NE OLDU BİZE…

Son zamanlarda öylesine olaylar yaşıyor, öylesine dayatmalarla karşı karşıya bırakılıyoruz ki, ulusal konularda dahi ortak payda altında bir araya gelmemiz hiç ama hiç mümkün olmuyor.

Empati yoksunu, kaygı bozukluğu ve iletişim eksikliği yaşayan insanlar topluluğu olduk.

İnsan olmayı unuttuk, insanca davranmayı bıraktık.

Herkes bizim için düşman, herkes bizim için aykırı hale geldi.

Pozitif ilimden uzaklık, etik değerlerden yoksunluk, hukuk ve adalette sınır tanımazlık, had safhaya gelmiş durumda.

Her geçen gün toplumu ötekileştiren, hakarete varan ve şiddet içeren davranışlar silsilesi.

Hatalardan ders çıkarmak ve özür dilemekten bile aciz, sorumluluk almaktan kaçınan ve suçu başkalarının üzerine yıkmaya hazır ben merkezli bir dil.

Ya vicdanları sızlatan olay ve alınan kararlara ne demeli?

Ne oldu bize.

Kadınımız için böyle, erkeğimiz için de.

Yaş ilerledikçe daha olumlu daha olgun düşüneceğimize, yanılgılarımızı hiç hesaba katmadan aynı yerde duruyoruz.

Doğru görüldüğü ve bilindiği halde, düşüncelerimizi hiç ama hiç değiştirmeden yaşamımızı sürdürüyoruz.

Düşündürücü olanı ise bu hastalıklı ruh halinin gençlere, hatta on’lu yaşlı çocuklara da sirayet etmiş olmasıdır.

Bilişsel, duygusal ve kültürel zekadan uzak, vahşi bir ormanda korkuya dayalı bir kültüre mahkum edilmişiz.

Paylaşımdan uzak yapılanları yok farz edercesine ve üstelik megalomaniye tutulmuş bir şekilde.

Kendini beğenmişlik ve kibir budalası zemininde öz eleştiri yapmadan, bilgi sahibi olmadan fikir beyan eden bir davranış biçimi.

Kendi kusurlarımızı görmek mi? Ne mümkün!..

Daha da ileri giderek, şu gavurlar şu dış güçler yok mu? diyecek kadar körler sağırlar misali karşılıklı ağlaşır, ağlaşır duruyoruz.

Bütün dünyanın tek derdi ve dünyanın tek hakimi bizmişiz gibi.

Sanıyoruz ki; merkez de sadece biz, dünya da etrafımızda dönüyor.

İğneyi başkasına batırır, çuvaldıza gelince üç maymun misali görmedim, duymadım der, konuşamayız, doğrunun yanında bile duramayız.

Ama attık mı, mangalda kül bırakmayız.

Sonrasında ara ki bulasın. Deve kuşu misali kafa kumda, gerisi mi?

Hepten bir kaçış yolu ararız, bir daha hiç bulaşmacasına.

Endişe içinde sürdürüz yaşantımızı.

Aile içinde başlar, sonrasında okul.

Erkekler için asker ocağında ve işinde, kadınlar için ise yuvası, işi ve gücü derken tutunamayanlar için baba evinde devam eder.

Bir o yana bir bu yana savrulur gideriz.

Yaşadıklarımızı dünyanın sonuymuş gibi hissederken, nedenlerini sorgulamayız bile.

Kolaycılığa kaçarak, bir daha mı der, tövbe eder, kendimize göre her seferinde bir gerekçe uydururuz.

Bir de öylesine balık hafızalıyız ve öylesine öz güvenden yoksunuzdur ki, çözüm arama yerine yanlış yapacağımız korkusu içerisinde, bu kez de başlarız komplo teorileri üretmeye.

Başarı gelince zafer naraları atar, başarısız olunca da suçu başkasında arama hastalığına kapılmışızdır.

Çok sahibi vardır başarının. Ana ve babadan başlar, ta nine ve dedelere gidecek kadar.

Başarıyı idame etmeyi de pek beceremeyiz.

Paylaşamadığımız bir başarıda gelinen nokta mı?

Aynısını yakalamak bir daha mümkün olmazken, üzerinden seneler geçse de mazide kalmış anıların tadını çıkarmaya çalışırız.

Artık öyle bir noktaya geliriz ki, yeni arayışlara adım atmaya çekinir, bunu da kendimize çok görürüz.

Yaşadığımız gel gitler neticesinde, gün gelir kimsesizler mezarlığında yerimizi alırız.

Bir daha mı?.. Gidenler gelmediğine göre.

Hayal kırıklıklarımız ne kadar büyük olsa da, ümidimizi hep canlı tutmalı ve yeşertmeye çalışmalıyız.

Yapmamız gereken sadece ve sadece kendimize gelmemizdir.

İnsan olmak zor şey.

Dürüstlük, doğruluk ister. Güzellik, iyilik ister. İçtenlik, güven duyulmak ister. Merhamet, vicdan ister. Alçak gönüllülük, tevazu ister. Hoşgörü, saygı ve sevgi ister.

Sahi sevgi neydi?

Sevgi sahip çıkan dost, sıcak insan eli, insan emeğiydi. Sevgi iyilikti, sevgi emekti…

İSMET HERGÜNŞEN