Mavi Vatan’a açılan kapı

Deniz; sonsuzluk alanıdır.

Sesi ve kokusu, sakinliği ve coşkusu, martıları ve tekneleriyle kah huzur, kah hüzündür, mavi dünyamızda.

“Hala dilimdedir tuzu denizlerin” diyen Yahya Kemal’in dizelerindeki gibi, dört gözle bekleşiriz, eski mezunlarla yeninin kaynaştığı ve anıların tazelendiği her 18 Kasım gününü.

“Bir kısrak başı gibi Akdeniz’e uzanan bu memleket bizim” derken Nazım Hikmet, herhalde Anadolu’nun denize açılan önemli bir pencere olduğunu düşünmüştür.

Yine Nazım’ın “Oğlumun karada kancıkça dövüşen bir BÜCÜR değil, Denizde yüz be yüz dövüşen bir DEV olmasını isterdim” dizeleri neden oluşturmuştur, Amerika Birleşik Devletleri tarihinden bile eski ve mazisi 1773 yılına dayanan Deniz Harp Okulu’na girişimize.

Dünyanın sayılı, saygın ve öncü deniz okulunda, bu yıl hakim olan duygu bir yanımız sevinç, öte yanımızda burukluk idi.

Nasıl olmasın ki!..

İstanbul’umuzun en renkli alanlarından biri ve doyumsuz mehtabın tadının çıkarıldığı yer olan okuduğumuz Heybeliada yerine Tuzla’daydık.

Avrupa ve Anadolu yakası kalkışlı, işaret sancakları ve flamalarıyla süslenmiş vapurların yerine, otobüslerle gelmiştik.

Ne el sallayan kaptanlar, ne düdükleriyle selamlayan vapurlar vardı.

Simitlerle beslediğimiz martıların çığlıkları hoş bir seda olarak anımsanırken, bembeyaz köpüklü denizin büyüleyici güzelliği, terketmişti kendini trafiğin keşmekeşliğine…

Hain FETÖ darbe kalkışmasına kurban edilen Deniz Lisesi ve Asker Hastaneleri bu yıl da açılmamıştı.

Küresel salgın acımasız yüzü ile bir bir sevdiklerimizi alırken, Montrö açıklaması nedeniyle değerli büyüklerimiz ve arkadaşlarımızın aramızda bulunamayışı, üzüntümüzü daha da arttırmıştı.

Neler görmemiştik ki?

1999 Gölcük Depremini yaşamış ve sözde davalar, kurgulanan kumpaslar ile mücadele eder hale getirilmiştik.

Haksız ve dayanaksız olduğu kadar, düzmece bilgilerle esaret altına alınmaya çalışılan camiamızda, onca kayıp ve bir o kadar da travma yaratılmıştı, gizliden gizliye ve sinsice…

Her olumsuzluğa rağmen kutsal mabedimizde vakur ve dimdik ayakta, içimden geçense dizelerimde…

Kimimiz içeride yattık
Kimimiz dışarıdaydık…
Umudumuzu yitirmedik
Aslımıza sırt dönmedik…
Kan içtik
Kızılcık şerbeti dedik…
İncitildik
İncinmedik…
Yıldırıldık
Yılmadık…
Haklıydık
Güçlü kalmaya çalıştık…
Çünkü biz
Mustafa Kemal’in askerleriydik…

Buluşma zamanı gelmişti artık, Deniz Harp Okulu’muzla.

Denizde Türk Donanması, lumbarağzında sıcak karşılanmayla birlikte mezun olduğumuz sınıfla tabura geçtik, okul marşımızın dizeleriyle kucaklaştık.

Şahlan artık ey deniz şanlı dostlar geliyor/Ummanlara hükmeden Barbaroslar geliyor

Baş koymuşuz uğruna biz bu coşkun suların/Ruhumuza dalgasız ölçüler dar geliyor

Biz denizci gençleriz göğsümüz şeref dolu/Atatürk’ü izleyen yol Deniz Harp Okulu

Bando ve boru trampet takımının çaldığı marşlar eşliğinde geçiş yapan Alay Sancağı’mızı gurur dolu vakur bir şekilde selamladık.

Fizikleri değişmiş olsa da, taptaze ruhlarıyla kuvvet komutanının sınıf arkadaşlarının yürüyüşlerinde taşıdıkları sorumluluk ve yüzlerindeki gurur dolu ifade, yıllara meydan okur nitelikteydi.

En eski mezun subay ve okul komutanının konuşmaları sonrasında, Deniz Kuvvetleri Komutanı’nın;

  • Deniz hak, alaka ve menfaatlerimizin korunması ve kollanması
  • Kuvvetin gelişimi ve harbe hazırlık durumu
  • Envantere yeni giren harp silah ve araçları

dahil yaptığı konuşma çok dikkatlice dinlendi, biz emekli bahriyelilerce…

Mini dinleti ardından, yemekhanede masa başları da artık geleceğin komutanları, harbiyelilere bırakıldı.

Yemek duası sonrasında, gelenekselleşmiş mercimek çorbası, dalyan köfte, iç pilav ve samsa tatlısı ile geçmişe yönelik anılar bir kez daha tazelendi.

Kamuoyu tarafından uçak gemisi diye bilinen TCG Anadolu’ya yapılan ziyaret, gurur dolu günümüzün zirvesiydi.

“Protokolda yüzde 99 başarı, başarısızlıktır” sözüne nazire yapılırcasına en ince ayrıntısına kadar düşünülmüş ve saati saati, harfi harfine uygulanan bir program daha övgüye değer olacak şekilde gerçekleştirilmişti.

Zaman su gibi akmıştı.

Keyifli bir günün sonunda, yüzlerde hüzün ve bir o kadar da endişe…

Vapurlarda olamasak da, aklımızda yine bir Yahya Kemal Beyatlı şiiri “Sessiz Gemi”nin dizeleri.

Artık demir almak günü gelmişse zamandan/Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan…

Bir sonraki sene mi? Kim öle kim kala ama Atatürk Türkiye’sinin 100. yılında Deniz Harp Okulu’nun Heybeliada Yerleşkesi’nde…

Son sözse; Rotamızdan hiç ayrılmadık ki…

İsmet Hergünşen