Eurofighter Typhoon da uçamadı

Günümüzde en önemli sorun, barış ve istikrarı korumaktır.

Türkiye; bölge ve dünya barışını desteklemek amacıyla, ortak savunma sistemlerinde aktif bir şekilde rol almakta, dünyanın çeşitli coğrafyalarında ise insani yardımlarını olanca gücüyle sürdürmektedir.

Gerek ülke bütünlüğünün korunması, gerekse dünya barışına katkı sağlanması açısından, 21. yüzyılın ihtiyaçlarını karşılamaya hazır, üstün teknolojiyle donatılmış bir silahlı kuvvetlere sahip olmanın önemine inanmaktadır.

Türkiye’nin süratle gelişen savunma sanayi imkân ve kabiliyetleri doğrultusunda, dost ve müttefik ülkelerle karşılıklılık ilkesine dayalı iş birliğine yönelmesi hayatın doğal akışına uygundur.

Ancak tüm iyi niyetli çabalarına rağmen, aynı pakt içinde bulunduğu ülkelerden yeterli desteği alamamakta ve gerekli ilgiyi görememektedir.

Siyaseten yapılan açıklamaların karşılığını bulmadığı da bir gerçektir.

Son yıllarda Türk-Batı Dünyası ilişkilerinde, adı ambargo olmasa da, yaptırımlar ve oyalamalarda dikkat çekici bir artış yaşanmaktadır.

ABD’den F-35 programıyla ilgili gelen son açıklamalarda yine S-400 sistemine atıfta bulunulması, konunun çözümünün oldukça zor olduğunu göstermektedir.

Türkiye’yi S-400’lerin alımına iten asıl neden, sözde müttefik ülkelerin iki yüzlü tutumudur.

Tüm taraflar çok iyi biliyor ki; Patriot Hava Savunma Sistemini vermeyen, SAMP/T Hava Savunma Sisteminin ortak üretim anlaşmasına kabul etmeyen, Suriye ve Irak’tan olası bir füze saldırısına karşılık sınırlarımıza konuşlandırdıkları Patriotları zamansız geri çeken yine ABD ve yine NATO müttefiklerimizdir. 

NATO Genel Sekreterlerinin konuya ilişkin etkisizliği de dikkat çekicidir.

Ayrıca, Avrasyacılık ekseninden rol kapma düşüncesiyle S-400’leri temin ettiği ve NATO’ya tehdit oluşturabileceğini içeren görüşler, Batı’nın faturayı Türkiye’ye ödetme gayretinden ibarettir.

F-16’ların modernizasyonuna dönüş yapan Türkiye için her ne kadar onay mektubu imzalansa da, sürecin ilerlemesindeki yavaşlık kuşku yaratmaktadır.

Adı konulmamış karşı bloklarda yer alan ülkelere dahi silah satışına onay ve hız veren ABD’nin, konu Türkiye olunca takındığı tavrı yalnızca lobilere bağlamak, işin kolaycılığına kaçmak olur.

Yeniden başa geçen Trump yönetimi hem Temsilciler Meclisi hem de Senato’dan oluşan Kongre’de gerekli çoğunluğu sağlamışken, henüz bir adım atılmaması tuhaftır ve akıllara başka sorular getirmektedir.

F-35’ler olmadı, F-16’lara yönelimdi.

Eurofighter Typhoon’lar da gündeme gelmesine rağmen, henüz söylemden öteye geçilememiştir.

Konsorsiyumun üyelerinden İngiltere, İtalya ve İspanya satışa olumlu yaklaşırken, Almanya bu konuda engelleyici bir tutum sergilemektedir.

Seçimi kaybeden hükümet oyaladı, geçici hükümet onay vermedi, yeni hükümetin tavrı ise tam bir muamma.

Kısacası, cambazlar bir iken iki oldu, üçte olur, hatta daha fazlası da çıkar.

Neticelenemeyen silah tedarikleri yanı sıra, Kıbrıs’ın tanınması, Doğu Akdeniz’deki enerji kaynaklarının araştırılması, Ege’deki hak ve menfaatlerimizin korunması, vize muafiyeti gibi pek çok sorun çözüm beklerken; İstanbul Görüşmeleri ’ne ev sahipliği yapmayı başarı saymak, yetersizliktir.

Sonuç olarak; ulusal varlığını sadece tavizkar bir ittifak anlayışıyla şekillendirmeye çalışan Türkiye, bunun sancılarını çok acı bir biçimde yaşamaktadır.

Yanlış politikalar, hatalı kararlara kurban edildiği sürece daha da vahim sonuçlarla karşılaşılması kaçınılmazdır.

Son sözse; “Siyaset aldatıcı, gerçekler yüz kızartıcıdır.”

Nice bayramlara ¨Hergünşen Kalınız. ¨

İsmet Hergünşen