Avrupa-Atlantik mi? Asya-Pasifik mi?
Tarihi günler yaşıyoruz. Yeni bir küresel düzen ortaya çıkıyor. Tatbikatlar, yığınaklanmalar, yüksek askeri hazırlık durumları, birlik kaydırmaları ve olağanüstü kirlilikte bilgi harbi devam ederken, Devlet Başkanlarının ziyaretleri, zirveler, toplantılar, basın açıklamaları yüksek derecede bir yoğunlukta yaşanıyor. Diğer taraftan Ukrayna krizinin siyasi, stratejik ve taktik yansımalarından çok daha fazlası çok derinde jeopolitik düzlemde yaşanıyor. Bu kriz ne şekilde sonuçlanırsa sonuçlansın nihayetinde yepyeni bir dünya düzeni ortaya çıkacak. Gerçekte Asya Pasifik havzaya dahil olan Avrasya Adasının Batı Avrupa yarımadası, bugün ABD kontrolündedir ve Avrasya’dan kopuktur. Ancak batı kıyıları Atlantik ile yıkanıyor olsa da fiziken Avrasya içindedir. Avrupa Atlantik yapının söz konusu Avrupa bacağının geleceği Ukrayna krizinden etkilenecektir. Türkiye dahil bu sürecin sonunda Avrupa ve Avrasya jeopolitiğinde pek çok ülke için artık zig zag rota seçenekleri azalacaktır. Bu yazımda bugüne nasıl gelindiğini realist jeopolitik perpspektifte irdeleyeceğim.
YARATICI KAOS
1946-1989 arasında yaşanan soğuk savaş Avrupa Atlantik blok galibiyeti ile sonuçlandı. Varşova Paktı ve SSCB dağıldı. Daha sonra ABD tarafından tek kutuplu dünya düzeni dayatılarak yeni kilometre taşları tarihin akışındaki yerlerini aldı. Süper güç statüsünden hiper güç konumuna geçtiğini ve tarihin sonunu getirdiğini iddia eden ABD küresel ve bölgesel düzlemlerde yanına vassalı Anglo Sakson devletler ile AB’yi de alarak kendine yeni Pazar ve kaynaklarla etki alanları bulmak için sadece gerilim, yıkım, kan ve göz yaşı getiren yaratıcı kaos gelişmelerini başlatmadı aynı zamanda Avrasya Adasında Rusya ve yükselen Çin’i çevreleme ve dengesizleştirmeyi amaçlayan yeni fay hatları ve kriz alanları oluşturdu. Örnekleri çoktur: 1991 Birinci Körfez savaşı ve aynı yıl iki Almanya’nın birleşmesi; 1994 Yugoslavya’nın parçalanması; NATO ve AB’nin doğuya genişlemesi; Yeltsin döneminde Rusya’da yaşanan çözülme ve Çeçen İç Savaşı; 11 Eylül 2001 Saldırıları sonrası Büyük Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesinin (BOP) Afganistan, Irak, Libya, Suriye ve Yemen’de sahnelenmesi; ABD’nin Afrika’da 2010 sonrası AFRICOM Komutanlığını kurması; 2012’de ABD’nin büyüyen Çin karşısında Pasifik Pivot doktrinine geçmesi; 2021’de QUAD ve AUKUS’u teşkil etmesi; Türkiye’de 2002 sonrası yaşananları takiben 15 Temmuz 2016 kanlı FETÖ darbe girişimi bu kilometre taşları arasında sayılabilir.
ASYA PASİFİK’İN DİRENİŞİ
Tek kutup dayatmalarına ilk tepki Avrasya’da 1993’te Rusya’dan Dışişleri Bakanı Kozyrev’in yakın çevre doktrini ile geldi. Bunu 1996’da Primakov doktrini takip etti. Uluslararası düzeyde ilk tepki 1996 yılında sonradan Şanghay İş birliği Örgütüne (ŞİÖ) dönüşecek Şanghay Beşlisinin kurulması oldu. 2007 yılında Putin’in Münih Güvenlik Konferansında tek kutuplu dünya düzenine meydan okuması (http://en.kremlin.ru/events/president/transcripts/24034?s=09) ve 2008 ekonomik krizinin yaşandığı dönemde 8 Ağustos’ta Güney Osetya’da Gürcistan’a askeri güçle doğrudan müdahalesi NATO genişlemesi sonrası Avrupa Atlantik ile Asya Pasifik arasında tetiklerin ilk kez çekildiği dönüm noktası oldu. 2010 yılında Çin’in üretimde ABD ekonomisini geçmesi ve 2012 yılından itibaren Doğu ve Güney Çin Denizleri ile Tayvan’da ABD ile aktif gerilim rotasına girmesi; 2013 yılında Avrasya’da jeopolitik ve jeoekonomik devrim yaratacak Kuşak ve Yol (BRI) girişimini başlatması; 2014 Mart’ında Rusya’nın Kırım’ı ilhak etmesi; Türkiye’de 15 Temmuz FETÖ Darbe girişiminin bastırılması, denizi ve Amerika Adasını temsil eden Avrupa Atlantik ile Dünya Adasını temsil eden Avrasya (Asya Pasifik) arasındaki güç mücadelesinin dönüm noktaları oldu.
