BÖL VE YÖNET

Yine bir dejavu yaşanıyor.

Küresel güçlerin almış olduğu kararlar, dünyayı yeniden düzensizlik içine soktu.

Günümüzde yaşananların ilk habercisi, her iki gücün ardı ardına 1992 yılında Helsinki’de imzalanan ASA (Açık Semalar Anlaşmasından)’dan çekilmesiydi.

Akabinde gerçekleşen 2021 NATO Liderler Zirvesi Sonuç Bildirgesi’ne, Rusya Federasyonu (RF) hasım devlet olarak tescil edilmişti.

2014 yılında Kırım’ın ilhakı, Donbas geriliminde siyasi bir çözüm bulunamaması ve yeniden şekillendirilmeye çalışılan Avrupa Güvenlik Mimarisi, Ukrayna’nın RF ile bağlarını koparmasına elverişli ortam yarattı.

Karşılıklı hamleler Batı Dünyası (ABD, AB, NATO) ile RF arasındaki rekabetin kontrolden çıkmasına imkan verdiği gibi, “iki ülkeyi bir halk, tek bir bütün” olarak gören RF’nin, Ukrayna’yı işgal girişimi tüm dünyada soğuk bir duş etkisi yarattı.

Amaçlanansa; coğrafi stratejik avantaj sağlayarak, Ukrayna’yı bölmek ve yönetmek.

Rus kuvvet ve kudretinin büyümesi amaçlanan yeni politika da “Barış savaşa, savaş barışa” esas kılınmış ve “Rus yayılmacılığı, zayıf alanlar üstüne kurulmuştur.”

RF, diğer ülkelerde yaşayan kendi soydaşlarını kullanmak suretiyle hem güvenlik duvarı oluşturma gayretinde hem de enerji kaynaklarını kontrol etmek istemektedir.

Emperyalist arzularından vazgeçmeyen RF’nin isteği, kendi ülkesini tehdit etmeyecek Batı Dünyası ve eski Doğu Bloku ülkeleri başta olmak üzere AB ülkeleri üzerinde etki göstermeyecek ABD.

ABD Başkanları tarafından yapılan zihinleri yakan iki açıklama var ki; “ABD, Moskova’ya yeşil aşık yaktı” söylemini haklı çıkarması bir yana Ukrayna makamları tarafından dikkate alınmaması, anlaşılır gibi değil.

İlki, ABD eski Başkanı Barack Obama’nın “ABD’nin Kırım nedeniyle RF ile savaşa girmeyeceği” söylemi neticesinde, Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu’nun 68/262 sayılı kararına rağmen ilhak edilen Kırım.

Bir diğeri ise ABD Başkanı Joe Biden’in “Küçük bir istila” senaryosunda “NATO’nun ne yapacağı konusunda bölünmüş olduğunu” belki de isteyerek ağzından kaçırarak, halihazırda Ukrayna’da yaratılan fiili durum.

Gelinen nihai durum, Biden ve Putin arasında yüz yüze yapılan görüşmede gizli bir pazarlık mı var? sorusunu akla düşürmüyor da değil.

Kaldı ki, Ukrayna ABD’in komşusu değil ve orada bir ABD askeri üssü bulunmuyor. Stratejik petrol rezervleri ya da ticaret ortaklıkları da yok.

Ya da; ABD’nin Ukrayna’yı yem ederek RF’yi siyasi ve finansal açıdan zora sokmak, dünyaya zorba olarak tanıtmak olsa gerek…

Büyük ihtimalle istikrarsızlık içine sokulacak Ukrayna’da, yıllar boyu sürecek ciddi etnik ve sınır çatışmalarının kaçınılmaz olma olasılığıdır.

Oyuna getirilen ve BM dahil Batı Dünyası’na güvenmesinin bedelini ağır ödeyen Ukrayna, Dinyeper merkezli ikiye bölünme riski ile karşı karşıyadır.

Azak Denizi’ni kontroluna alan RF’nin, Odessa’yı işgal etmesiyle birlikte, Karadeniz’e çıkışı engellenecek Ukrayna’nın, gelecekte egemenliğinin ötesinde varlığının da tehlikeye düşmesi söz konusudur.

RF bu kez de durdurulamadığı taktirde, başka kapıların açılacağı yeni bir savaş dönemine girilmesi mümkün görülmelidir.

Peki ya Türkiye…

Sınır tanımayan savaşların tam merkezinde bulunan Türkiye’nin, ne denli potansiyel tehdit ve risklerle karşı karşıya bulunduğu bir kez daha tescil edilmiş oldu.

Düzensizliğin hakim kılınmaya çalışıldığı dünyamızda, ülkelerin kendi olanakları ile baş başa kaldığı gerçeği göz ardı edilmeden, yaşanan gelişmelerden dersler çıkarılmalıdır.

Ancak ideolojik değil, tarafsız bir bakış açısıyla…

Belirsizlik ve istikrarsızlık içeren bu coğrafyada, Türkiye’nin milli dış siyasetinin ve toprak bütünlüğünün korunmasını esas alan siyasi ve askeri stratejisi, “yurtta barış, cihanda barış” özelinde milli menfaatlerimize uygun olacak şekilde yenilenmelidir.

Son sözse; Barış, harbi kazananların yanındadır. Kaybedenler ise hafızalarından yıllarca çıkaramayacakları bir bedel ödeyeceklerdir.

İSMET HERGÜNŞEN