Trump’ın donanma ve füzeler sorunu 

Amerikan deniz gücü, Soğuk Savaş sonrası zafer sarhoşluğu, stratejik tembellik ve yanlış tehdit algısıyla hızla küçüldü. 1989’da 580 muharip ve yardımcı sınıf savaş gemisi olan ABD Donanması, rakipsiz kalınca kademeli bir şekilde küçüldü. Bugün toplamda 292 muharip ve yardımcı sınıf savaş gemisine sahipler. İkinci Dünya Savaşı bittiğinde 6000 gemiye sahip olan ABD’nin soğuk savaş başlangıcında gemi sayısı 1842 idi. Soğuk Savaşta bu kadar büyük bir donanmaya sahip olmasının temel nedeni Pax Americana ve dolar hakimiyetini dünyaya dayatma ihtiyacı içindi. Bu hedefi başarınca ve Sovyetler yenilip denizde rakipsiz kalınca Fukuyama’nın tarihin sonu tezi ile izah edilebilecek acelecilikle ‘’artık dolardan ve Amerikan tipi neoliberalizmden geri dönüş imkansızdır, değerlendirmesi ile askeri dayatmanın donanma bacağını küçültmeye karar verdiler. Amerikan istihbaratı her zamanki gibi yanlış değerlendirme ile Çin deniz gücünün 30 yıl içinde kendilerine rakip olabileceğini değerlendiremedi. 11 Eylül 2001 sonrası bütçe öncelikleri Terörle Küresel Savaş’a (GWOT) kayınca, donanma ihmal edildi. ABD bu süreçte büyük zaman ve kaynak kaybederken Çin bu zaman diliminde arayı çok açtı. Çin ve Rusya bu dönemde yani 2001-20017 arasında kabaca 16 yılı, denizden gelecek güçleri engelleyecek silah sistemlerine ve donanma unsurlarına aktardılar. ABD başını kuma gömerken Çin teknolojiye yatırım yaptı. 2017 yılında ABD ilk kez (GWOT) döneminin kapandığını ve Büyük Güçler Rekabeti (Great Powers Competition) döneminin başladığını ilan etti. 2019 yılında ABD Genelkurmay Başkanı Dunford Kongre’de bir konuşmasında şöyle söylemişti: ‘’2002 yılından sonra terörle savaşa 2 trilyonu Afganistan olmak üzere 6,4 trilyon USD harcadık…17 yıllık sürekli savaş, bütçemizi eritmekle kalmadı aynı zamanda rekabet avantajımızı eritti.’’ Diğer yandan Obama dönemindeki (2008-2016) büyük bütçe kesintileri de küçülmeyi hızlandırdı. 2020 sonrası Kongre yeni gemi inşa projelerine kaynak aktarıp yılda 10-15 yeni gemi inşasını onaylasa da endüstri bunun ancak yarısını üretebiliyor. Çin, ABD’nin 7 yılda ürettiğini 1 yılda yapabiliyor. Tersane altyapısı eski; bazı gemiler yıllarca onarım bekliyor. Planlı bakım kapasitesi yetersiz. Tomahawk, SM2/3, Patriot PAC, HIMARS, Javelin, Stinger gibi mühimmatların yenilenmesi yıllar alıyor; tedarik zinciri kırılgan. Çin ve Rusya’nın hipersonik füze ve insansız sistemleri karşısında savunmasız. 1920 tarihli Jones Act nedeniyle kabotaj ve gemi inşa geriledi; savaş halinde uzak bölgelerin lojistiği riskli. Kısacası ABD’nin deniz gücü, artan küresel rekabet ve çok cepheli krizler (Ukrayna, İran, Kızıldeniz, Tayvan) karşısında yetersiz kalıyor. Son 2 yıldır dünyanın en kritik düğüm noktalarından bisi olan Kızıl Denizile Arap denizini birbirine bağlayan Bab El Mendeb Boğazının Yemenli Husiler tarafından fiilen kontrol edilmesini dahi önleyemiyorlar. Ayrıca 2024 yılından itibaren Arktik Okyanusunda Rusya tarafından kontrol edilen Kuzey Deniz Rotasının yıl boyunca deniz ticaret trafiğine açılması ABD deniz üstünlüğüne büyük bir darbe olarak gerçekleşti. Bu kapsamda Çin’in denize çıkan kıta devleti olarak yükselişi ve Rusya ile iş birliği, Mahan’ın öngördüğü şekilde ABD’yi Pasifik’te stratejik bir sınavla karşı karşıya bırakıyor. Bu durum ABD’nin küresel liderliğinin gerilemesinin en somut göstergelerinden başat olanı. ABD, aynı anda hem Çin’i hem Rusya’yı denizden çevreleyecek güce sahip değil. Kenar kuşak stratejisi pratikte çökmüş durumda.