DENİZLE KITANIN MÜCADELESİ
Bugün Ukrayna’da yaşananlar Avrupa-Atlantik ile Asya-Pasifik’in; Deniz ile kıtanın arasındaki mücadelenin sıcak temasa geçişi; Avrasya’daki yeni güvenlik mimarisinin şekillenme sürecinin dışa vurumudur. Berlin Duvarı yıkıldıktan sonra başlayan büyük med cezir akıntısının yarattığı yıkım sonrası toparlanan Rusya ve Çin, bugün akıntıyı tersine çevirmiştir. Ukrayna her iki akıntının kesişme alanıdır. 2008 Gürcistan, 2014 Kırım, 2016 Türkiye, 2020 Dağlık Karabağ, 2022 Kazakistan’da yaşananlar Avrupa Atlantik sisteme 21. Yüzyılın yeni Amerikan Yüzyılı olamayacağını göstermiştir. Bu yaşananlara devasa borç yükü ve gelir dağılımı dengesizliği içindeki ABD’de Trump döneminde yaşanan siyahi Floyd isyanı; Covid süreci ve 2020 Kongre baskını ile 2021 Afganistan çekilmesi gibi kendi içindeki gel git akıntı ve fırtınalarını katarsak karamsar bir tablo ortaya çıkıyor. Bu koşullar altında küresel düzlemde homeostasis mutlak surette elde edilecektir. Bu dengenin genel bir savaş olmadan hibrid koşullarda elde edilebilmesi son aylarda yaşanan gelişmeler paralelinde söylenebilir. Dünya ekonomisine sadece %2,5 civarında katkı sağlayan ve savunma bütçesi 60 milyar dolar olan Rusya’nın, ABD ve NATO gibi dev bir ekonomiye ve senede 1 trilyon dolar savunma harcamasına sahip bloğu karşısına alabilmesi derindeki jeopolitik mücadelenin ve nisbi güç dengelemesinin bir yansımasıdır. Amaç Ukrayna değildir. Ukrayna bir araç olarak büyük oyunun çatışma alanıdır. Yaşanan sadece Rusya ile Avrupa Atlantik yapının bilek güreşi değildir. Yaşanan Avrupa Atlantik yapıyı temsil eden ABD ve AB ile Asya Pasifik yapıyı temsil eden Rusya ve Çin arasındadır. Eski jeopolitik ekole göre deniz ile kıta ancak yeni konjonktürde deniz ile denize çıkan kıta arasındadır.
SPYKMAN VE KENNAN TEORİLERİNİN BELİRLEYİCİLİĞİ
İkinci Dünya Savaşı sonunda hem Avrupa Atlantik hem de Asya Pasifik cephelerde savaşı kazanan ABD, Birinci Dünya Savaşında olduğu gibi Avrasya Adasında kendine rakip olacak güçlerin birleşmesini önlemiş, Almanya’nın yarısını işgal ile teslim almış, Batı Avrupa’yı savunmada ve ekonomide kendine muhtaç etmiş, İngiltere’nin dünya çapındaki üslerini devralmış, Sovyetler Birliğini George Kennan’ın çevreleme (containment) stratejisi ile karaya iterek okyanuslara çıkışını önlemişti. Amerikalı diplomat ve stratejist George Kennan 40’lı yıllarda Moskova’da Amerikan diplomatik misyonunda görevli iken ünlü Uzun Telgraf (Long Telegramme) başlıklı makalesi ile Truman doktrininin SSCB’yi çevreleme stratejisinin fikir babası olmuştu. Kennan stratejisinin sürdürülmesi Amerika adasının geleceği için hayati idi. 1940’larda Amerikalı ünlü siyasal bilimci Nicholas Spykman “The Geography of the Peace’’ adlı eserinde şöyle diyordu: “Amerika Birleşik Devletleri bir kez daha ve kalıcı olarak Avrupa ve Asya’daki güç odaklarının hem savaş zamanında hem de barış zamanında kendisi için sonsuz bir endişe kaynağı olduğunu kabul etmelidir. Öncelikle kendi ulusal gücümüze güvenmeye devam etmeliyiz, çünkü biliyoruz ki büyük bir devletin gücü hesaba katmadaki başarısızlığı, onun nihai yıkımı ve parçalanması anlamına gelir. Hazırlıksızlık, gevşeklik ve kolaylığının cezbettiği tüm imparatorlukların çöküşü anlamına gelir.”
