Dünya, son yıllarda bir yandan NATO ve Avrupa Birliği, diğer yandan Şanghay İş birliği Örgütü ve BRICS çevresinde şekillenen yeni dengelerle köklü bir dönüşümün eşiğinde.
Bu kırılma süreci, sadece siyaset masalarında değil, sahada yaşanan savaşlar, krizler ve gerilimlerle de kendini hissettiriyor.
Küresel güçlerin çıkarlarının çatıştığı noktada bölgeler ateş hattına dönüşüyor; kimi ülkeler bu gerilimlerden doğrudan etkileniyor.
Ukrayna Savaşı’nda Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin sağladığı güvence sayesinde sergilenen dengeli duruş, Türkiye’yi büyük krizlerin dışında tuttu.
Ancak aynı sağduyulu yaklaşım Ortadoğu meselelerinde her zaman geçerli olamıyor.
Dogmatik yaklaşımlar ve aceleyle yapılan açıklamalar, çözüme giden yolları tıkıyor, aksine krizi daha da derinleştiriyor.
Günümüzde savaşın en ağır bedelini halklar ödüyor.
Liderlerin hezeyanları, insanları felakete sürüklüyor. Silah sanayiinin kasaları dolarken, milyonlar sefaletle yüz yüze kalıyor, şehirler harabeye dönüyor.
Bugünlerde ise içeriden ve dışarıdan dillendirilen bir iddia gündemde: “Türkiye-İsrail savaşı çıkar mı?”
Oysa bu söylem, yalnızca siyasi körlük değil, aynı zamanda akıl dışı bir provokasyondur.
Türkiye-İsrail ilişkilerini “savaş” eksenine oturtmaya çalışan çevreler, iki ülkenin tarihi ve coğrafi gerçeklerini göz ardı ediyor.
Oysa Türk milletinin büyük çoğunluğu, Atatürk’ün “Yurtta sulh, cihanda sulh” ilkesinden kopmuş değil.
Kıbrıs Barış Harekatı’ndan İç Güvenlik Harekatı’na, Ege ve Doğu Akdeniz’de sergilenen kararlılıklara kadar Türkiye’nin politikaları hep bu anlayışın ürünü oldu.
Gerçek şudur: Türkiye ile İsrail’in doğrudan sınırı yoktur. Filistin meselesi artık yalnızca Arapların değil, tüm dünyanın ortak sorunudur. Dahası, iki halkın büyük çoğunluğu, birbirine karşı bir savaşı asla istemeyecektir.
Ancak İsrail’in de bilmesi gereken bir nokta vardır:
Yunanistan ve Kıbrıs Rumları ile atılacak olumsuz adımlar, Doğu Akdeniz’de Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ve hükümranlık sahalarını hedef alacak girişimler, Türkiye tarafından asla kabul edilmeyecektir.
Kısacası, savaş naraları atanların unuttuğu şey, diplomasinin hâlâ en güçlü yol olduğudur.
Son sözse, “Tarihin çabalara karşı bağışıklığı vardır.”
İsmet Hergünşen