Asya Pasifik’ten Atlantik’e kadar fay hatlarındaki kırılmalar, dünyanın geleceğinde belirleyici rol oynamaya devam edecek gibi.
Batı’da Rusya Federasyonu (RF) ile Ukrayna arasında şiddetli çatışma, Orta Doğu’da Sünni ve Şii çekişmesi, Asya’da ise ABD ve Çin arasında güç oyunları yeni gerilimlere neden olmaktadır.
Türkiye ile Yunanistan, tansiyonun son derece yüksek olduğu, hatta savaş senaryolarının tartışıldığı bir dönemden geçiyor.
Çin’in, Japonya başta olmak üzere bölgesindeki ülkelerle yaşadığı krizler, beklenmedik sonuçlar doğurabilecek niteliktedir. Tayvan yakınlarında son dönemde yaşanan askeri hareketlilik de gerilimi epeyce tırmandırdı.
Balkanlar, Orta Doğu ve Kafkasya’da barış ve istikrar sağlanmadıkça, Avrupa ve Asya’nın tam anlamıyla birbiriyle kenetlenmesi mümkün görünmüyor.
NATO-Ukrayna ve NATO-RF ilişkileri, ta ki Ukrayna Savaşı’na kadar AB ile Avrupa Güvenlik Mimarisi’nde köşe taşları durumundaydı.
Bugünlerde zirveye taşınan RF ile Batı arasındaki yaptırımlar, “yeni bir Soğuk Savaş”ın habercisidir.
Savunmaya çok fazla harcamaların yapıldığı dünyamıza, bir de nükleer silahların gölgesi düşürülmüştür.
Günümüzde barış ve istikrarın sağlanması sorumluluğu Birleşmiş Milletler (BM)’dedir.
BM Genel Kurulu’nda “Güç Odakları” aleyhinde oylar çıksa da, Güvenlik Konseyi beş daimi üyenin ben merkezci, yancı ve çekişme içeren tavırları nedeniyle, sorunlar çözümsüzdür.
Güvenlik ihtiyaçlarının karşılanabilemesi için başta Kuzey Atlantik İttifakı (NATO) olmak üzere, Avrupa ve Güvenlik İşbirliği Teşkilatı (AGİT) ve Avrupa Birliği (AB) gibi kuruluşların birbirleriyle koordineli olarak çalışma ihtiyacı ortaya çıkmıştır.
Sovyetler’in dağılma süreciyle birlikte sınır anlaşmazlıklarını çözmek için RF-Çin stratejik ortaklığı neticesinde kurulan ŞİÖ (Şhangay İş Birliği Örgütü)’nün sınırları, artık Avrupa’ya dayanmıştır.
RF için ŞİÖ’yü vazgeçilmez yapan etkenlerin en başında eski gücüne tekrar kavuşması, NATO’yu dengeleyecek bir askeri yapı haline dönüştürme isteğidir.
Çin de, Tibet ve Tayvan üzerindeki ABD nüfuzunu engellemek için ŞİÖ’yü bir fırsat olarak görmektedir.
Son yıllarda en önemli diplomatik ataklardan biri de, Asya Pasifik’te yeni güvenlik ortaklığı AUKUS (Avustralya-İngiltere- ABD) Paktı’dır.
Çin’in, Hint-Pasifik bölgesinde büyüyen askeri varlığına karşı denge unsuru olarak görülen bu pakt, nükleer denizaltıların kullanımını öngörmektedir.
Bölge ile ekonomik bağları olan Fransa’nın, AUKUS’dan dışlanması ve Avustralya’nın 90 milyar dolar olan denizaltı anlaşmasını iptal etmesi, bir noktada Anglosakson işbirliğinin sonucudur.
Emmanuel Macron’un, Fransa’nın AUKUS’dan dışlanmasıyla birlikte, “AST (Avrupa Siyasi Topluluğu Projesi)”ye hız vermesi dikkat çekicidir.
Avrupa kıtasını ilgilendiren güvenlik, enerji, iklim, göç ve ekonomi gibi konuların düzenli olarak tartışılacağı bu platform, 27 AB ülkesi ile Türkiye’nin de dahil olduğu 44 ülkeyi kapsamaktadır.
AST; hangi şartlarda kurulacak ve müktesebatı nasıl oluşturulacak? Önümüzdeki zaman gösterecektir.
AB başat ülkelerinden Almanya’nın öncülüğünde; NATO içinde bölünme olduğu izlenimi yaratacak “Avrupa Sema Kalkanı Girişimi” de göz ardı edilmemelidir.
Finlandiya ile NATO üyesi 14 ülke arasındaki niyet mektubunu Türkiye’nin imza atmaması ne kadar olumlu ise, “NATO’nun beyin ölümü gerçekleşti” diyen Macron’u da, haklı çıkartacak türden.
İlhak töreninde hedefine Anglosaksonlar’ı koyan Viladimir Putin’in, Avrupa ile kapıları kapatmaması, RF’ye uygulanan yaptırımların akamete uğrama olasılılığını artırmaktadır.
Bu aşamada; RF tarafında tavır alan OPEC+ grubunun kararını, ABD çözümü yaptırımlarda mı, kılıç dansında mı bulacak veya grubu Nancy Pelosi ile hizaya mı sokmaya çalışacak?
Dünyada değişim sürecini takip etmek ve gereken tedbirleri almak, her ülkenin sorumluluğundadır.
Barışı tehdit eden unsurlara ve faaliyetlere karşı, ülkelerin ve uluslararası örgütlerin el ele vermesi en etkili ve belirleyici yol olacaktır.
Son Ukrayna Savaşı bir kez daha göstermiştir ki; NATO üyesi, AB’ye tam üyelik yolunda kararlı ve ŞİÖ’de diyalog ortağı olan Türkiye’nin jeopolitik ve jeostratejik konumu, ihtilafların kontrol altına alınmasında aktif rol almasını zorunlu kılmaktadır.
Son sözse; Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün evrenselleşmiş veciz sözü “Yurtta Sulh, Cihanda Sulh” çervesinde, Türkiye bir barış ve istikrar köprüsü rolü üstlenmelidir.
İsmet Hergünşen
Not; Slayt, iktisathareketi.org’dan alınmıştır.