ATATÜRK’Ü ÖZLÜYORUZ

Seneler geçtikçe Atatürk’e hasretimiz daha da artıyor.

Görmemiş olsak bile, O’nu anlamamız ve içselleştirmemiz geleceğe umutla bakmamıza bir vesile oluyor.

Tarihi gerçeklerden uzak söylemlerle, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e yapılan her türlü saldırı yapanları cüceleştirken, kendisini her geçen gün büyütüyor.

Bir ülke halkının, düşmanından zarar görmesi acıdır. Ancak daha üzüntü vereni, ülke kurucusunun kendi insanından gördüğü vefasızlık, vicdanlar için onarılmaz bir yaradır.

“Ne Mutlu Türküm Diyene” söylemini çarpıtanlar, “Andımız”ı kaldıranlar, “Gençliğe Hitabesi”ni yok sayanlar, adının geçtiği “Marşlara” tahammül edemeyenler, “Nutku”nu esirgeyenler, unutturmaya, inkara kalkışanlar, kapanan tarih sayfası sayanlar görüldü.

Ya hilafet yanlılarına, ulus devlet bütünlüğümüze sessiz kalanlara ne demeli?

Atatürk için insanın, öldü demeye dili varmıyor.

Fani varlığı toprağa verileli yıllar geçmesine rağmen, manevi varlığıyla bütün gücüyle aramızda yaşadığı şüphe götürmez.

O; idealimizde, millet birlik ve bütünlüğümüzde yaşıyor.

O; sadece üstün yetenekli bir komutan ve devlet adamı değil, fikri alanda yaptıklarıyla yol gösterici olmuştur.

O; ebedi önderimiz ve geleceğimizi aydınlatan meşalemiz.

Kısacık hayatına neler sığdırmamış ki…

Antiemperyalist, devrimci ve cumhuriyetçiydi. Cephelerde Başkomutan ve çağdaş bir devlet yaratma ülküsünde Siyaset ve Fikir Adamıydı, Anafartalar Kahramanı Mustafa Kemal.

Hep en önde…
Ölüm ve ateş hattında.
At üstünde, Mehmetçik ile omuz omuza…
İlke ve devrimlerinde.

Kara tahta önünde, sınıfta öğrencilerle iç içe…
Zeybek oynarken, Vals yaparken.
Fikir sofrasında, halkıyla yüz yüze…
Doğaya ve denize de aşıktı.
İçini dizelere dökecek kadar sevmiş ve sevildiğini hissetmişti de.
İşte seven kadın Fikriye Hanım’ın, Mustafa Kemal’e karşı hissettikleri…

Benim Gözümün Nuru!
Gönlümün Efendisi!
Gecemin Işığı Efendim!
***

Ciğer parem kanıyor, sanma ki dil yâresinden,
Aylardır öksüzüm, Fikriye derken can veren sesinden,
Döktüm payına ne kaldıysa geriye, bi-çare Fikriye’den,
Gel kurtar demeye kalmadı mecal, çektiğim bu çileden.
***

Çok mu gördün kuluna, bir namey-i nesretmey-i,
İsterdi kırık gönül, bir fırçayla seni resmetmey-i,
Tek dileğimdir hayata veda ederken, seni bir nebze görmeyi,
Nasip eder mi Tanrı bilinmez, kucağında ölmeyi.
***

Eylemem feryat, şekvacı ise hiç değilim,
Gidince esbab-ı hakikiye bilesin ki gene seninim,
Cennet de olsa yerim, her gece duanı beklerim,
Şems-abad olsa da yattığım yer, payına yüz sürmeyi rüchan eylerim.
***

Gel bir katre ümmid ver, gitmeden harabe-zare,
Görenler sanır ki hastayım, değil, kulun divane,
Çeşm-i mahmurum bitti, kan kusuyor biğane.
Sevdi gönül neylesin, açık gidecek çeşm-i yar ne çare.
Bu aşktan geriye de Atatürk’ün “Ümmid-i Aşkım” şiiri kalmıştı.

Bir hüzün gibi geldi geçti vuslatımdan
Şekvacı olmadı yorgun başımdan
Lezzet-i Şinasi’ydi sunduğu kahve fincanından
İzmihlal-i mümkün değil sızlayan vicdanımdan
***

Varsın çeksin bu dimağ unutmaz seni
Kimse dolduramadı yürekteki yerini
Bir kadeh gibi sunmuştu ölümsüz sevgini
Çaresiz yürek nedendir, bilmedi kadrini
***

Terk-i hayat ne der bilemem amma
Bir ümid-i, hayaldir buluşmak orada
Dilerim sübut bulur kanayan yara da
Aşk-ı Muhabbet biter mi ? Cennet-i Alada
***

İçsende bir kadeh hayat iksirinden
Zamansız ayrıldım bilinsin Fikriye’den
Bıkmadım ki doyayım o narin ellerinden
Ümmid-i Aşkım saracak onu cefakar teninden
Yıllar sonra Atatürk şöyle diyecekti.

“Beni iki kadın çok sevdi. Biri yalnız ben olduğum için, öteki de mevkim için.”

Atatürk, sadece savaş ve siyaset sahnesinde geçen bir tarih değildir.

Bir ülkü, bir ruh, bir duygu, aklın ve bilimin rehberi, bir ışık, ulusa kimlik ve benlik kazandırması, bir sistem ve zihniyet aşılanmasıdır.

“Beni görmek demek, mutlaka yüzümü görmek demek değildir. Benim fikirlerimi benim duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız bu kafidir” diyen Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü özlüyor, inanıyor ve minnetle anıyoruz.

Ruhun şad olsun Atatürk’üm.

İSMET HERGÜNŞEN