OBAMA İLE BAŞLAYAN GERİLEME

1945 sonrası oluşan deniz üstünlüğü özellikle Obama döneminde donanmanın küçülmesiyle gerilemeye başladı. Washington Consensus çerçevesinde küresel ticaretin %89’u denizlerden geçerken ABD donanması, enerji akışını ve kritik deniz yollarını kontrol ederek tek kutuplu düzeni sürdürdü. Ancak bu “jeopolitik mafya düzeni” olarak tanımlanabilecek bir baskı sistemiydi. ABD 2001 sonrası giriştiği neocon savaşlar yüzünden ciddi borç stoku ile karşılaştı. Obama dönemi bu yükü hafifletmek için ciddi bütçe kesintileri yaptı. 2013 baharında 14 Trilyon dolar kamu borcuna (bugün 37 trilyon dolar) saplanan Amerikan ekonomisi, savunma bütçesine üst üste iki darbe vurdu. Cumhuriyetçilerin büyük muhalefetine rağmen 10 yıllık savunma bütçesinden 472 milyar dolar kesinti (defense cut) ve üstüne üstlük bu kesintiden kısa süre sonra on yıllık savunma bütçesinden ilave 472 milyar dolara el koymaya (sequestration) karar verildi. ABD’nin okyanus jandarmalığı rolünün küresel ticarete sağladığı istikrarın artık sarsıldığı, mevcut 296 savaş gemisinin Rusya ve Çin karşısında yetersiz kaldığı her ortamda belirtiliyor. ABD, terörle mücadeleye harcadığı trilyonlarca dolar yüzünden 20 yıl kaybetti, donanma ve gemi sayısında Çin’in gerisine düştü. ABD’de oynanan Asya-Pasifik merkezli harp oyunlarında ABD sürekli kaybediyor; Çin, yapay zekâ, hipersonik füzeler, uzay teknolojileri ve balistik füze kapasitesiyle üstünlük kuruyor. Bu çerçevede askeri güçlerin savaş zamanı başarılarının en iyi ölçüsü barış zamanında yapılan harp oyunlarıdır. ABD ve Çin arasında gelecekte yaşanacak askeri bir çatışmanın simülasyonu için bugüne kadar yapılan tüm çalışmalar, ABD’nin ciddi bir zafiyet içerisinde olduğunu ortaya çıkarıyor. Eski senatör McCain’in danışmanı C. Brose, ABD/Harvard Üniversitesi, Kennedy School, Belfer Center uzmanları Graham Allison ve Jonah Unterman tarafından 16 Aralık 2021’de yazılan ‘’21. Yüzyılın Büyük Askeri Rekabeti’’ başlıklı raporda şöyle söylemişti: ’Geçtiğimiz on yıl içinde Çin’e karşı uyguladığımız harp oyunlarında Amerika mükemmel bir sonuç elde etti.  Her defasında kaybettik… Eski savunma planlama uzmanı David Ochmanek çok daha kaba bir dil kullanmış ve şöyle demişti: ‘Her defasında kıçımızın üstüne oturduk. Geçmiş Savunma Bakan Müsteşarı Work de aynı şekilde bir açıklamada bulunmuş: ‘Ne zaman bir tatbikat yapsak, kırmızı taraf (Çin) bizim daha baştan komuta ve kontrol sistemlerimizi yok ediyor ve biz de harp oyununu bırakıyorduk. Hep söylediğimiz şuydu: ‘Hadi yeniden başlayalım. Diğer yandan kırmızı tarafa da bu kadar da kötü olmayın’ diyorduk.  David Ochmanek savaşın beş ayrı ortamında da çatışmaların başından itibaren çok sayıda asker, silah ve malzeme kaybettikleri söyleyerek şöyle devam ediyor: ‘’Okinawa ve Guam üslerimiz ile satıhtaki gemilerimiz ve uçaklarımız başından itibaren hassas mühimmatla imha ediliyor; benzer şekilde başlangıçtan itibaren Amerikan savaş gücünü yönetecek komuta ve kontrol sistemleri siber ataklarla kör ediliyor, dolayısı ile cephedeki Amerikan kuvvetleri kör sağır ve dilsiz kalıyordu.’’ C. Brose şöyle diyor: ‘’Tayvan üzerinde bir savaş günler ve hatta saatler içerisinde kaybedilebilir ve böyle bir savaşı planlamak ve savaş konuşlanmasını gerçekleştirmek Pasifik’teki mesafeler göz önüne alındığında Amerika için haftalar ve hatta aylar sürer.’’

