2. Elizabeth’in hatırlattıkları

70 yıl 214 gün süren saltanatı ile İngiliz Milletler Topluluğu üyesi 16 ülkenin kraliçeliğini yürüten 2. Elizabeth (Elizabeth Alexandra Mary Windsor) de, 96 yaşında ölümün acı yüzüyle karşılaştı.

Bir zamanlar sömürgeciliğin en kötü yüzü “üzerinde güneş batmayan imparatorluk” olarak adlandırılan Birleşik Krallığın safkan son kraliçesi 20. yüzyıl ikinci yarısının ikonlarından biriydi.

Aristokrasinin temsilcisi ve politik anlamda dünyevi tanrı rolü üstlenmiş bu kişiler, sonsuzluk kavramına da sarılmışlardır.

“Tanrı kral/kraliçeyi korusun” söylemi bu düşüncenin sonucudur.

İngiltere’de, demokrasiye giden yolda “Magna Carta” ile birlikteinsan devlet için değil, devlet insan içindir”  ilkesi hakim kılınmıştır.

Parlamento ve monarşinin yan yana olduğu krallık da, hükümdar ve ailesi törensel, diplomatik ve temsili görevlere sahiptir.

İki kanatlı parlamentoda, hükümet sadece Avam Kamarası’na karşı sorumlu ve başbakan da çoğunluğun desteğini sağladığı müddetçe makamında kalabilmektedir.

15 Temmuz hain darbe girişimi sonrasında halk oylaması ile uygulamaya sokulan Yeni Hükümet Sistemi’ni İngiliz Monarşi’si ile mukayese ettiğimizde, TBMM’nin durumu oldukça hazindir.

Halkının değerlerine saygılı olarak ülkesinin sicilini düzeltme misyonu üstlenmiş olan kraliçe, sadece siyasette değil tartışma yaratacak başka konularda da söylemde bulunmamaya özen göstermiştir.

Gençlik yıllarında monarşinin kaldırılması için kampanyalara katılan İngiltere Başbakanı Liz Truss’un, kraliçenin ölümünün ardından kraliyet makamını koruyacak tarzda yaptığı konuşma oldukça ilginçti.

Ölümü karmaşık hislere yol açsa bile taziye mesajları da dikkate değerdi.

Son yıllarda ülke içinde ve dışında masalsı bir niteliğe büründürülen monarşi, bir müddet daha konumunu muhafaza edecek gibi gözüküyor.

Bir taraftan Kral 3. Charles’ı hükümdar olarak kabul etmeye çalışan İngiliz Milletler Topluluğu yöneticeleri, diğer taraftan azımsanmayacak şekilde ayrılıkçı sesler ve protestolar…

Tahtın yeni sahibi; annesinin yerini ne kadar doldurabilir ve kraliyet ailesinin mevcut statüsünü muhafaza edebilir mi?

Karayip Adaları’ndan Okyanusya’ya kadar fay hattı tetiklenebilir mi? Elbette zaman gösterecektir.

  1. Elizabeth’in görev süresince yaşanan onca kriz arasında İngiltere ve Arjantin arasındaki adalar gerilimi bir nokta da, Türkiye Yunanistan arasındaki adalar sorunuyla benzerlik göstermektedir.

Yıllarca süren müzakerelerden bir sonuç alınamayınca, Arjantin kendi kıyılarındaki Falkland ve Güney Georgia Adalarını işgal etmiştir.

Birleşmiş Milletler ve o zamanki adıyla Avrupa Ekonomik Topluluğu’ndan büyük diplomatik destek gören İngiliz birlikleri, 74 gün süren savaşın ardından adaları tekrar ele geçirmiştir.

Başlangıçta İngiltere aleyhine seyreden savaşın gidişatı, Fransa’nın Arjantin’e sattığı füzelerin kodlarını İngilizlere vermesiyle yön değiştirmiştir.

70 yıl 214 gün süren saltanatı ile İngiliz Milletler Topluluğu üyesi 16 ülkenin kraliçeliğini yürüten 2. Elizabeth (Elizabeth Alexandra Mary Windsor) de, 96 yaşında ölümün acı yüzüyle karşılaştı.

Bir zamanlar sömürgeciliğin en kötü yüzü “üzerinde güneş batmayan imparatorluk” olarak adlandırılan Birleşik Krallığın safkan son kraliçesi 20. yüzyıl ikinci yarısının ikonlarından biriydi.

