ADALET DEVLETİN ŞEMSİYEDİR

“Herşey insanın içinde yaşadığı ortama bağlıdır. Herşeyi belirleyen çevredir. İnsansa bir hiçtir.”demiş, Suç ve Ceza romanında Fyodor Dostoyevski…

Galiba pek de haksız sayılmazmış, dünden bugüne yaşanan gelişmelere tanıklık edince.

Son zamanlarda öylesine olaylar yaşıyor, öylesine dayatmalarla karşı karşıya bırakılıyoruz ki, zamana dokunmak, durdurmak ve değiştirmek mümkün olmuyor.

Empati yoksunu, kaygı bozukluğu, iletişim eksikliği yaşayan ve birbirine yabancılaşan sıradan insanlar topluluğu olduk.

Şemsiye hadisesi bir kez daha göstermiştir ki; herkes bizim için düşman, herkes bizim için aykırı hale geldi.

Konu ne şemsiye tutan ne de şemsiye tutulanın kimliğidir, konu insanların arasına ekilen nifak tohumları ve fitne fesattır.

Sonrasında yaşanan gelişmelere kadar, başlangıçta ben de hezeyana kapılanlardan biriydim.

Ne de olsa eski bir deniz subayıydım.

Her olumsuzluğusuç olarak görmek, her durum ve davranışa gerekçe bulmak zorunluluğu varmışcasına.

Ön yargılı davranış biçimi.

Sabırla koruk helva olur, zaman aslında herşeyin ilacıdır, umuttur zaman. Geçmiştir, bu an ve gelecektir esas olan.

Zor günlerde uzatılan bir el ve gösterilen dayanışma, unutulmazdır kadir kıymet bilenlerce…

Acaba, sonuç böyle mi olmalıydı?

Pozitif ilimden uzaklık, etik değerlerden yoksunluk, hukuk ve adalette sınır tanımazlık, had safhaya getirilmiştir.

Her geçen gün toplumu ötekileştiren ve geren algıda yetersizlikler silsilesi, çevremizi fena halde kuşatmış vaziyettedir.

Ya vicdanları sızlatan olay ve alınan kararlara ne demeli?

Hatalardan ders almaktan ziyade, ilk uygulama alanı peşin hükümlü davranmak, suçlu aramak ve nihayetinde de cezalandırma olmuştur.

Yaş ilerledikçe daha olumlu, daha olgun düşüneceğimize, yanılgılarımızı hiç hesaba katmadan aynı yerde duruyoruz.

Avara kasnak misali…

Doğru bilindiği ve görüldüğü halde, düşüncelerimizi hiç ama hiç değiştirmeden,kılıf uydurmaya çalışarak yaşantımızı sürdürüyoruz.

Düşündürücü olanı ise bu hastalıklı ruh halinin, toplumun geneline sirayet etmiş olmasıdır.

Bilişsel, duygusal ve kültürel zekadan uzak,vahşi bir ormanda korkuya dayalı bir kültüre mahkum edilmişiz.

Paylaşımdan uzak yapılanları yok farz edercesine ve üstelik megalomaniye de tutulmuşuzdur.

Kendini beğenmişlik ve kibir budalası zemininde öz eleştiri yapmadan, bilgi sahibi olmadan fikir beyan eden bir davranış biçimi.

Kendi kusurlarımızı görmek mi? Ne mümkün!..

Sanıyoruz ki; merkezde sadece kendimiz, dünya etrafımızda dönüyor.

İğneyi başkasına batırır, çuvaldıza gelince üç maymun misali görmedim, duymadım der, konuşamayız, doğru ve haklının yanında bile duramayız.

Ama attıkmı, mangalda kül bırakmayız.

Sonrasında ara ki bulasın. Deve kuşu misali kafa kumda, gerisi mi?

İnsan olmak zor şey.

Dürüstlük, doğruluk ister. Güzellik, iyilik ister. İçtenlik, güven duyulmak ister. Merhamet, vicdan ister. Alçak gönüllülük, tevazu ister. Hoşgörü, saygı ve sevgi ister.

Sahi sevgi neydi?

Sevgi sahip çıkan dost, sıcak insan eli, insan emeğiydi.Sevgi iyilikti, sevgi emekti.

Son sözse; Kemal Yalnız’dan…

Adalet, devletin şemsiyesidir. Aslolan, en rüzgarlı zamanda herkes için açılacağına inandığımız bir şemsiye ve onu tutan güçlü bir elin olmasıdır.

İSMET HERGÜŞEN