GERİLEYEN İNŞA, ONARIM VE BAKIM

ABD, 1981’de gemi inşa sübvansiyonlarını kaldırıp 1989 sonrası 350 bakım-onarım tesisini kapatınca hem yeni gemi inşa kapasitesi hem de savaşta hasar gören gemileri hızla onarma yeteneği büyük darbe aldı. Üslerde ve donanmaya bağlı onarım tesislerindeki malzeme ve alt yapının durumu bugün için iç açıcı değil. Amerikan donanmasının 4 askeri tersanesinin iskeleleri, kuru havuzları, vinçleri ve makine atölyelerinin çoğu ya kötü durumda ya da kullanım ömürleri geçmiş durumda; bunları modernize etmek için muhtemelen 30 yıl ve 25 milyar dolar kaynağa ihtiyaç duyulacağı açık kaynaklarda yer alıyor. Bu durum normal planlı bakım ve overhol zamanı gelen gemilerin büyük gecikmeler ile donanmaya dönmelerine neden oluyor. İkinci Dünya Savaşında ağır torpido yarası almış bir muhrip 9 ayda onarılabiliyorken, 2017 yılında Pasifik’te ticaret gemileri ile çarpışan Arleigh Burke sınıfı iki muhribin onarımı 2,5 yıl sürdü. Amerikan Sayıştay Raporlarına (GAO) göre donanmanın bakım ve onarım tersaneleri, 2040 yılına kadar uçak gemileri ve denizaltılar üzerinde planlanan bakım süreçlerinin üçte birini gerçekleştiremeyecek. Senato Silahlı Hizmetler Komitesi başkanı Rhode Island demokrat parti senatörü Jack Reed‘in 2023 sonbaharda ABD Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Franchetti‘ye sorduğu soru her şeyi açıklıyor: “Siz henüz bu küçülmüş filoyu muhafaza edemezken, Donanma gelecekte nasıl daha büyük bir filoyu muhafaza edebilecek? bugün 300’den fazla gemi var mı?” Diğer yandan yüksek işçilik maliyetleri, iş gücü eksikliği ve azalan tersane sayısı bu durumu ağırlaştırdı. Günümüzde, ABD Donanma Bakanlığı onaylı toplam 54 tersane ve onarım tesisi var. Büyük tonajlı savaş gemisi üretebilecek sadece 9 tersane mevcut. Özel tersanelerde 150.000, kamu tersanelerinde 38.000 gemi inşa/onarım işçisi çalışıyor; bu sayı ülke ihtiyacının çok altında. Amerikan gençliği tersane işçilik mesleklerine ilgi göstermediğinden ara eleman açığı kronikleşmiş durumda. 2016’dan beri Guam’da savaş gemilerini havuza alma imkânı yok. Bu durum, ABD Donanması’nın Batı Pasifik’teki hızlı bakım/onarım kabiliyetini ciddi şekilde azaltıyor. Özellikle savaş zamanı yaralanan veya arıza yapan gemilerin cepheye dönüş süresi uzuyor. Diğer yandan ABD’nin mevcut kapasitesi, büyük bir deniz savaşında hasar gören gemileri ana vatana hızla geri döndürmeye yetmeyecek. Hasımlar, ABD’nin uzun süreli savaşa dayanamayacağına inanırsa daha saldırgan davranabilir ve stratejik üstünlük kısa sürede el değiştirebilir. 