ABD’NİN GÜÇ AÇIĞI
ABD bugün soğuk savaş sonrası galibiyetin yarattığı umarsız müdahaleciliğinin, hesap vermezliğinin, aşırı güvenden kaynaklanan rahatlığın ve bunların sonucunda hazırlıksızlık ve gevşekliğin bedelini ödemektedir. Ticaret devletine dönüşen ABD’nin çamurda savaşacak ve ölecek asker bulması son derece zorlaşmıştır. Kamuoyu buna hazır değildir. Amerikalı tarihçi T.R. Fehrenbach, Kore Savaşlarını anlattığı “This Kind of War (Bu çeşit Savaş)’’ isimli kitabında şunu yazıyor: ‘’Bir milletin üzerinde sonsuza kadar uçabilir, onu bombalıyor olabilirsiniz. Onu un ufak edebilirsiniz. Hayattan silip atabilirsiniz. Fakat uygarlık için onu korumak ve teslim almak istiyorsanız bunu ancak Roma lejyonlarının yaptığı şekilde kara üzerinde yapmanız gerekir. Bunun için de genç askerlerinizi çamura sokmanız gerekir.” Devasa 715 milyar dolarlık savunma bütçesinin %30’a yakını personel gideridir, zira düşük ücret ve yan haklar ile kimse asker olmak istememektedir. Rusya ile çatışma ikliminde Amerikan askerini LGTB propagandası ile kuvvete çekmeye yönelik reklam filmlerinin piyasaya sürülmesi ayrı bir yazı konusudur. (https://www.youtube.com/watch?v=P5ar7vYg0pY)
KENAR KUŞAK ÜZERİNDEN RUSYA VE ÇİN’İ SIKIŞTIRMAK
İkinci Dünya Savaşı sonrasında doğu ve batı arasındaki ilişkiler, deniz imparatorluğu olan ABD ile karacı Avrasya imparatoru Sovyetler birliği arasında geçti. Bu mücadele coğrafi olarak, Afrika ile Avrasya adasının, kıta Amerika’sı ve kıta Avusturalya adası tarafından çevrelenmesi ile şekillendi. Gerek ideolojik gerekse jeopolitik mücadelede etkileşim, merkezdeki Sovyet kara gücüyle, denizdeki imparatorluk arasındaki kenar kuşak üzerinden sağlanıyordu. Aslında bütün mücadele her iki güç arasında tampon ve çevreleyici işlevi gören kenar kuşağın kontrolü üzerine odaklanıyordu. Temelde tek bir güç tarafından dünya adasının kontrolü aynı zamanda dünyanın kontrolü demekti. ABD’nin hedefi bu gücü önlemekti. Neticede kara gücü ile denizgücü kenar kuşak ve kenar kuşağı çevreleyen kara alanları ve mücavir okyanus/deniz alanlarında hesaplaşacaktı. Kenar kuşağı kontrol etmek karanın küresel hegemonya mücadelesine mâni olmak demekti. Bu coğrafyada en kritik alan Avrasya’nın Batı Avrupa yarımadasıydı. Bu bölge gerek kültürü gerekse Yalta/Potsdam sonrası oluşan dünya düzeninde Amerika adasının ayrılmaz parçasına dönüştürülmüştü. Orta ve Doğu Avrupa’da etki alanlarını oluşturan Sovyetler Birliği, Baltık ve Akdeniz üzerinden kesintisiz bir şekilde Okyanuslara çıkamasa da arkasına aldığı devasa Asya havzası ve nükleer silah yeteneği ile Batı Avrupa güçlerinin hepsi bir araya gelse bile çevrelenemezdi. Bu ancak ABD yardımı ile olurdu. Bu yardım da Batı Avrupa’yı süresiz ABD‘nin vekili ve vassalı yapardı. Öyle de oldu. Türkiye dahil 16 NATO ülkesi kenar kuşağı sağlam tutarak soğuk savaşı galip bitirdi. Ancak ABD, bu zaferle yetinmedi. Verilen sözlere rağmen NATO doğuya ve