ÇÖKEN BALIKÇILIĞIMIZDA RADİKAL ÇIKIŞ YOLU

2 Haziran 2022 tarihli Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre ülkemizde sucul canlıların avcılığı 2021 yılında %9,9 azaldı. Avcılık yoluyla yapılan toplam üretim 328 bin 165 ton olurken, yetiştiricilik üretimi ise 471 bin 686 ton olarak gerçekleşti. Denizlerdeki avcılık bir önceki yıla göre %10,9 azaldı, buna karşın iç sulardaki avcılık ise %0,1 arttı.

TÜİK’ in balıkçılık ile ilgili istatistiki kayıtlarından yola çıkarak, geçmiş yıllarda avcılık yoluyla yapılan toplam üretimin son 20 yıllık seyir akışı analiz edildiğinde, özellikle ekonomik önemi olan demersal/dip ve pelajik/yüzey-orta su tür balıkların avında, kayda değer önemli azalışlar dikkat çekicidir (Şekil.1-2).

Şekil. 1. Deniz balıkları ve diğerlerinin 2000 -2020 yılları arasında gerçekleşen av verileri (ton/balık) (TÜİK 2022).

Şekil 2. Ekonomik önemi olan pelajik deniz balıklarının 2000-2020 arasında gerçekleşen av verileri (ton/balık) TUİK.

Özellikle halkımızın damak zevkine hitap eden, lüfer-kofana, palamut- torik gibi en az bir kere yumurtlayarak neslini devam ettirme konumunda olan bu balıklara ne yazık ki, 2005 yılından beri balık hali ve satış reyonlarında yeterli düzeyde rastlanmamaktadır. Bununla beraber, adı geçen tür balıkların henüz yaşını doldurmamış 2-4 aylık 16-18cm boyundaki defneyaprağı ve çinakop olarak adlandırılan bireyleri on yıllardır her yıl 1 Eylül’de başlayan av sezonu ile balıkçı tezgâhlarında yerini almaktadır. Yine Karadeniz’de en yoğun av veren hamsinin avındaki hızlı azalmalar 2008 yılından itibaren dikkat çekici boyutlara ulaşmıştır. Karadeniz’in diğer önemli ticari balıklarından mezgidin 2001 yılından beri avcılıklarındaki azalmalar da çok belirgindir. Beri taraftan Marmara, Ege ve Akdeniz’in bakaloryası (berlam) 2002 yılından itibaren günümüze kadar azalan balık türüdür. Ekonomik değeri olan balıklarımızdan sardalye, kıraça ve karagöz istavritte izlenen av verimliliklerinde ise yıllar boyu kayda değer bir dalgalanma görülmemiştir.

Son yirmi yıllık sürecin 2001-2002-2004-2007 dönemindeki 320-370-340-385 bin ton/yıl hamsi üretiminin günümüzde yaklaşık 170 bin ton/yıl hamsi üretimine gerilemesi, balıkçı, balıkçılık eğitimi veren akademik kuruluşlar ve balıkçılığı yöneten merkezi otoritece neden sorgulanmamaktadır. Su ürünleri fakülteleri, ülke balıkçılığının çöküşü sürecinde, çöküşün sorunlarını araştırıp, çözüm üretme veya çözüme ilişkin balıkçılık araştırma projeleri geliştirme yerine; bir kısmı su ürünleri fakültesi ismini, “su bilimleri” bir kısmı da “deniz teknolojisi” gibi kuruluş hedefleri ile örtüşmeyen yollara saptılar. Balıkçı kooperatiflerinden sorumlu Su Ürünleri Kooperatifleri Merkez Birliğinin de, balıkçılığın her yıl bir önceki yılı aratır gidişine çare üretmekten aciz kaldığı da tartışılmaz bir gerçektir. Benzer şekilde Deniz Ticaret Odalarında balıkçılık meslek örgütü kıdemli bilen kişileri olarak tanımlananlar da soruna çözüm üretemediler.

Balıkçılığımızda Hedef Uygun Değer Avcılık Üretimine Ulaşmak Olmalıdır:

Türkiye’nin balıkçılıkta uygun değer hedefine ulaşabilmesi için, ilkin 589 bin ton yıl üretimden neden günümüzde 328 bin ton/yıl üretime gerilediğinin cevabını bulması gerekir. Üretimde olan bu gerilemenin üretimi gerçekleştiren balıkçıyı da ekonomik açıdan darboğaza sokması kaçınılmazdı ve nitekim de öyle oldu. Bu sorunun çözümünde öncelik, denizel ortamda balığın stok dengesinin sağlanmasıdır. Bunun gerçekleşmesi de eşeysel olgunluğa erişmiş, diğer bir ifade ile satış boyunda veya satış boyunu aşmış balıklar aracılığıyla olur. Bunu destekleyen diğer bir husus da balıkların yumurtlama alanına diğer denizlerden beslenme göçü ile gelen balıkların dâhil olmasıdır. Bu da bilimsel balıkçılık araştırmalarıyla belirlenebilir.