5 Ağustos 2025 tarihinde Wall Street Journal gazetesinde Alistair Macdonald, ‘ABD Donanma Gemileri Tersanelerde Çürüyor’’ başlıklı bir araştırma yazısını kaleme aldı. Yazının kaleme alınmasının temel nedeni Los Angeles sınıfı bir nükleer saldırı denizaltısı olan HMS Helena-SSN 725’te bir denizcinin elektrik çarpması sonucu ölmesiydi. 2017 yılında Virginia/Newport News’de bulunan Huntington Ingalls Industries – HII Tersanesinde 20 milyon dolarlık bir sözleşme ile 6 aylık kısa süreli bakıma giren denizaltının işlemleri ancak 5 yılda bitirildi. Gemi 2022 yılında Küba’da bulunan Amerikan üssü Guantanamo’ya eğitime gitti ve daha sonra Norfolk’a döndü. Ancak tersane gemide birçok işi açık bırakmıştı. 22 Mayıs 2025’te Timothy Sanders isimli sonar teknisyeni açık kablolardan birine temas ederek elektrik çarpması sonucu öldü. Bunun üzerine adli soruşturma süreci başlayınca gemi limanda kaldı ve 25 Temmuz 2025 tarihinde yaş haddinden hizmet dışına çıkarıldı.  Gemi hizmet dışına çıktığında 38 yaşındaydı. Normalde nükleer reaktörün emniyetli ömrünün 33 yıl olduğu göz önüne alınırsa denizaltının 5 yıl fazla hizmet ettiği ortaya çıkıyor ancak bu süre hizmette değil tersanede geçmişti. O zaman doğal ömrünün bittiği 30’uncu yılda gemi neden bakıma alındı. Sorulacak pek çok konu var. Wall Street Journal yazarı şöyle devem ediyor: ‘’USS Helena, Son yıllarda, gemi rıhtımda denizde olduğundan daha fazla zaman geçirdi…Sanders’ın ölümü, ABD tersanelerinde nelerin yanlış gidebileceğinin aşırı bir örneği olsa da gemi inşa ve onarım endüstrileri uzun süredir deneyimli personel eksikliğinin hatalara ve gecikmelere yol açtığından şikâyet ediyor. Sınırlı kuru havuz kapasitesi ve eskiyen donanım da zorluklar arasında…Sorunlar, Soğuk Savaş döneminden sonra kamu tersanelerine yatırım eksikliğini ve Amerikan denizcilik endüstrisinde daha geniş bir düşüşü yansıtıyor…Donanma uzmanları, onarım tersanelerinde gecikmiş veya standartların altında çalışmanın, Asya’daki olası bir savaş sırasında gemileri ve denizaltıları hareketsiz tutacağından endişe duyuyorlar…Donanma yetkilileri, su üstü savaş gemilerinin bakımlarının üçte ikisinin son yıllarda aylar ve hatta yıllar süren gecikmeler maruz  kaldığını harbe ve hazırlık hedefini tutturmak için iyileştirmenin gerekli olduğunu söylediler.’’  USS Helena gemide ölüm nedeniyle Wall Street Journal gibi ünlü bir gazeteye haber konusu olduğu için dikkat çekti. Halbuki ABD’de halen uzun süredir tersanede onarımlarının tamamlanmasını bekleyen diğer denizaltılar da var. Örneğin 2021’de Japonya açıklarında bir denizaltı ile çarpışma sonucu hasar alan USS Connecticut Los Angeles sınıfı saldırı denizaltısı ancak 2026 yılında donanmaya geri dönecek. Aynı sınıftan USS Boise de 2017 yılından bu yana onarımda ve çıkışı 2029 yılında gerçekleşecek. 