kuzeye genişletildi. Bir yandan da NATO Rusya konseyi üzerinden Rusya Çin’i dengelemek için Atlantik blok yanına çekilmek istendi. Ama bu süreç ters tepti. Eski Varşova Paktı devletlerinin neredeyse tamamının ve Baltık Cumhuriyetlerinin NATO üyesi yapılmasını Rusya düşmanca tutum ve hareket olarak değerlendirdi. ABD bir taşla iki kuş vurmayı amaçlamıştı. Hem Avrupa kendine tam bağımlı olacak hem de Rusya yanına çekilerek Çin’in kuşatılmasına destek olacaktı. Ancak Rusya enerji, Çin ticaret ve finans ile Avrupa kalesinin kapılarından girdi. Rusya ve Çin’in Avrupa ile yakınlaşması önlenmeli ve düşmanlaştırılmalıydı.
AVRUPA’NIN SAVUNMA KİMLİĞİ ABD’YE TEHDİT
Amerikalı stratejist Colin S. Gray, Nükleer Çağın Jeopolitiği (The Geopolitics of Nuclear Era) adlı kitabında (Crane Russak &Company NSIC New York ,1977) şöyle diyor: “Amerikan Başkanları Avrupalılara asla açık bir şekilde Sovyetlere karşı desteğimiz olmaksızın bir çevreleme yapamayacaklarını söylemezler. Mevcut haliyle savunmada bütünleşmemiş bir Batı Avrupa ABD’ye bütünleşmiş batı Avrupa’nın sunduğundan çok daha fazla hayati avantaj ve çıkar sunmaktadır. Bu durum Amerikan dış politikasının her zaman için nihai vizyonudur. Birleşmiş bir Avrupa, Amerikan perspektifinde kenar kuşak barajını Sovyet gücüne karşı tutamaz. Avrupalılar Amerikan etkisine direnç gösterebilirler. Sovyetlerin jeopolitik çekincelerine anlayış gösterebilirler. Bu durumların hiçbiri Amerikan çıkarlarına hizmet etmez.” Amerikan küstahlığına bu konuda en güzel örnek 8 Şubat 2022 tarihinde Washington DC’de Başkan Biden ile Almanya Şansölyesi Scholz görüşmesinde ortaya çıktı. Biden, Scholz ile ortak basın toplantısında Rus istilası halinde Kuzey Akım 2 hattını kapatacaklarını söyledi. Scholz boynu bükük şekilde sadece dinledi. Diğer yandan Rus Dışişleri Sözcüsü Maria Zaharova bir tweet mesajında şöyle yazıyor: “Almanya işgal altındaki bir devlet olmaya devam ediyor. Kanıtı: İmparatorluğun uzaktan kumandalı kuklası Dışişleri Bakanı Baerbrock, isterse bir Alman enerji projesini kapatabileceğini söylediğinde sessiz kalan aptal bir şansölye Scholz.” Diğer yandan Rusya, Çin ve İran yakınlaşmasının büyük bir ivme ile devam ettiği bir konjonktürde ABD’nin temel hedefi kenar kuşakta başta NATO üyeleri arasında çatlağa izin vermemek olsa da bu eşik geçilmiştir. NATO içinde Macaristan ve Hırvatistan ile Almanya, Fransa’nın Rusya ile ilişkilerde ABD’yi rahatsız edecek tarzda ayak sürmeleri dikkat çekmektedir. ABD, öncelikle NATO’yu sağlam tutarken, ittifak dayanışmasıyla Avrupa’nın ABD’ye bağımlılığını korumayı hedeflemektedir. Tarihte ilk kez nükleer bir uçak gemisini (USS Truman)’ı 24 Ocak 2022 tarihinden itibaren Akdeniz’de NATO harekât komutasına vererek Avrupalı NATO müttefiklerine güven aşılamaya çalışmışlardır. Ancak tüm bu hazırlıklar ve gayretler yetersiz kalacaktır. Rusya jeopolitik savunma durumuna geçmiştir ve güç dengesi lehindedir.
