Ortadoğu’nun olayları arasında Arap-İsrail savaşları yapısı, tekerrürü ve sürekliliği bakımından en ilginç olanlarıdır.
Mazisi aynı kökene mensup iki ulus arasındaki anlaşmazlıklar, 1948-1973 yılları arasındaki dört savaşın nedenidir.
Her savaşın farklı hikayesi vardır.
İsrail’i yönetenler demir yumruk politikasıyla, toplu cezalarla, sokağa çıkma yasaklarıyla ve siyast kurumlarının üzerinde kurduğu baskıdan dolayı Filistin direnişinin sona erdiğine inanmıştır.
Ele geçirdiği topraklardaki anlık müdahaleleri, zamanla irili ufaklı direnişlerin gelişmesine ve büyük kitlelerin katılımına zemin hazırladı.
İntifada hareketleri, İsrail’in Filistin topraklarında başlayan işgaline karşı en net duruştur.
Olaylarla ilgili kontrolü az olan Filistin Yönetimi ayaklanmaların zamanla kötüleşeceğini beklemiyordu.
Tabandan gelen ve kendilerinin bir girişimi olmayan ayaklanmalar, Filistinlilerin pozitif olarak gördükleri bazı sonuçlar doğurdu.
Uluslararası alanda farkındalık yaratılmış, İsrail Filistin sorununun sadece Arap-İsrail sorunu olmadığı ilk kez dünyaya gösterilmişti.
İntifada ne askeri bir savaş ne de gerilla savaşıydı, sadece ve sadece varlık mücadelesiydi.
Filistin Milli Konseyi ’de tarihi İsrail’in meşruiyetini tanıma kararıyla ilgili çoğunluğun oyunu aldı.
Birleşmiş Milletler çözüm önergelerini tanıdı ve iki devletli çözümü desteklediğini belirtti.
Hedefleri aynı olsa da ideolojik ve teknik açıdan farklılıkları olan bu mücadelede Filistin Yönetiminin tavizkar politikası ile Hamas’ın şiddet içeren politikalarının örtüşmediği geçtiğimiz günlerde bir kez daha ortaya çıktı.
İsrail’in son yıllarda Gazze şeridine yönelik sürdürdüğü askeri harekatlarına Hamas’ın askeri kanadı “Aksa Tufanı” ile sertçe operasyon başlatınca, İsrail de savaş haline geçti.
İyimser hava bir kez daha berhava edilmiş oldu.
İçinde bulunduğumuz bu yüzyılda da kan dökülmesinin ana nedeni politik mücadelelerin bir sonucudur.
Ukrayna Savaşı’nı endişeyle izleyen dünya kamuoyu, savaşın acı yüzüne bu kez de Ortadoğu’da tanıklık ediyor.
Halihazırda devam eden savaşlarla bağlantılı olarak ölü ve yaralı sayıları on binlerle ifade edilmektedir.
Sadece askeri hedefler değil aynı zamanda sivil hedefler ve insanlar da yok edilmektedir.
Kasten öldürmeler endişe vericidir.
Öldürmeler her geçen gün gelişi güzel olduğu gibi sivil ölümlerin askeri ölümleri geçtiğini ifade etmekte hiç zor olmasa gerek.
İnsan ruhunda derin yaralar açan orantısız saldırılarda bulunulmaktadır.
Hastane ve okullar ile yaşam alanları yakılıp yıkılıp tahrip edilmekte, bir milyona yakın insan genç yaşlı, kadın çocuk demeden yerlerinden sürülmektedir.
Gazze’de yaşananlara devletlerin cılız ses çıkarması da tam anlamıyla insanlık suçuna ortak olmaktır.
Görünen o dur ki; insanoğlu yirminci yüzyılın derinliklerinden ders alıp hiç ama hiç olgunlaşmamış.
ABD ve İngilizlerin bölgeye uçak gemileri göndermesi, İran’ın üçüncü güçlere cesaret verici açıklamaları çözümsüzlüğün ana merkezini oluşturmaktadır.
Birleşmiş Milletler ’den gelen açıklamalar ise çaresizliğin geldiği nokta açısından oldukça düşündürücüdür.
En dikkat çekici olanı ise Arap Ülkeleri ile İslam İş Birliği Teşkilatı ve Arap Birliği ya da Arap Ligi’nden gelen gönülsüz açıklamalar.
Filistin Yönetiminden “Hamas Filistin’i temsil etmiyor” açıklaması da kendi ulusunun yok sayılmasıdır.
Ama korkaklık ama yönetimde kalma diyelim, bu açıklamayı yapan Batı Şeria’daki yönetimin Gazze’ye ihanet ettiğini tarih zamanla yazacaktır.
Şu ana kadar tek olumlu gelişme; askeri ve siyasi açıdan koruma kalkanı oluşturan ABD Başkanı Joe Biden’in İsrail ziyaretinde Arap Ülkelerinden yüz bulamamış olmasıdır.
Türkiye, Orta Doğu’nun stratejik kilit bölgesindedir.
Güçsüz bir Türkiye, sadece Avrupa’yı değil dünyayı da tehlikeli bir girdabın içine çekebilir.
Avrupa’nın kendi güvenliği için yapması gereken Türkiye’nin daha güçlendirilmesi ve AB üyeliğine kabul etmesidir.
ABD’nin anlaması gerekense, Irak’a karşı tek yanlı sürdürdüğü askeri harekatın hedeflerini halen politik amaçlara döndürememiş olmasıdır.
Bölücü ve gerici terör örgütlerin Türkiye’nin güvenlik sınırları dışında tutulma zorunluluğu nedeniyle, Türk-ABD ilişki ve çıkarlarını aynı hedefle dengelemek de mümkün değildir.
Son sözse; Gazze’siz Filistinlilerin gelecekleri yoktur.
İsmet Hergünşen