Yıldırım Orduları Grup Komutanı Mustafa Kemal 10 Kasım 1918’de Ulukışla’dan Adana’ya giderken, trende yaveri Cevat Abbas’a şöyle demiştir.
“Nerede bir yörük çadırı ve Türkmen otağı bacasında hala duman tütüyorsa, bilesiniz ki; bu kutsal topraklara asla düşman ayak basamaz. Eğer düşmanı güney cephesinde yenemezsek, Toros Dağları Türkiye’nin güney sınırı olacaktır. Bu bilinçle savaşacağız. Bu böyle biline…”
1911’den 1918’e kadar kesintisiz savaşan Türkler o günün zor şartlarında, Birinci Dünya Savaşı’nın galip devletlerine karşı koymanın umutsuzluğunu zafere taşıyacaklardı.
Mondros Mütarekesi’nin imzalanmasıyla birlikte, Osman Gazi’nin bir avuç insanla kurduğu 600 yıllık geçmişi olan Osmanlı toprakları paylaşılmaya başlanmış ve Türk Ulusu’nun esareti kararlaştırılmıştı.
Yıldırım Orduları Grup Komutanı Mustafa Kemal 10 Kasım 1918’de Ulukışla’dan Adana’ya giderken, trende yaveri Cevat Abbas’a şöyle demiştir.
“Nerede bir yörük çadırı ve Türkmen otağı bacasında hala duman tütüyorsa, bilesiniz ki; bu kutsal topraklara asla düşman ayak basamaz. Eğer düşmanı güney cephesinde yenemezsek, Toros Dağları Türkiye’nin güney sınırı olacaktır. Bu bilinçle savaşacağız. Bu böyle biline…”
1911’den 1918’e kadar kesintisiz savaşan Türkler o günün zor şartlarında, Birinci Dünya Savaşı’nın galip devletlerine karşı koymanın umutsuzluğunu zafere taşıyacaklardı.
Mondros Mütarekesi’nin imzalanmasıyla birlikte, Osman Gazi’nin bir avuç insanla kurduğu 600 yıllık geçmişi olan Osmanlı toprakları paylaşılmaya başlanmış ve Türk Ulusu’nun esareti kararlaştırılmıştı.
Galip devletler İstanbul dahil olmak üzere Türk topraklarına yerleşiyor, ordunun silahsızlanması sağlanıyor, Haliç’te çürümeye terkedilen donanma iyice etkisizleştiriliyor, Yunan askerleri İzmir’e çıkartılıyordu. Sevr’e hazırlık yapılıyordu.
Türkler, tarihlerinin bu bunalımlı döneminde, sadece ve sadece kendi halkından aşırı fedakarlık isteyen doğru yerde, doğru kişi olan büyük bir önder buldular.
Yüzyıldan geriye kalan dünyada tek kahraman ve her Türk’ün başı sıkıştığında bakması gereken tek lider… Gazi Mustafa Kemal Atatürk.
Kendisinde ne İngilizcilik ne Amerikancılık ne Rusçuluk vardı.
Tek hedefi ve büyük özlemi tam bağımsız Türkiye idi.
Gemi kaptanı dışında 18 askerle birlikte Bandırma Vapuru’yla İstanbul’dan hareket ederek, milli mücadelede Anadolu’nun Karadeniz’de dışa açılan penceresi Samsun’a varan Mustafa Kemal, Nutuk adlı eserinde o günleri şöyle yazacaktı.
“Osmanlı ülkeleri bütün bütüne parçalanmıştı. Ortada bir avuç Türk’ün barındığı bir ata yurdu kalmıştı. Son sorun, bunun da paylaşılmasını sağlamak için uğraşılmaktan başka bir şey değildi.
Osmanlı Devleti, onun bağımsızlığı, padişah, halife, hükûmet, bunların hepsi anlamını yitirmiş birtakım anlamsız sözlerdi.
Neyin ve kimin dokunulmazlığı için kimden ve ne gibi yardım istemek düşünülüyordu? Öyleyse sağlam ve gerçek karar ne olabilirdi? Baylar, bu durum karşısında bir tek karar vardı.
O da ulus egemenliğine dayanan, tam bağımsız yeni bir Türk devleti kurmak. Ben 1919 senesi içinde Samsun’a çıktığım gün elimde maddi bir kuvvet yoktu.
Yalnız büyük Türk Milleti’nin asaletinden doğan ve vicdanımı dolduran yüksek ve manevi bir kuvvet vardı. İşte ben bu milli kuvvete, bu Türk Milleti’ne güvenerek işe başladım. İşte, daha İstanbul’dan çıkmadan önce düşündüğümüz ve Samsun’da Anadolu topraklarına ayak basar basmaz uygulamaya başladığımız karar, bu karar olmuştur…”
Samsun’la başlayan süreç Yunan’ın denize dökülmesi, İtilaf Devletleri’nin Anadolu’yu terk etmesi, Ankara’nın doğumu ve Türklük bilincinin yeniden dirilmesiyle tamamlanıyordu.
“Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” zemininde, yeni ve bir ulus devleti olan Türkiye Cumhuriyeti artık İstiklal Marşımız’dır. Andımızdır. Gençliğe Hitabe’dir.
Bir ulusun dirilişinin ve özgürlük simgesi Atatürk, doğum günüm dediği bugünü Türk gençliğine armağan ederken, “…Her şey unutulur. Fakat biz her şeyi gençliğe bırakacağız. O gençlik ki hiçbir şeyi unutmayacaktır. Geleceğin ümidi ışık saçan çiçekleri onlardır. Bütün ümidim gençliktedir” diyerek onlara olan güvenini de göstermeye çalışacaktı.
Her Türk, genç yaşlı demeden vatan toprağı Türk’ün olsun diye cephede can verenleri her daim anımsamalı ve emperyalist düşünceye karşı koyacak şekilde oldu-bittilere mahal vermeme çabası içerisine girmelidir.
Son sözse; “19 Mayıs 1919’u anlamanın tek yolu, Atatürkçü Düşünce Sistemi’dir…”
Galip devletler İstanbul dahil olmak üzere Türk topraklarına yerleşiyor, ordunun silahsızlanması sağlanıyor, Haliç’te çürümeye terkedilen donanma iyice etkisizleştiriliyor, Yunan askerleri İzmir’e çıkartılıyordu. Sevr’e hazırlık yapılıyordu.
Türkler, tarihlerinin bu bunalımlı döneminde, sadece ve sadece kendi halkından aşırı fedakarlık isteyen doğru yerde, doğru kişi olan büyük bir önder buldular.
Yüzyıldan geriye kalan dünyada tek kahraman ve her Türk’ün başı sıkıştığında bakması gereken tek lider… Gazi Mustafa Kemal Atatürk.
Kendisinde ne İngilizcilik ne Amerikancılık ne Rusçuluk vardı.
Tek hedefi ve büyük özlemi tam bağımsız Türkiye idi.
Gemi kaptanı dışında 18 askerle birlikte Bandırma Vapuru’yla İstanbul’dan hareket ederek, milli mücadelede Anadolu’nun Karadeniz’de dışa açılan penceresi Samsun’a varan Mustafa Kemal, Nutuk adlı eserinde o günleri şöyle yazacaktı.
“Osmanlı ülkeleri bütün bütüne parçalanmıştı. Ortada bir avuç Türk’ün barındığı bir ata yurdu kalmıştı. Son sorun, bunun da paylaşılmasını sağlamak için uğraşılmaktan başka bir şey değildi.
Osmanlı Devleti, onun bağımsızlığı, padişah, halife, hükûmet, bunların hepsi anlamını yitirmiş birtakım anlamsız sözlerdi.
Neyin ve kimin dokunulmazlığı için kimden ve ne gibi yardım istemek düşünülüyordu? Öyleyse sağlam ve gerçek karar ne olabilirdi? Baylar, bu durum karşısında bir tek karar vardı.
O da ulus egemenliğine dayanan, tam bağımsız yeni bir Türk devleti kurmak. Ben 1919 senesi içinde Samsun’a çıktığım gün elimde maddi bir kuvvet yoktu.
Yalnız büyük Türk Milleti’nin asaletinden doğan ve vicdanımı dolduran yüksek ve manevi bir kuvvet vardı. İşte ben bu milli kuvvete, bu Türk Milleti’ne güvenerek işe başladım. İşte, daha İstanbul’dan çıkmadan önce düşündüğümüz ve Samsun’da Anadolu topraklarına ayak basar basmaz uygulamaya başladığımız karar, bu karar olmuştur…”
Samsun’la başlayan süreç Yunan’ın denize dökülmesi, İtilaf Devletleri’nin Anadolu’yu terk etmesi, Ankara’nın doğumu ve Türklük bilincinin yeniden dirilmesiyle tamamlanıyordu.
“Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” zemininde, yeni ve bir ulus devleti olan Türkiye Cumhuriyeti artık İstiklal Marşımız’dır. Andımızdır. Gençliğe Hitabe’dir.
Bir ulusun dirilişinin ve özgürlük simgesi Atatürk, doğum günüm dediği bugünü Türk gençliğine armağan ederken, “…Her şey unutulur. Fakat biz her şeyi gençliğe bırakacağız. O gençlik ki hiçbir şeyi unutmayacaktır. Geleceğin ümidi ışık saçan çiçekleri onlardır. Bütün ümidim gençliktedir” diyerek onlara olan güvenini de göstermeye çalışacaktı.
Her Türk, genç yaşlı demeden vatan toprağı Türk’ün olsun diye cephede can verenleri her daim anımsamalı ve emperyalist düşünceye karşı koyacak şekilde oldu-bittilere mahal vermeme çabası içerisine girmelidir.
Son sözse; “19 Mayıs 1919’u anlamanın tek yolu, Atatürkçü Düşünce Sistemi’dir…”
İSMET HERGÜNŞEN