Denizlerimizdeki ticari öneme sahip balık nüfusunun artıp artmayacağının somut kanıtı, denizlerimizde balıkların yumurtlama mevsiminde her dönemde yapılacak ihtiyoplankton/yumurta araştırma çalışmasıyla ortaya konulabilir. Böylelikle metre kare veya mil karede elde edilen günlük yumurta üretim sıklığı ile kuluçka sürecini tamamlamış pre ve post larva miktar ölçümleri ortaya konulur. Bu ölçümler yöntemiyle; denizdeki anaç balık miktarı ve yumurtlamanın stoka olan katkısı saptanır. Her yıl güdümlü olarak yumurtlama mevsiminde en az iki kere yapılması gereken ve balıkların mil kare veya metre karedeki yumurta verim sıklığı dağılım haritalarının analizinin ve yorumlarının sonuçları, sucul canlı kaynağın yönetiminden sorumlu merkezi otorite uzmanlarınca değerlendirilip uygulama alanına, yani denizlerimize yansıtılması gerekir. Ne var ki Tarım ve Orman Bakanlığının balıkçılığın her konusunda 1971 yılında “Su Ürünleri Kanunu” ile yetkilendirilmesinin üzerinden 51 yıl geçmesine karşın belirtilen hususun yaşam bulamaması veya merkezi otoritenin gündeminde olmaması/olamaması kaynak yönetim yetersizliğinin belirgin bir göstergesidir.

Günümüzde dahi denizlerimizdeki balık zenginliğinin/varlığının ne boyutta olduğu ülkece bilinmemektedir. Bu boşluk dört denize sahip bir yarımada ülkesi için mazur görülemez. Tüm denizlerimiz için kesintisiz güdümlü araştırma programlarının hayata geçirilmesi hem canlı kaynakların esenliği hem de balıkçılık sektörünün önünü görebilmesi açısından bir zorunluluktur. Bu konuda yapılması gereken en sade uygulama akustik aletlerle denizdeki balık nüfusunun boyutlarını ölçen bilimsel araştırma faaliyetleridir. Bu çalışmalarla balık av mevsiminde yapılacak akustik stok ölçüm araştırması ile ortaya konulur. Çalışmalarda ölçülen balık nüfusunun genelde 1/3 avlanır, 2/3 ise denizde bırakılır. Balık stok ölçüm araştırma sonuçları ışığında endüstriyel balık av teknelerine av zamanı/dönemi ve av kotası verilir. Kotasını dolduran tekne, kaynağın sürekliliğini ve kesintisiz verimliliğini sağlamak açısından merkezi otoritece avdan çektirilir. Sınırlı avcılık uygulamasındaki en önemli husus yasayla belirlenen/belirlenecek seçici ağ kullanımının zorunluluğudur. Böylece eşeysel olgunluğa ulaşmış balıkların diğer bir yaklaşımla avlanan balıkların asgari satış boyunda olması da sağlanmış olur.

Sucul canlı kaynakların en belirgin özelliği, koruyarak sürdürülebilirlik ilkesinin uygulanması halinde projesinin sonsuz olmasıdır. Balıkçılar ve balıkçılığı yönetenler kendini üremeyle yenileyen bu canlılar âlemini, hem dipsiz kuyu olarak yorumlama, hem de sınırsız/sorumsuz avlanma uygulamasına nokta koymalıdırlar. Endüstriyel balıkçılığın ana gücünü temsil eden gırgır balıkçıları, gırgır teknelerini ve ağ boyutlarını, kaynağın verimli işletilmesini gölgelemeyecek düzeyde donatımını geç de olsa “zararın neresinden dönülse kardır” ilkesiyle gerçekleştirmesinde yarar vardır.