SSCB’DEN RUSYA’YA DEĞİŞMEYEN STRATEJİ
Sovyetler için soğuk savaşta batının kendi etki alanlarını tehdit etmesi bugüne de yansıması olan üç şekilde önlenebilirdi. Birincisi askeri istila; İkincisi Finlandiyalılaştırma: Üçüncüsü enerjinin kontrolü. Birincisini 1956 Macar ve 1968 Çekoslovakya’da kendi içlerinde denediler. İkincisi Finlandiya örneğiydi. Bu, Rusya için jeopolitik güvence veren bir uygulama olmuştur. Ancak bugün bozulmaya çalışılması ABD’nin önemli bir kozudur. Ukrayna ve Gürcistan’ın NATO üyeliğinin teşvik edilmesinden sonra ABD’nin elinde kalan en önemli iki hamle İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliğidir. Her iki kuzey Avrupa ülkesi tarihleri boyunca Rusya ile savaşan ülkeler olması nedeni ile tarafsızlığı seçerek Rusya’yı kışkırtmadılar. Refah ve ticaret devleti olmayı başardılar. Enerjinin kontrolü Rusya’nın en etkili silahıdır. Soğuk savaşta bu Ortadoğu petrollerinin Avrupa’ya erişiminin önlenmesiydi. Bugün doğalgaz ve boru hatları onun yerini almıştır. Avrupa’nın doğal gaz ihtiyacının %40’ı Rusya tarafından karşılanmaktadır. Bir savaş durumunda Avrupa hane halkı soğukla sınanacaktır. Diğer yandan ABD’nin önerisi ile LNG (sıvılaştırılmış gaz) gemileri ile açığın kapanması ise çay kaşığı ile sürahi doldurmaya benzetilebilir. Savaş durumunda ise imkansıza yakındır. (Örneğin Almanya’nın yıllık 90 milyar metreküp gaz ihtiyacı için yılın her günü 3 adet 160 bin tonluk LNG tankerinin boşaltma yapması gerekir ki, dünyada sadece 500 gemi mevcuttur.)
KÜRESEL GÜÇ DENGESİ ABD VE AB ALEYHİNDE
Soğuk savaş boyunca her iki blok güç mücadelesini savaşmadan yaptı. Spykman, American Strategy in World Politics isimli kitabında şöyle diyordu: “Devletler her zaman başka bir devletin gücünü dizginlemekle meşguldürler. Meselenin gerçeği şu ki, devletler yalnızca kendi lehlerine olan denge durumuyla ilgilenirler. Bu denge hali eşitlik anlamında değildir. Düşmana karşı küçük bir farkla bile olsa üstünlük sağlama anlamındadır. Potansiyel düşmanın gücü kadar güç sahibi olmakla gerçek güvenlik temin edilemez. Ancak daha güçlü olmakla güvenlik elde edilebilir. Eğer gücünüz dengelenebiliyorsa hareket serbestiniz yoktur. Eğer serbestçe kullanılabilecek gücünüz varsa o zaman serbest bir dış politika uygulamasından bahsedilebilir. Güç, son tahlilde başarılı bir savaşı sürdürebilme yeteneğidir. Burada coğrafya askeri ve siyasi stratejinin sorunlarıyla baş edebilmenin ip uçlarını temin eder.” Gerçekte güç mücadelesi uluslararası ilişkiler dinamiğinin sürekli bir özelliğidir. Başlangıçta ABD denizaşırı kıtadan gelen güç olarak Avrupa’nın kenar kuşak alanında Sovyet ordularına karşı nisbi güç mücadelesindeki zafiyetini nükleer güç kullanarak kapayacağını kabullendi. Sovyetler de bu resti gördü. 1950’lerden Çernobil felaketinin yaşandığı 1986 yılına kadar her iki devlet Avrupa kıtası üzerinde (Türk Boğazları dahil) taktik nükleer silahların kullanılabileceğini kabullenmişlerdi. Çernobil nükleer kirlenmenin bugün bile devam eden facia boyutunu insanlığa öğretti. Bugün şartlar değişti. 5 BM Güvenlik Konseyi daimî üyesinin 3 Ocak 2022 tarihinde nükleer silah kullanmaktan ellerinden geldiğince kaçınacaklarını deklare etmeleri bu yönü ile önemlidir.
