Mahmud Abbas’tan U dönüşü 

İnsanlığın en büyük acıları olan etnik, din ve mezhep ayrılıkları, bu yüzyılda da kanlı savaşların ana nedeni olmaya devam etmektedir.
Çoluk çocuk, kadın erkek, yaşlı genç demeden girişilen eylemler utanç vericidir.

Aynı kökenden olmalarına rağmen Arap-İsrail Savaşları yapısı, tekerrürü ve sürekliliği bakımından en ilginç olanıdır.

Jeopolitik yönden dünyanın önde gelen bölgesi olan Orta Doğu’da cereyan eden olaylara tarih, güvenlik, insani ve iç politik gibi nedenlerle, Türkiye’nin kayıtsız kalması mümkün olmamaktadır.

Son örnek, Gazze’dir.

Hamas’ın öngörüsüz hamlesi, İsrail’in orantısız güç kullanımı ile birlikte tahrip edilen sadece Gazze değil aynı zamanda bir ulus yok edilme sürecine sokulmuştur.

Geçtiğimiz yılın Ekim ayından bu yana savaş ortamına taşınan gelişmeler, insanın vicdanında derin yaralar açmakta ve hisler uyandırmaktadır.

Arap ülkeleri dahil devlet ve kuruluşların cılız ses çıkarması bir yana ABD ve İngiltere’nin İsrail’e sınırsız desteği tam anlamıyla insanlık suçuna ortak olmaktır.

İran’ın da ilerleyen zamanlarda sürece dahil olabileceği düşüncesine kapılan ABD’nin, 20 Milyar Dolarlık nihai paketi yakın zamanda onaylaması, savaşın daha uzun yıllar sürebileceğini göstermektedir.

Hele ki; Uluslararası Adalet Divanı’nın işgal altındaki Filistin topraklarının parçalanmış ayrı bölgeler değil, tek bir bölgesel birim olduğunu ortaya koyan, İsrail’in Gazze, Doğu Kudüs ve Batı Şeria’da işgalci olduğu kararına rağmen.

Birleşmiş Milletler ’den gelen açıklamalar, Güvenlik Konseyi’nde yapılan oylamalar da, bir ulusun yok edilme sürecini iyice hızlandırmaktadır.

En ilginç gelişme, Batı Şeria yönetiminden gelen açıklamaydı.

HAMAS FİLİSTİN’İ TEMSİL ETMİYOR

Ama hezeyan içerisinde olma ama yönetimde kalma diyelim, bu açıklamayı yapan ya da yaptıran Mahmud Abbas’a TBMM’den tüm dünya ya hitap etme fırsatı verildi.

Filistin Davası’nın tarihi gelişimini içeren konuşma, oldukça etkili ve satır aralarında Gazze ve dolayısıyla Filistinlilere cesaret vericiydi.

Konuşmanın yapıldığı zamanın, halihazırda Doha’da ABD, Katar ve Mısır arasında sürdürülen ateşkes görüşmelerine denk getirilmesi, diplomasinin olumlu bir yüzü olarak görülmelidir.

Her daim ABD ve İsrail’in çizgisinde hareket etme eğiliminde olan Mahmud Abbas, belki de bu konuşma sonrasında tüm Filistinlilerin tek bir lideri olabilecektir.

Hedefleri aynı olsa da ideolojik ve teknik açıdan farklılıkları olan Batı Şeria Yönetimi ile Hamas’ın politikalarının örtüşmesi açısından da yeni bir şans yaratabilecektir.

TBMM’de grubu olan siyasi partilerin tamamına yakınının konuşmaya verdiği destek, Türkiye’nin mazlumun yanında yer aldığının sonu gelmeyen örneklerinden biridir.

Filistinlilere verilen cesaret verici son davranışın geçerliliği ve yerindeliği tartışılabilir. Tersine görüşler ileri sürülebilir. Ne yapılırsa yapılsın kabul ettirilemeyebilir, benimsetilemeyebilir.

Ancak hak ve özgürlükleri insan yaşamını geçerli ve değerli kılan demokrasi çağında dogmalarla değil insancıl düşünceyle harekete geçmek en yakışır, en yaraşır davranış modeli değil midir?

Türkiye’nin yaptığı ya da yapmaya çalıştığı da budur.

Son sözse; Geçmiş sonsuza dek ölümsüz kalamaz.

İsmet Hergünşen