Mamma li Turchi

Göçmenlerin varacakları son noktanın Avrupa olması nedeniyle, Avrupalı Devletler ya AB aracılığıyla ya da ikili ilişkilerle, zoraki de olsa Türkiye ilişkilerini üst düzeyde sürdürme gayretindedir.

Papa’nın ölümü ve yeni Papa’nın seçildiği anı simgeleyen Sistine Şapeli’nde tütecek beyaz duman için gözlerin Vatikan’a çevrildiği bir dönemde, Türkiye-İtalya hükümetler arası 4. Zirve geçtiğimiz günlerde gerçekleşti.

¨Kazan kazan¨ ilkesiyle pazarlanan, ancak sonuçları itibariyle çok da olumlu olmayan dış politikanın İtalya ayağında, maksat hasıl oldu mu, bir bakalım.

Üç imparatorluktan biri olan Doğu Roma’nın başkenti İstanbul iken, görüşmelerin yapıldığı Roma, Batı Roma’nın başkentiydi.

Sanatsal ve bilimsel gelişmenin ilk adreslerinden biri olan Roma’da, İtalyan Rönesansı ısrarla sürdürülürken; İstanbul’u yönetenlerin ise iki kent arasındaki dağlar kadar farkı gördüklerinde iç geçirmeleri gerekir.

Beton yığınına dönmüş ve çarpık kentleşmenin nadir örneklerinden biri haline gelen İstanbul’daki devasa rant ve inşaat içeren ¨Kanal¨ projesinden vazgeçilmesinin ilk adımı, belki de Türk delegasyonunun Roma sokaklarını arşınlaması olabilir.

Türkiye Cumhurbaşkanı ile İtalya Başbakanı arasında sürdürülen görüşmelerde, sosyal işlerden kültür ve turizme, ticaretten teknolojiye, bilim, spor ve çalışma hayatına kadar 10’dan fazla anlaşma imzalandığı görüldü.

Liderlerin önünde poz verilen fotoğraflarda, ilgili bakanlarca önceden imzalanan dosyalar değiş tokuş edilirken, bu dosyaların içeriğinin gerçekten uygulanıp uygulanmayacağı her zaman merak konusu olmuştur.

Sonrasında ise cılız sorularla geçiştirilen, suya sabuna dokunmayan basın toplantıları…

Almanya’nın kadın eski Şansölyesi Angela Merkel, ¨Özgürlük¨ adlı anı kitabında, sığınmacılar konusunda dönemin Türkiye yöneticilerinden övgüyle söz etmeyi ihmal etmemişti.

İtalyan Başbakanı Giorgia Meloni de Türkiye’ye teşekkür ederken, ülkesini düzensiz göçten koruma açısından çok da mutluydu.

TBMM’de kabul edilen ¨Geri Kabul Antlaşması¨ ile Türkiye, ülkenin biyografik yapısına zarar pahasına, vasıflı göçmenleri AB ülkelerine gönderip, geri kalan ve özellikle de doğurgan olanları ülkede tutma becerisini sergilemişti.

Yine zirveye dönecek olursak, acaba aşağıdaki konular gündeme getirilebilseydi, aşırı sağcı İtalyan Başbakanı’nın basın önünde sevimli hali mümkün olabilir miydi?

  • İsrail öncülüğünde, AB ve ABD destekli Doğu Akdeniz Gaz Forumu’nda (EastMed Gas Forum/EMGF), Doğu Akdeniz’e kıyısı olmayan Yunanistan yer alırken, Türkiye neden dışlanmaktadır?
  • Türk Kıta Sahanlığı içinde İtalya merkezli petrol ve doğalgaz şirketi olan ENİ SPA’nın yeni krizlere yol açmaması bildirilmiş midir?
  • Suriye, Libya ve Gazze’ye gösterilen hassasiyet, KKTC’nin tanınmasında gösterilebilmiş midir?
  • Yunanistan’ın İyon ve Adriyatik denizlerinde uygulamaya koyduğu 12 deniz mili kararının Ege Denizi için geçerli olmayacağı ve asla uygulanamayacağı net bir şekilde ifade edilmiş midir?
  • Öğrenciler başta olmak üzere Türklere uygulanan vize sorunları dile getirilmiş midir?
  • Eurofighter savaş uçaklarının Türkiye’ye satışına sıcak bakmayan Almanya’nın tutumu konusunda değerlendirme alınmış mıdır?
  • Türkiye’nin AB’ye tam üye olamayacağı yönündeki genel kanıya rağmen, sadece askeri gücüyle AB’ye katılması İtalya tarafından gündeme getirilmiş midir?
  • İtalyan Başbakanı’na doğrudan, İslamofobi ve ¨Dünya beşten büyüktür¨ tezine bakışı sorulmuş mudur?
  1. Zirvenin beklenmedik bir sonuç doğurmadığı aşikardır.

Şu an için Türkiye ve İtalya için tek somut iş birliği, 2032 yılında ortak düzenlenecek Avrupa Futbol Şampiyonası görünmektedir.

Açılış nasıl olacak, finali nerede yapılacak? Henüz belli değil.

Bir de futbol krizi çıkmasında…

Son sözse; Futbol ve siyaset mi? Her ikisi de tribünlere oynanan bir oyundur.

Cem Gürdeniz