ABD KONVANSİYONEL SAVAŞLA KAZANAMAZ
ABD için Avrupa’da esnek mukabele stratejisindeki nükleer opsiyonu devre dışı bırakmak, kolay bir karar değildir. Zira bu alanda kullanılacak taktik nükleer silahlar Avrupa’yı yaşanmaz hale getirecektir. Nükleer serpintinin ABD’ye etkisi Avrupa ile kıyaslanamayacak derecede az olacaktır. Peki bu koşullarda bugün hangi Avrupa ülkesi topraklarında fiilen nükleer silah kullanılmasını ister? Hiçbiri. O halde bir ticaret devletleri bloğu ABD/AB ile bir güvenlik ve ticaret devletleri ittifakı sayılabilecek Rusya ve Çin birlikteliği ve askeri yetenekleri karşısında ABD sadece konvansiyonel yeteneklerle ne yapabilir? ABD ısrarla Ukrayna ve Gürcistan’ı NATO üyeliğine almaya, Rusya çevresinde Romanya ve Polonya ile Norveç üzerinden saldırı silahlanmasına, Finlandiya ve İsveç’i NATO üyeliğine çekmeye devam edebilir mi?
RUSYA YETER DİYOR
Rusya kenar kuşağın NATO ve AB genişlemesi üzerinden sınırlarına dayanacak şekilde genişlemesine artık dur demektedir. Buradan geri adım atması beklenmemelidir. Rusya’nın jeopolitik hafızasında son 32 yılda yaşananların sentezinin 1812’de Napolyon’un Moskova Seferi; 1854’te Kırım’ın İşgali; 1941 ‘de Hitler’in Barbarossa Harekatıyla SSCB’ye saldırmasından farkı yoktur. Rusya son 30 yıldır bu med cezir akıntısına direnmeye çalışmışsa da son tahlilde Ukrayna üzerinden akıntıyı tersine çevirerek 1997 yılının status quo ante’sine dönmeyi hedeflemektedir. O duruma dönmesi maksimalist bir hedef olabilir, ancak bugün için Ukrayna ve Gürcistan’ın NATO üyeliğini önlemeleri bile büyük kazanım olacaktır.
ÇİN VE RUS KONVANSİYONEL SİLAHLANMASI OYUN DEĞİŞTİRİCİ
Diğer yandan Rus ve Çin silahlanması özellikle gemiye karşı hipersonik, balistik füze sistemleri ile denizaltı sayısı ve hava savunma füze sistemleri alanında ABD’den ileri durumdadır. Ayrıca siber saldırı ve milis yapılanması gibi hibrid savaş alanlarında da avantajlıdırlar. Bu durum ABD’den Avrupa kıtasına denizden yapılacak yığınaklanma ve güç intikali başta olmak üzere Avrupa harekât sahası ve çevre denizlerde Atlantik güçlerini son derece zorlayacaktır. ABD Donanmasının 296 gemi ile tarihinin en düşük hazırlık seviyesinde olduğunu da bu tabloya eklersek güç dengesinde Rusya ve Çin ile ciddi bir fark ortaya çıkmaktadır. Ayrıca ABD için Pasifik harekat alanının asli ağırlık merkezi olduğunu burada hatırlatalım. Ukrayna krizi büyürse Pasifik’te çok daha büyük kriz Tayvan ve Güney Çin Denizi merkezli kısa sürede patlak verir. Bu şartlar altında Avrupa cephesinde Avrupa Atlantik sistemin konvansiyonel bir zaferi çok ama çok uzak bir beklentidir.
SPYKMAN VE KENNAN BUGÜNÜ HAYAL EDEMEDİ
Kısacası ABD, soğuk savaş sonrası kenar kuşağı hayal edemeyeceği düzeyde doğuya doğru güçlendirmiş, genişletmiş ancak durmamıştır. Yunanistan gibi geleneksel anti Amerikan bir devletin son 3 yılda Amerikan sömürgesine dönüşmesi; Romanya ve Bulgaristan gibi Rus Çarlığı tarafından kurulan devletlerin azılı Rusya düşmanı olması en güzel örneklerdir. ABD’de Neocon savaş bezirganları ve askeri endüstrinin devleri, parçalanacak Rusya’nın devasa doğal kaynaklarını da istemiştir. Parçalanmış Rusya, Avrupa Atlantik çekim alanına girerek aynı zamanda Çin ile mücadele etmede ve çevrelenmesinde de en büyük unsur olacaktı. Atlantik hegemonyası böylece dünya adasında üstünlüğü sağlarken karada kalpgâh üzerinden ve Pasifik’te deniz üzerinden Çin’in boğazını sıkabilecekti. Böylece Spykman’ın ve George Kennan’ın vizyonu tamamlanmış ve Avrasya adası ABD’ye rakip bir gücün kontrolünden çıkacaktı. Spykman ve Kennan’ın hatası Çin’in bugününü hayal edememiş olmalarıydı. ABD yönetimleri de bugünü tahmin edemedi. Çin önce ekonomik sonra siyasi ve askeri bir dev oldu. Putin’in Xi Jinping ile 4 Şubat görüşmesinden sonra kendine güven kazanmasının izlerini Fransa Başkanı Macron ile 8 Şubat görüşmesinde gördük. Rus Dışişleri Bakanı Lavrov’un 10 Şubat’ta İngiliz muhatabıyla görüşmesindeki üslup ve tutumu da Rus devlet politikasının geri adım atmayan genel durumunu gösteriyor. Rusya’nın ABD, İngiltere, Polonya devlet Başkanları ile NATO Genel Sekreterinin içi boş tehditlerinden etkilenmeyeceğini görebiliyoruz.
YENİ JEOPOLİTİK ORTAM ŞEKİLLENİYOR
Jeopolitik teoriler günümüz koşullarına uyum sağlamak ve hala soğuk savaş zaferinin ödülünü devam ettirmeyi hedefleyen ABD ve AB’nin Rusya ve Çin jeopolitiğini dikkate almalarının zamanı gelmiştir. Spykman ve Kennan’ın kenar kuşağı ile çevreleme (containment) Çin’in yükselişi ile onarılmaz yara almıştır. Pasifik kıyıları ile birinci ve ikinci adalar zincirine mücavir deniz alanları büyük çoğunluk ile Rusya ve Çin hakimiyetine girmiştir. Daha da önemlisi Çin büyük bir donanmaya sahip olmuş ve geri dönmemek üzere okyanusa çıkmıştır. Bu, 1424’te Amiral Zheng He döneminden yaklaşık 608 yıl sonra ilk kez gerçekleşen bir durumdur. Soğuk savaş döneminde Çin, ABD’nin yanında olduğundan Avrasya adasının batısına ve doğusuna ABD’nin üstün deniz gücüyle karadaki gücünü intikal ettirmesi, Sovyetler Birliği’nin hem doğuda hem batıda kalpgâh için savaşmasına neden olacaktı. Bugün durum değişmiştir. Çin’in Rusya’nın yanına geçmesi ile Avrasya‘nın kuzey ve doğu kıyılarının bu iki gücün kontrolüne girmesi tüm teorileri alt üst etmiştir. Ukrayna krizi sonunda ABD, Rusya, Çin ve AB’nin yeni bir Yalta sürecine ihtiyacı olacaktır. Bu süreçte Türkiye’nin kendi jeopolitik çıkarlarına Avrupa Atlantik cephenin yaşamsal tehditleri devam ettiği sürece bu cephede ısrarla kalmasının ve gerileyen bu güce tampon görevine devam etmesinin hiçbir anlamı yoktur. ABD Ukrayna’yı kullanarak Avrupa’yı yanına çekmeye, bağımlılığını arttırmaya çalışmaktadır. NATO’nun Ukrayna’ya karşı sorumluluğu olmadığı halde NATO’yu Ukrayna için savaşacak hazırlık ve psikolojide tutarak Avrupa yığınağını artırması açıkça kendi jeopolitik çıkarları için Avrupa’yı gözden çıkarmasıyla izah edilebilir. İnönü’nün 1964 yılında söylediği gibi yeni bir dünya kurulur ve Türkiye orada yerini alır. Bugün hükümetin en çok dikkat etmesi gereken konu Türk Boğazları ve Montrö’nün sahibi olarak kriz taraflarına eşit mesafede durmaktır. Yeni jeopolitik konjonktürde Türkiye, Ukrayna’ya SİHA satışı gibi stratejik hatalara düşmeden her iki blok arasında, Finlandiya modeli ile çok daha güvenli ve mutlu olacaktır.
CEM GÜRDENİZ