AZALAN HAVA SAVUNMA FÜZE STOKLARI

 

Wall Street Journal’ın 24 Temmuz 2025 tarihinde ‘’İsrail’in 12 Günlük Savaşı Amerika’nın Füze Stoklarında Ciddi Uçurumu Ortaya Çıkardı’’ başlıklı bir haber/analiz yayınladı. Bu analize göre halen Amerikan Silahlı kuvvetlerinin elinde bulunan en yetenekli hava savunma sistemi olan THAAD füzelerinin yüzde 25’i, 12 gün içinde kullanılmış. ABD 7 THAAD bataryasına sahip. 2 adedi İsrail’de, ayrıca Güney Kore, Guam ve Suud Arabistan’da da 1 batarya var. Her bataryada 48 füze mevcut. Bu füzelerden ABD yılda sadece 100 adet üretebiliyor. İsrail için harcanan stokları yenilemek için 1.5–2 milyar dolar ve yıllar sürecek bir çaba gerektiği öngörülüyor. Diğer yandan 8 Temmuz 2025 tarihinde The Guardian gazetesinde ‘ABD, Pentagon’un askeri planları için gerekli olan tüm Patriot füze önleme araçlarının yalnızca %25’ine sahip’’ başlıklı bir haber analizde ABD’nin her sene azami 600 Patriot PAC 3 MSE füzesi üretebildiği vurgulanırken, Yemen ve İran füzelerine karşı bölgede Patriot’ların çoğunun kullanıldığı ve Pentagon’un elinde tüm stokların sadece %25’inin kaldığı belirtiliyor.  50 bin dolarlık İran dronlarına karşı 28 milyon dolarlık 4 adet PAC3 MSE füzeleriyle atış yaparak savunma yapmak ABD’ye çok pahalıya mal oluyor. ABD müttefik ve dostlarına toplamda 10 Patriot bataryası gönderse, her batarya 64 füzeyle birlikte gider ki bu da ABD’nin bir yılda ürettiği toplam füze adedi civarındadır. Diğer yandan donanmanın füze stokları da azalıyor. İran ve Yemen’e yönelik 2024 ve 2025 yıllarındaki saldırılarda harcanan gemilerden fırlatılan Tomahawk füze sayısı, Pentagon’un aynı dönemlerde talep ettiği ve Kongre’nin finanse ettiği miktarı çoktan aşmış durumda. Bu durum, özellikle Çin’le muhtemel bir çatışma senaryosunda (Tayvan Boğazı gibi) ABD stoklarının birkaç hafta içinde tükenebileceğini gösteriyor. Gemilerden fırlatılan SM-2/ 3/6 hava savunma füzeleri de İsrail ile İran arasında 2024 yılında Nisan ve Ekim aylarında yaşanan füze saldırıları ile Kızıldeniz’de Yemenli Husi kaynaklı füze saldırılarına karşı gemi koruma görevleri ve son olarak 2025 Haziran’ında yaşanan 12 günlük İran İsrail savaşında önemli ölçüde tüketildi. Bu sayı bazı kaynaklara göre 80 füze civarında. SM 3 füzeleri bloklarına göre 10 ile 30 milyon dolar arasında maliyete sahip. Amerikan silah doktrini yaklaşan bir füzeye en az 2 adet füze atılmasını gerekli kılıyor. Bu durumda İran’ın ya da Husilerin her füzesine veya SİHA’sına karşı ortalama 20-60 milyon dolar arasında bir önleme harcaması yapılıyor. Ancak asıl sorun bu füzelerin üretim hızı. ABD’de 2025 bütçesinde SM3 Blok IIA siparişi sadece 12 adet füze. 2025 Haziran’ında yaşanan 12 günlük savaş sonrası bu stokların artması için yeni siparişler verilmiş durumda. Üretim kapasitesini artırmak için tedbirler alınsa da istenen seviyede yıllık üretim mümkün değil.  Bu durum ABD’nin ve müttefiklerinin hava savunma yeteneklerinde ciddi stok baskısı yaratıyor. ABD ve İngiliz medyası özellikle İsrail’in İran karşısındaki 12 günlük savaşın son dört gününde İsrail’in hiç beklemediği derecede ciddi hasar aldığı ve ABD/İsrail ortak hava savunma sisteminin adeta çöküş gösterdiği dönem sonrası bu tip haberlere ağırlık veriyor. Medyanın bu yoğun propagandasının temel nedeni Kongre ve Trump Hükümetini uyarmak. 