Tarım ve Orman Bakanlığı Balıkçılık ve Su Ürünleri Genel Müdürü Dr. Mustafa Altuğ Atalay 25.06 2022 tarihinde İzmir Ticaret odasında gerçekleşen “balıkçıların sorunları masaya yatırıldı” sempozyumunda “Bundan 10 yıl öncesine göre su ürünlerinde çok daha iyiyiz. Ülkemiz üreten bir ülke. Her şeyin üstesinden geleceğimize inanıyorum” derken balıkçılığımızda her yıl hızlı bir düşüş gösteren doğal avcılıkta on yıllardır süren üretim azalışını es geçmesi ise bir hayli şaşırtıcıdır. Sayın Atalay’ın ülke balıkçılığını 3-5 tür üzerine yoğunlaşan kültür balıkçılığına endekslediği anlaşılıyor. Kültür balığı üretimimizin son yıllarda artan bir ivmeyle iyi bir çıkış yakaladığı belirgindir. Şüphesiz deniz ve iç sulara sahip her demokratik ülkede balık üretiminin donanımlı bilgi ve beceriyle maksimum üretim seviyesine gelmesi doğal olarak hedeflenir.

Ne var ki konunun bütünsellik açısından incelenmesi halinde gelişmenin pek de hayra alamet olmadığı hemen dikkati çekmektedir. Konuyu açmakta yarar var. Balıkçılık ve Su Ürünleri Genel Müdürlüğü 2021 yılında 470 bin ton/yıl kültür balığı üretimi ile avcılık yoluyla elde edilen 328 bin ton/yıl, deniz balıkları üretimini geçtiğini göğsü kabararak ifade ederken, deniz balıkçılığı üretiminde düşüsün nedenlerini de göz ardı etmemesi gerekirdi.

Öncelikle bilinmesi gereken husus karnivor/etçil alabalık, levrek, çipura gibi balıkların yemini, denizlerde yoğun sürü oluşturan ve denizdeki birçok karnivor balıkların da yemini, başta hamsi olmak üzere, sardalye, çaça, gibi herbivor/otçul balıkların oluşturmasıdır. Günümüzde ülke deniz balıkçılığında da en yoğun avcılığı yapılan türler başta hamsi olmak üzere, sardalye, kıraça istavrit ve çaçadır. Balık unu sanayiinde bu balıklara yoğun talep vardır. Söz konusu kültür balıkçılığı üretimi ise hamsi, sardalye, çaça vb. otçul balıkların deniz veya iç su ortamında oluşturdukları stok yoğunluğu sayesinde gelişebilir. Bu nedenle, sularımız için çaça balığı hariç, tüketicinin severek yoğun ilgi gösterdiği hamsi, sardalye ve kıraça istavrit gibi balık türlerinin vahşi ve aşırı avcılık yoluyla balık unu fabrikalarının ham madde gereksinimine peşkeş çekilmesine özellikle dur denilmesi gerekir. Böyle bir uygulamaya yönelmek Türkiye balıkçılığında söz konusu tür balıkların stoklarını korumakla eş anlamlıdır. Eğer kültür balıkçılığında devamlı üretim artırım hedefi öngörülüyorsa, ilkin Türk halkının ekonomik beslenme gereksiniminde çok önemli yeri olan balıklardan yoğun balık unu elde etmek uygulamasına son verilmelidir. Onun yerine, gereksinimi duyulan balık unu, Batı Afrika, Peru, Brezilya vb. ülkelerden güvenli ithalat bağlantıları ile karşılanmalıdır. Ancak ondan sonra kültür balıkçılığı üretimini üst seviyelere taşıma ilkesi prensip olarak benimsenmelidir (*).

________________
(*)Not: 1 ton balık unu 1350 $ dır.1kg kültür balığı elde ederken kullanılan yem karışımında balık unu miktarı 600gr kadardır. 600gr balık unu 3kg balıktan elde edilir. 1kg kültür balığı elde etmek için yem karışımında kullanılan balık ununun bugünkü değeri yaklaşık 15 TL’dir. Kültür balığının bu gün son tüketicide fiyatı ise levrek 120-130TL, çipura 110-120TL, alabalık 70-80 TL’dir. Kültür balığı ihracatı ortalama 5.84 $ kg. dır.

