İlerleyen yıllar ve değişen dünya şartları ile mazide bıraktığımız günlerin eşsiz hatıralarıyla dolu bayramlar…
Öyle çabuk yitirmişiz ki…
Bazı gelenekler, ya eksik kaldı ya da biz terkettik o günleri.
Ozan Özdemir Asaf şöyle demiş, dizelerinde…
Bugüne en uzak gün, dün
Bütün renkler aynı hızla kirleniyordu. Birinciliği beyaza verdiler.
Kabul etmek lazım.
Bayram dediğimiz, 7’den 70’e herkes tarafından benimsenen ve hep beraber yerine getirilen, çocukluğa gidilen yoldu.
Kıyafetlerin alındığı, başucunda ayakkabıyla uyunduğu, sabahın ilk saatlerinde dedelerin babaların ellerinden tutularak namazlara uğurlandığı, sonrasında bir araya gelip küçükten büyüğe hasret giderildiği anlardı, o zamanlar.
İnsanlarin geçmişe olan özlemleri hiç bitmeyecegi için daima sürecek olan temenni cümlesiydi, “İyi bayramlar…”
Ya şimdilerde…
Yakın, uzak çevremden sloganlaşan bir cümleyi yaşamımıza sığdırmışızdır, artık.
“Nerede o eski bayramlar”…
Neredeyse yaşadığımız her bayram, büyüklerimizden işittiğimiz bu geçmişe özlem ifadelerini, bizler de hissediyor ve dillendiriyor hale geldik.
Çoşkulu birer hatıra olarak kalsa da, bizim bayramlarımızda da bir nebze heyecan, bir nebze mutluluk varmış meğer…
Giderek yoğunlaşan iş hayatımıza bir mola bir nefes olarak gördüğümüz eğlenceli dinlenceli ve ailece bir arada olduğumuz bayramlarımız…
Dönüp geriye baktığımızda, her biri bir güzellikmiş kıymetini çok da bilemediğimiz…
İçinde bulunduğumuz süreç, şimdilerde daha iyi anlamamıza neden oluyor.
Ne kalabalık ailece oturulan bayram sofralarımız ne de sevdiklerimizle sarılıp kucaklaşmalarımız kaldı.
Herkes ya konuşmalarla ya da mesajlarla hasretini dindirmeye çalışır, bayramlaşır oldu sevdiği arkadaşları ve dostlarıyla…
Tüm dünyayı saran ve tekrar ivme kazanmaya başlayan küresel salgın tüm zorlukların, tatsızlıkların yoksunluklarını yaşattı bize.
Sadece o mu?
Barut kokusunun hissedildiği savaşlar, ekonomik zorluklar, sosyal hayatın sancıları ve her geçen gün değerini anlayıp, ancak bir türlü yerine getiremediğimiz hukuk.
Derler ya “herşeyin kıymeti kaybedilince anlaşılır…”. Ne kadar da doğru söylenmiş bir söz…
Meğer sevdiklerine sarılmak, onlarla kucaklaşmak, karşılıklı oturup gülüş cümbüş sohbet etmek ne kadar da kıymetliymiş…
Bizler de, sahipken farkına bile varamadığımız değerleri, şimdi hasretle anıyor ve arıyoruz.
Çocukluğumun hatıralarından, bayramlardan kurban
Ara ki yerini bulasın, islamın ve imanın şartlarından
Büyüklerle gidilir kurbana, tokalaşılır parmaklar kırılırcasına
Kazanan iki taraftır, alan razı satan da düşen payına
Bahçelerde kazılır çukurlar, helallik verilir, akıtılır kanlar
Alına sürüldükçe, sanılır ki hidayete varılır
Etler dağıtılır, konu komşu hepsi duacıdır
Zerrecik de olsa herkes alır nasibini, gelene verilir helalliği
Hiçbir şey değil eskisi gibi, olundu kapitalizmin esiri
Halkımız vakıf peşinde, ucuz etin yahnisinde
Kesimlere karıştırılmaktaymış hile, Devlet-i Aliyye seyretmekte
Sırat köprüsünden geçişler, günümüzde ki gibiyse
Tanrı nasıl bir karar verecek, bu acımasız gidişe
Kimimizi karşılayacakmış huri, kiminin de payına nuri
Ha bir de vardı, çocuk ve torunlar
Onlar mı! Ya tatil keyfinde ya da uzak yerlerde
Sabah kavurma, akşamsa kelle paça
Kuzu kapama, hele ki varsa bumbar dolma
Çoluk-çombalak, torun torba hep beraber nice bayramlara
“Hergünşen” der ki, saygıda kusur ettiysek eğer
Saygı sizde kalsın, kusur bizde…
İsmet Hergünşen