DENİZ TİCARET FİLOSUNUN DURUMU

ABD, deniz gücünün en büyük bir diğer açığı da Amerikan deniz ticaret filosunun zayıflığıdır. Bu zayıflığın temel nedeni de 1920 yılında çıkarılan Jones Act isimli kanundur. Kanun sadece deniz ticaretine değil aynı zamanda gemi inşa faaliyetlerine de yön verir. Kanunun 27. Maddesi şöyledir: “ABD limanları arasında su yolu ile yapılacak tüm taşımalar ABD’de inşa edilmiş, ABD vatandaşları tarafından sahip olunan ve mürettebatları ABD vatandaşı veya ABD’de daimi ikametgah sahibi olan kişilerden müteşekkil gemiler tarafından yapılacaktır.” Bu son derece bağlayıcı ve tutucu kanun halen yürürlüktedir ve özü rekabetçi kapitalizme dayalı Amerikan sisteminde büyük tepki çekmektedir. Bugün ABD iç ticaretinde iç su yolları dahil suyun ve denizin payı %2 seviyesindedir.  1960 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nin okyanuslarda dolaşan yaklaşık 3000 gemiden oluşan bir ticaret filosu vardı, bugün, ABD’nin açık deniz kuru yük gemileri ve tankerlerinden oluşan ticaret filosunun tamamı yalnızca 190 gemidir. Gelecekte bu kanun kaldırılsa ve ticaret gemisi sayısı yeterli olsa da büyük bir savaşta deniz ulaştırmasının korunmasına yönelik suüstü savaş gemisi sayısı da çok yetersiz. Bırakalım Pasifik Okyanusunu, Atlantik okyanusunu yakıt ikmali yapmadan geçebilecek savaş gemisi sayısı kısıtlı. Diğerlerine tanker veya donanma destek gemisi tahsisi gerekiyor. Onların sayısı da yetersiz. Ticaret gemilerinin kendilerini savunacak su üstü veya hava savunma sistemleri yok.

