19 Mayıs 1919, Türk tarihindeki dönüm noktalarından biridir.
Mustafa Kemal’in bağımsızlık ateşini yaktığı Samsun’a ayak bastığı bu tarih, “Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı” olarak kutlanmaktadır.
Ulusal bayramlarda; Türk Deniz Kuvvetleri ve Türk Sahil Güvenlik Komutanlıklarına ait gemilerin liman ziyaretlerinde, halka açılması geleneksel bir hal almıştır.
Ziyaretçilere, Türk denizcilik tarihi ve Türk Donanması’nın faaliyetlerini içeren özet bilgiler aktarılır; kısa bir gemi turunun ardından, gemiyi anımsatacak mütevazi objelerle ziyaretçiler onurlandırılır ve uğurlanır.
Amaç; genç nesilde denizcilik bilincinin geliştirilmesi, denizciliğin tanıtılması, sevdirilmesi ve yaygınlaştırılması, donanmaya nitelikli personel kazandırılmasıdır.
Sekizinci komutanlığını yaptığım TCG Fatih (F-242) firkateyninin İstanbul limanı ziyaretinde bulunacağının Komodor tarafından bildirilmesi ve Gemi Komutanı tarafından davet edilmem, bu anlamlı güne daha da değer katmıştı.
Görevden ayrıldıktan sonra, anılarımda tazeliğini koruyan gözbebeğim TCG Fatih ile buluşma imkânı doğmuştu.
Deniz zordur; denize tutkun olmak, hele de denizci olmak daha da zordur. Ama bu öyle bir sevda, öyle bir tutkudur ki; vazgeçmek, uzak durmak mümkün değildir.
İşte bu ruhla, eşimle birlikte nezaket dolu davete icabet ettik.
Birinci Dünya Savaşı’ndan yenik çıkan Osmanlı Devleti’nin imzaladığı Mondros Mütarekesi neticesinde işgal gemilerinin ¨Geldikleri gibi gittikleri¨ Dolmabahçe önlerinde, büyüleyici görünümüyle demir yerinde duruyordu.
Düşüncesinde sadece vatan, millet ve bayrak sevgisi olan; ilim ve fen temelinde eğitilmiş personeliyle donatılan, direk başındaki kutsal kitabımızın koruyuculuğunda, üstün savaş gücüne sahip bu platforma seneler sonra ayak basacak olmanın gururunu yaşıyordum.
Gemi Komutanlığı’nı aldığım ilk seyir, bu göreve benzer şekilde ¨Denizcilik ve Kabotaj Bayramı¨ kutlamaları olmuştu.
Günümüzde kabotaj hakkı basit bir yasa ilanı gibi görünse de, o dönemin koşulları dikkate alındığında bu hakkın nasıl büyük zorluklarla elde edildiği açıkça görülecektir.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ¨Denizci Millet, Denizci Ülke¨ vizyonun ilk uygulaması olan “Kabotaj Kanunu”, 1936 yılında imzalanan “Montrö Boğazlar Sözleşmesi”nin temel yapı taşlarından biridir. Günümüzde de “Mavi Vatan” doktrinin esin kaynağı olmuştur.
Her cuma yapılan Komutan Denetlemeleri’ne atıfta bulunarak, hoş görüsüne sığındığım Gemi Komutanı ile birlikte gemiyi dolaşma şansımız da oldu.
Kurumsal hafıza muhafaza edilse de, ufak tefek değişiklikler göze çarpmıyor değildi? Dile kolay, üzerinden tam çeyrek asır geçmişti.
Protokolde yüzde 99 başarının, başarısızlık olarak algılandığı Bahriye’de, en ince ayrıntısına kadar düşünülmüş ağırlamanın, geçmişten farkı yoktu.
Personelde sadece sima değişmişti. Görüşme fırsatı bulduklarım subay, astsubay, uzman erbaş ve erlerin moral, motivasyon ve disiplini her türlü övgüyü hak ediyordu. Gelecek umut doluydu.
Zaman su gibi akmıştı.
Keyifli bir günün sonunda veda ederken, aklımda Yahya Kemal Beyatlı’nın ¨Sessiz Gemi¨ şiirinin şu dizeleri vardı.
“Artık demir almak günü gelmişse zamandan / Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan…”
Yüzüme yansıyan gurur ve hüznü hissederek sevdiğimden ayrılırken, bembeyaz kıyafetleri içinde çakı gibi duran başta Gemi Komutanı ve nöbetçi heyeti gözden kaybolana kadar el sallamaya devam ettik.
Bahriye’nin ahde vefa kültürünü sürdürme gayreti hem şahsım hem de Türk Deniz Kuvvetleri adına sonsuz bir mutluluk kaynağı oldu.
Bizlere anılarımızı yad etme fırsatı tanıyan Komodor, Gemi Komutanı başta olmak üzere tüm TCG Fatih personeli sağ olsunlar, var olsunlar.
Emin ellerde olduğuna inandığım TCG Fatih, Türkiye Cumhuriyeti’nde yaşadığın sürece pruvan neta ve denizlerin sakin olsun.
Son sözse; Mavi Vatan söylem değil, eylem gerektirir.
İsmet Hergünşen