerden ve özellikle Türkiye’deki Sovyet topraklarına yöneltilmiş nükleer füzeleri çekmesini teklif etti. İşin garibi, nükleer savaş eşiğine gelmiş iki süper gücün bu pazarlığından Amerikan halkının haberi yoktu. Türk halkının değil bu pazarlıktan, topraklarındaki Amerikan nükleer füzelerinin varlığından bile haberi yoktu. 28 Ekim 1962’de Kruschev’in Küba’daki Sovyet füzelerini gemilere yükletmesi üzerine son buldu. Bunun arkasından Washington, Türkiye’de Çiğli’de bulunan 15 Jüpiter füzesini, modası geçmiş, eski ve yetersiz oldukları gerekçesiyle, Mart 1963’te sökerek ülkesine götürdü. ABD kendi için yaşamsal tehdidi nükleer bir saldırıyı dahi göze alarak kendi lehinde çözerken sorun yok. Rusya yaşamsal tehdidi önlediğinde şeytanlaştırma ve düşmanlaştırma kaçınılmaz oluyor.
KÖKTENCİ İSLÂM’DAN RUS DÜŞMANLIĞINA GEÇİŞ
Yaşamsal tehdit üzerinden Rusya Ukrayna ile silahlı çatışmaya girmiş ve bugün için NATO’ya yeni düşman olmuştur. Sonuç Batıdan nefret eden Rus halkı; Rusya’dan nefret eden batı halkı ve evinden olan 1 milyon Ukraynalı ile iki taraftan ölen binlerce insan. 2001 sonrası ABD ve NATO, köktendinci İslami terörle mücadele paradigması üzerinden müttefikleri bir araya getirmekte zorlanıyordu. Irak, Libya ve Suriye konularında istediği tam desteği alamıyordu. Artık Rus düşmanı var. Yakında Çin bu listeye eklenecektir.
TÜRKİYE ACİL ÖNLEMLER ALMALIDIR
Bu yaşananlardan en büyük dersi Türkiye çıkarmalıdır. Yaşanan 21. Yüzyıl savaşlarının bir nevi laboratuvarıdır. Bulunduğumuz eşsiz coğrafyadaki Türkiye, jeopolitik çıkarlarını koruduğu veya öne çıkardığı sürece Atlantik için en büyük düşmanlardan birisi olacaktır. 15 Temmuz 2016 günü bu tecrübeyi yaşadık. Batı bize içimizdeki hainlerle saldırdı. Yenilen FETÖ elemanlarının NATO ülkelerine kaçanlarının hemen hemen hepsine iltica hakkı verildi. Batı FETÖ’yü bağrına bastı. Batıdan Yunanistan, güneyden GKRY ve batılı müttefikleriyle, içerden Atlantik mandacılarıyla ve Atlantik fonlarıyla kurulan FETÖ meyilli siyasi parti ve medya organlarıyla çevrelenen Türkiye, siber savunmadan, ekonomik ambargo ve kısıtlamalara kadar her alanda hibrid savaşlara hazır olmalıdır. 2010 yılında kozmik odasına FETÖ savcıları ile girilen, Balyoz kumpasında en gizli harekât bilgileri Taraf Gazetesine bavullar içinde FETÖ militanları tarafından sızdırılan Türkiye’nin sivil savunma ve seferberlik hazırlıkları ile işgal döneminde geri bölge direnişinin teşkilatlanması, lojistik destek planları gibi konular, bu kez hibrid savaş göz önüne alınarak planlanmalıdır. İnternet kesildiğinde, batı kontrolündeki GPS uyduları susturulduğunda, ATM’ler çalışmadığında, sosyal medya haberleşmesi tamamen kalktığında, Türk dış ticaretine batı limanları kapatıldığında, THY’ye dış uçuşlar reddedildiğinde ve bunlar gibi nice örnek durumda neler yapılacağı alternatifleriyle detaylı planlanmalıdır. Rusya’nın başına gelenler jeopolitik tezleri, batı tezleri ile rekabet halinde olan tüm ülkelere örnektir. Batı dayattığını yapmayan devletlere Rusya’da uygulanan strateji ile karşılık verecektir. Bağımsızlığın bedeli harbe her an hazır olmak ve uyumamaktır. Uyursan Ölürsün.
(Kitap Tavsiyesi: Kırmızıkedi yayınlarından Barış Terkoğlu ve Sami Menteş tarafından yazılan “Size Yalan Söylediler, Çetin Doğan Gözünden 28 Şubat” başlıklı kitap savcısı FETÖ olan bir davanın, hukuk maskesi altında siyasetin adaleti yok edişini anlatıyor. Cumhuriyet tarihinde örnekleri önceden hiç yaşanmamış bu dava ve benzeri tüm kumpas davalardan ders almalıyız. Adaletini kaybeden bir ülke omurgası kırılmış gemi gibidir.)
CEM GÜRDENİZ