SONUÇ

Hollywood’un da etkisi ile genelde dünyada önemli çoğunluk Amerikan denizi gücünün yenilmezliğine inanır. Bu inanışın temel nedeni Amerikan Donanmasının İkinci Dünya Savaşında Pasifik Cephesinde sergilediği olağanüstü güç oluşturma başarısı ile çok nitelikli komutanlar emrinde sağlanan zaferler ve fedakarlıklar olarak gösterilebilir.  Amerikan Donanması 1944 sonrası bir daha kendine rakip olacak gerçek büyüklük ve nitelikle bir donanma ile savaşmamıştır. ABD soğuk savaşta eski mirasının devamını yüksek ateş gücü ve sayısal üstünlüğü ile korudu. Gerek gemi sayısı gerekse deniz aşırı üslerin yeryüzündeki dağılımı Amerikan deniz gücüne 8 önemli düğüm noktasında deniz ticaret rotalarını kontrol etme, denizler üzerinden güç intikal ettirme ve caydırma yeteneği verdi. ABD, İngiliz İmparatorluğunun yaptığı gibi kendisinden daha güçlü bir deniz gücünün ortaya çıkmasına on yıllar boyunca izin vermiyordu. Ancak 21. Yüzyılda bu doktrin kökten değişti. ABD nükleer denizaltı ve uçak gemisi sayısı dışında Çin Donanmasının gerisinde kaldı. Ayrıca sadece Çin değil Yemenli Husiler gibi donanması dahi olmayan rakiplerin A2/AD (Erişimi Engelleme -Anti Access) ve (Alan Yasaklama -Area Denial) gayretlerini önleyemiyor. Uçak gemilerini Çin sularının adalar zinciri içinde (kabaca 2000 mil) kullanamıyor.  ABD’nin avantajlı olduğu tek alan denizaltı dünyası olsa da Çin ve Rusya bu alanda ABD’yi dengeleyecek olanaklara sahip. Kısacası 21. Yüzyılda dünya   artık çok kutuplu. ABD, NATO ve AB, Rusya ve Çin’i doğrudan denize çıkmaktan alıkoyacak güce sahip değil. Ancak dolaylı tutum stratejisi içinde vekalet savaşları, küçük çaplı savaşlar, ters bayrak operasyonları ve yeni kışkırtmalar yapmayı sürdürerek her iki gücün denizde sonuç alıcı hamlelerine engel olmaya çalışacaktır.  Türkiye de ABD/AB cephesinin deniz jeopolitiği perspektifinde bu gruba bir rakiptir. Bu cephe Yunanistan ve GKRY çıkarları haricinde Türkiye’nin lehinde bir deniz jeopolitik tabloya tahammül edemez. Bu blok Ankara’nın Mavi Vatan’dan vazgeçmesini, Kıbrıs’tan çekilmesini, Montrö rejiminin sulandırılmasını ve güneyinde Akdeniz’e çıkışı olan bir kukla devlet kurulması amaçlar. Söz konusu bloka Suriye’de rejim düşmesinden sonra İsrail de eklenmiştir. Kısacası Türkiye, ABD donanmasının ve füze bütünleme sisteminin içinde bulunduğu zafiyetlere rağmen çevrelenme ve Doğu Akdeniz ve Ege’den kıtaya itilme tehdidi ile karşı karşıyadır. ABD’nin askeri tehdidi donanma ve füze sorunları ile kısıtlı etkiye sahiptir. Bu tehdidin gerçekte içinin boş olduğunu görmemiz gerekir. Türkiye gerçeklerin farkına vararak kendi çıkarlarını koruyacak hamleler yaptığında Çin ve Rusya ile denge kurmakta zorlanan ABD, dolara müdahale dışında Türkiye’ye askeri sahada aktif müdahalede bulunamaz. Vekillerini de kullanamaz zira Türkiye ile savaşta vekiller kaybederlerse ABD onları kurtarmaya gelemez. Bunu Ukrayna’da gördük. İsrail’in 12 günlük İran savaşında düştüğü durumu da gördük. Yunan ve GKRY Türkiye ile savaşı zaten göze alamaz. Bu çerçevede Türkiye’nin ABD Deniz Gücünün zafiyetinin farkında olması ve kendi deniz stratejisini kararlılıkla uygulaması gerektiğini tekrar edelim. Doğu Akdeniz’de sismik ve sondaj faaliyetlerine başlamalıyız. Ege’de Yunan küstahlıklarına gerek Kardak kayalıkları gerekse diğer EGAYDAAK’lar civarında kayıtsız kalmamamız ve devlet uygulamalarına geçmemiz gerekir. KKTC’de deniz ve hava üslerimizin kurulma işlemleri hızlandırılmalı, KKTC’nin Deniz Kuvvetleri Komutanlığı kurması teşvik edilmelidir. 

(Donanmamızın ana üssü Gölcük/Kocaeli’nde çok büyük hasara ve can kaybına neden olan 17 Ağustos 1999 depreminin bugün 26. Yıldönümü. Büyük afette  kaybettiğimiz bahriyeliler, aile fertleri ve tüm vatandaşlarımıza Allahtan rahmet, akraba ve dostlarına başsağlığı diliyorum. O gece büyük fedakârlık göstererek donanmamızın ateş gücünü koruyan personele milletimiz adına takdir ve şükranlarımı sunuyorum.)

Cem Gürdeniz