Ya Türk askeri olmasaydı…

Küresel politikalar sonucu dünyadaki dengelerin bozulduğunu, emperyalist kültürün yeniden egemen kılındığını ve insanın yaşam hakkının ayaklar altına alındığını üzüntüyle izliyoruz.

Doğu Akdeniz’de de büyük bir düzensizlik mevcut.

Suriye sorunu, Gazze Savaşı, PKK/PYD/YPG terör örgütünü denizle buluşturma çabaları, vekalet savaşları ve enerji kaynakları uğruna verilen mücadele, bölgeyi rekabet alanına çevirmiş vaziyette.

Doğal kaynaklara ulaşım kolaylığı ve stratejik konumu, bölgenin merkezindeki Kıbrıs Adası’nın önemini daha da arttırdı.

Rum tarafında var olan İngiliz üslerinin yanı sıra, ABD ve Fransa’nın üs kurma girişimlerine ilaveten, şimdi de Yunanistan’ın Larnaka yakınlarında bulunan Tatlısu kıyılarına üs kurma arzusu.

Kıbrıs Türklerinin güvenliği için önemi yüksek değerde olan ada, Doğu Akdeniz’deki jeopolitik ve stratejik gelişmeler çerçevesinde, neyse ki Türkiye’yi yönetenlerin gündemine girmiş durumda.

307 yıl Türklerin, 82 yıl İngilizlerin egemenliğinde kalan ada, 1960 İttifak ve Garanti Antlaşmaları ile Türk ve Rumların ortak idaresine verilmişti.

ENOSİS emellerine engel olarak gören Yunanistan’ın, Kıbrıs Cumhuriyeti’ni EOKA lideri Nikos Sampson darbesiyle yıkması, Türkiye’nin antlaşmalardan doğan haklarını kullanmasıyla 20 Temmuz 1974’te Kıbrıs Türklerine özgürlük, Rumlara da barış getirdi.

Bu arada, Makarios’un 19 Temmuz 1974’te BM (Birleşmiş Milletler)’de yaptığı konuşmada, “Yunanistan’ın Kıbrıs’ta işgalci olduğu” ifadesini hatırlamamız gerekir.

Ada’nın geleceğine yönelik yıllarca sürdürülen çabalar, Yunan ve Rum ikilisinin olumsuz tavırları nedeniyle her defasında bertaraf edilmiştir.

Çözümsüzlüğün ana nedeni, Yunanistan’ın Kıbrıs’ı AB (Avrupa Birliği) üyesi yaparak, sorunu kendi lehine çözme isteğiydi.

Bugün üç garantör ülkeden ne İngiltere ne de Türkiye, bir AB üyesi olmadığına göre, AB kendi konumuna çekilmelidir.

Türkiye’nin; Kıbrıs’ın Yunanistan’a fiilen ikramı olacak bir AB üyelik şantajına boyun eğmeyeceğini de tüm dünya bilmelidir.

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) niçin tanınmaz? Anlaşılır değil.

ENOSİS/EOKA zihniyetinden vazgeçmeyen Yunan ve Rum tarafını anladık da ya diğerleri.

Sahi; Azerbaycan, Bangladeş, Gürcistan, Pakistan, Türki Devletler, Katar, Kosova, Bosna Hersek, Makedonya, Güney Kore, Mağrip ülkeleri ile hatta Ukrayna, Rusya Federasyonu, Çin ve daha niceleri neden gerekli iradeyi göstermez? Bu korku ve teslimiyet niçin ve kime?

Hele ki; II. Abdülhamit’in hatalı politikaları neticesinde Kıbrıs’ın bırakıldığı İngiltere’nin süreci yönetmedeki yancı ve akıllara zarar tutumu.

Eski Dışişleri Bakanı Jack Straw başta olmak üzere bazı aklı selim politikacılarının açıklamalarını dikkate almayan İngiltere’yi korkutan; Rum tarafındaki üslerinin geleceği mi, Birleşik Krallık ya da Milletler Topluluğu’nun dağılacak endişesi mi, Kraliyet ailesinin soyu sopu mu?

Görmemektedirler;

  • Garantörlük Antlaşmalarını
  • Annan Planı’nı
  • Crans Montana Görüşmelerini
  • Ve de yarım asra yakın bir süredir barış içinde yaşama gayreti gösteren ¨haksız, adaletsiz ve yalnızlığa mahkûm edilmiş¨ Kıbrıs Türklerini.

Anlamamaktadırlar: 1974 Kıbrıs Barış Harekatı’nı…

Yarım asra dayanan bir barış iklimi yaratılmışsa, mimarı o günden bugüne Ada da görev icra eden Türk Silahlı Kuvvetleri’nin varlığı ve bu kuvvetin dirayetidir.

Rumların asker gücünü ve silahlanmasını savunma maksadı dışına taşıması sürerken, KKTC güvenliğinin teminatı asker sayısında azaltılmasını istemek ve çanak tutmak, Filistinlilerin ölümüne giden benzeri yolun taşlarını döşemektir.

Barış Harekatı’nın 50.yılını kutlayan KKTC Türkleri, davalarına her zamankinden daha fazla sahip çıkmalıdır.

Hedeflenen, Atatürk Türkiye’si olmalıdır.

Hedeflenen, ¨Hayatta hiçbir zaman yalpalamayacaksın, düşüncelerinde bir ileri bir geri adım atmayacaksın, her dönemin adamı değil, her dönemde adam olacaksın¨ diyen ¨TOROS¨ kod adlı KKTC’nin kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş olmalıdır.

Son sözse; ¨Kıbrıs bize atalarımızdan emanet, Türk askeri de KKTC’nin koruyucu ve vazgeçilmez öğesidir. ¨

İsmet Hergünşen