Balıkçılığımızda yüksek yüzdeli üretim payı olan endüstriyel av teknelerinin (trol-gırgır) günümüzde tüm denizlerimiz balıkçılığına uygun boyuta taşınması bir gerekliliktir. Karadeniz trol balıkçılığını denizin 100m. sonraki derinliklerde hidrojen sülfür içermesi nedeniyle, balıkların yaşam alanları genelde 100m ile sınırlanmıştır. 18-20m. boyunda 360-400Hp güce ve 5 kişilik yaşam alanına sahip trol tekneleri denizlerimiz için ekonomik olma özelliğine sahiptir. Buna karşın gırgır tekneleri için ekonomik açıdan aynı hususu söylemek olası değildir. Denizlerimizdeki 230 adet gırgır teknesinin boyutu ve güçleri 30m. ve üzeri boya sahip olup beygir güçleri ise 800-2400Hp arasında değişmektedir. Bu teknelerin büyük çoğunluğu Karadeniz, Marmara ve Ege denizinde avlanmaktadırlar. Yine 470 adedi de, 18-29m. arasında boya ve 360-500Hp güce sahip gırgır teknesi olup, ülkesel toplam gırgır takımı 700 adettir. Bu teknelerin av yaptığı balıkçılık sahalarının genelde kıyıdan uzaklıkları 5-10 deniz mili kadardır. Balığa ağ sardığı minimum derinlik 25m olup, bu derinliği 18m. derinliği çekme kulisleri her yıl gündemi işgal etmektedir. Toparlamak gerekirse bir iç deniz olan Akdeniz’de ve onun alt bölgeleri olan iç denizlerde av yapan balıkçı filosunun ekonomik avcılık yapabilmek için, gerek tekne boyutları ve motor güçleri açısından optimum düzeye çekilmesi balıkçılık sektörünün kalkınabilmesinin olmazsa olmazıdır.

Ekonomik boyutta trol teknesi 25m.den büyük trol teknesi

Bu nedenle içinde bulunduğumuz süreç itibariyle, endüstriyel av tekneleri, balığın av verdiği avlak sahalarına olan uzaklık ve derinlik açılarından boyca ve ana makine beygir gücü açılarından yeniden disiplin altına alınmalı, özellikle günümüzde yakıtın çok pahalı olması yüzünden ekonomik olmaya yönlendirilmelidir. Bir öneri olarak sularımız gırgır balıkçılığı için ideal tekne boyutu 20-22m., ana makine beygir gücü ise 360-500Hp olarak benimsenebilir.

Ekonomik boyutta gırgır teknesi 30m.den büyük gırgır teknesi

Günümüzde Brezilya, Peru, Şili, Arjantin gibi okyanus kıyısı ülkelerin sahilden yaklaşık 40-50 deniz mili mesafede hamsi ve sardalye avcılığı için kullandıkları gırgır takımlarının 18-22m. boya sahip olması, onların avcılıklarının verimli olmasının temel nedeni oluşturmaktadır. Bu oluşumun ülkemiz balıkçılık sektörünce özellikle dikkate alınmasında fayda vardır.

Doğa Periyodik Olarak Kendini Yeniler, Yeter ki Gölge Etme:

Doğada sucul canlı kaynaklarda oluşan çöküntülerin giderilmesi ve tekrar dengesini bulabilmesi ancak bilimin öngördüğü kıstaslar çerçevesinde olasıdır. Bu nedenle balıkçılığımızdaki çöküşün giderilmesi ancak doğa kurallarının bilinmesi ve bunun benimsenmesi ile olasıdır. Çünkü doğa insan ilişkilerinde; “ne ekilirse o biçilir”. Sucul canlıların nüfusunun yenilenmesi ve çoğalması, nüfusu azaltan faktörlerin ortadan kaldırılması ve canlının yaşam döngüsünün bilimsel olarak bilinmesiyle mümkündür. Anahtar tanımlama ile sucul ortamda balıkların yaşam döngüsü yumurtlama, beslenme, göç, büyüme ve ölümdür.

Eğer denizlerimizde ekonomik önemi haiz balık türlerini oluşturan nüfus eşeysel olgunluğa erişmeden avlanıyor veya stoktan çekiliyorsa, gelecekte bu balık türlerini denizlerimizde bulmamız veya ticari boyutta avlayabilmemiz mümkün olmayacaktır. Nitekim balık satış reyonlarında ve balıkhanelerde eşeysel olgunluğa erişmemiş balıkların (satış boyun altında) pazarlandığını yine satış boyun altında hamsi, sardalye, kıraça istavritin balık unu fabrikalarına pazarlandığını gazete manşetlerinden bol bol öğreniyoruz.

Sade bir tanımlamayla, ülke denizlerimiz için belirlenmiş olan yumurtlama mevsimi, av yasakları Nisan 15 den 1 Eylül ayına kadar olan 4.5 aylık bir süreci kapsamaktadır. Bu süreç de gerek demersal gerekse pelajik (sardalya hariç) balıkların büyük çoğunluğu yumurta döker. