“Askerler savaşır, siyasetçiler karar verir” sözü, adeta bugünler için söylenmiş gibidir.
Barış ve istikrar ortamını sağlaması beklenen politika yapıcıların görevlerini yerine getirememesi, sivil toplumun, kamuoyu oluşturmada inisiyatif alan eylemlere yönelmesine neden olmaktadır.
Filistinlilerin yaşamlarını sürdürebilmesi için bu kez de “Özgürlük Filosu Koalisyonu (Freedom Flotilla Coalition)” adlı sivil toplum kuruluşu tarafından başlatılan yardım harekâtı, İsrail tarafından sekteye uğratıldı.
Birleşmiş Milletler (BM) Filistin Özel Raportörü ve iki Türk yurttaşının da içinde bulunduğu 18 metrelik yat, umutla yola çıkarken Gazze’nin ilk kadın balıkçısı Madleen Kulab‘ın adını taşıyordu.
10’lu yaşlardan itibaren, İsrail harp gemilerinin Gazze’ye uyguladıkları abluka altında ailesinin geçimini balıkçılıkla sağlayan Madleen, Al Jazeera English’e verdiği röportajda şöyle demiştir:
“Bu artık sadece geçim değil, onur mücadelesidir.”
Uluslararası hukuka aykırı şekilde, uluslararası sularda müdahale edilerek Aşdot Limanı’na çekilen Madleen Yatı’ndaki eylemcilerin bir kısmı sınır dışı edilirken, bir kısmı ise mahkemeye çıkartıldı.
Gazze’de devam eden zulme karşı kamuoyu oluşturmayı hedefleyen ve sembolik anlam taşıyan bu girişimin siyaseten ne kadar yankı bulacağı önümüzdeki günlerde belli olacaktır.
2010 yılında gerçekleştirilen “Mavi Marmara” yardım girişimi göz önüne alındığında, bu konuda fazla iyimser olunmaması gerektiği açıktır.
Anımsanacağı üzere; o olay da insani yardım kuruluşu üyelerinin bazıları öldürülmüş, bazıları yaralanmış, yolcular rehin alınmış ve olay tazminat ödemesiyle sonuçlanmıştı.
Filistin’in tamamını ele geçirmeye çalışan Siyonist hareket, ardı arkası kesilmeyen hamleleriyle, tam zafere ulaşabilmek için tüm fırsatları pervasızca değerlendirmekte, dünya ise sessizlik, kayıtsızlık ve ilgisizlik içinde izlemektedir.
Arap ülkelerinin attığı adımlar Filistinlilere cesaret bile veremezken, BM’in konuya olan yaklaşımı ise vahim ötesi bir boyut almıştır.
Benjamin Netanyahu liderliğindeki İsrail’in insani yardım içeren girişimlerine tahammülsüzlüğü, bir ulusun her geçen gün yok oluşa sürüklendiğini gözler önüne sermektedir.
Zaten Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) bu şekilde tasarlanmamış mıydı?
Libya, Irak ve Suriye’yi parçala; Yemen ve Lübnan’ı karıştır; İran’ı etkisizleştir; İbrahim Anlaşmaları ile kimi Arap ülkelerini kontrol altına al, bazılarını silah pazarı haline getir; darbecilere yol ver.
Bazı Batı Ülkeleri’nin Filistin’i tanıma açıklamalarının hala bir karşılık bulmaması da ayrıca düşündürücüdür.
Ateşkes, esir takası ve barış görüşmelerinin sürekli ertelendiği Filistin’de, her geçen gün aşırı sağcı İsrail Başbakanı’nın görevde kalması için yeni fırsatlar yaratılmakta; Orta Doğu’nun yıllardır süregelen kanayan yarasına ne zaman neşter vurulacağı ise belirsizliğini korumaktadır.
Şimdi sırada Tunus’tan yola çıkan “Mağrip Direniş Konvoyu” girişimi vardır.
İsrail’in, kuvveti barındırmayan bu sivil eyleme de geri adım atacağını düşünmek fazlasıyla safça olur.
Öyleyse yapılması gereken tek şey, bu ve buna benzer konvoyların sayısını artırarak İsrail’i barış ve istikrara zorlamaktır.
Son sözse; Ölüye ağlamayan insanlar olduğu müddetçe, Orta Doğu’ya barış zor gelir.
İsmet Hergünşen