Aristokrasinin temsilcisi ve politik anlamda dünyevi tanrı rolü üstlenmiş bu kişiler, sonsuzluk kavramına da sarılmışlardır.

“Tanrı kral/kraliçeyi korusun” söylemi bu düşüncenin sonucudur.

İngiltere’de, demokrasiye giden yolda “Magna Carta” ile birlikte “insan devlet için değil, devlet insan içindir” ilkesi hakim kılınmıştır.

Parlamento ve monarşinin yan yana olduğu krallık da, hükümdar ve ailesi törensel, diplomatik ve temsili görevlere sahiptir.

İki kanatlı parlamentoda, hükümet sadece Avam Kamarası’na karşı sorumlu ve başbakan da çoğunluğun desteğini sağladığı müddetçe makamında kalabilmektedir.

15 Temmuz hain darbe girişimi sonrasında halk oylaması ile uygulamaya sokulan Yeni Hükümet Sistemi’ni İngiliz Monarşi’si ile mukayese ettiğimizde, TBMM’nin durumu oldukça hazindir.

Halkının değerlerine saygılı olarak ülkesinin sicilini düzeltme misyonu üstlenmiş olan kraliçe, sadece siyasette değil tartışma yaratacak başka konularda da söylemde bulunmamaya özen göstermiştir.

Gençlik yıllarında monarşinin kaldırılması için kampanyalara katılan İngiltere Başbakanı Liz Truss’un, kraliçenin ölümünün ardından kraliyet makamını koruyacak tarzda yaptığı konuşma oldukça ilginçti.

Ölümü karmaşık hislere yol açsa bile taziye mesajları da dikkate değerdi.

Son yıllarda ülke içinde ve dışında masalsı bir niteliğe büründürülen monarşi, bir müddet daha konumunu muhafaza edecek gibi gözüküyor.

Bir taraftan Kral 3. Charles’ı hükümdar olarak kabul etmeye çalışan İngiliz Milletler Topluluğu yöneticeleri, diğer taraftan azımsanmayacak şekilde ayrılıkçı sesler ve protestolar…

Tahtın yeni sahibi; annesinin yerini ne kadar doldurabilir ve kraliyet ailesinin mevcut statüsünü muhafaza edebilir mi?

Karayip Adaları’ndan Okyanusya’ya kadar fay hattı tetiklenebilir mi? Elbette zaman gösterecektir.

2. Elizabeth’in görev süresince yaşanan onca kriz arasında İngiltere ve Arjantin arasındaki adalar gerilimi bir nokta da, Türkiye Yunanistan arasındaki adalar sorunuyla benzerlik göstermektedir.

Yıllarca süren müzakerelerden bir sonuç alınamayınca, Arjantin kendi kıyılarındaki Falkland ve Güney Georgia Adalarını işgal etmiştir.

Birleşmiş Milletler ve o zamanki adıyla Avrupa Ekonomik Topluluğu’ndan büyük diplomatik destek gören İngiliz birlikleri, 74 gün süren savaşın ardından adaları tekrar ele geçirmiştir.

Başlangıçta İngiltere aleyhine seyreden savaşın gidişatı, Fransa’nın Arjantin’e sattığı füzelerin kodlarını İngilizlere vermesiyle yön değiştirmiştir.

“Falkland Savaşı”, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonraki dönemde iki modern silahlı kuvvet arasındaki en büyük Hava-Deniz muharebesi olduğu için tarihçiler ve askeri analizciler tarafından ayrıntısıyla incelenmiştir.

Uzmanların çıkarttığı derslerden en ön sıraya yazılabilecek olansa, gemilerin füze ve denizaltı saldırılarına karşı korumasız durumlarıdır.

Derslerden ikincisi, ana üslerden oldukça uzak coğrafyalarda girişilen askeri harekatta lojistik faktörün önemidir.

Bir diğer önemli başlık ise helikopterler dahil olmak üzere taktik hava kuvvetlerinin gemiler tarafından yönlendirilmesi ve kullanımıydı.

Arjantin ve İngiltere açısından belirsizlikle noktalanan savaşta, çok sayıda sivil ve askeri kayıplar olmuş, savaşın maliyeti 1982 yılı rakamlarıyla 2,8 milyar poundu bulmuştur.

Güle güle kraliçe, bizden de bir selam götür, 1İngiltere Gülü”ne…

Son sözse; Tarih; geçmişten ders alarak, geleceği dizayn etmek için vardır. 

İsmet Hergünşen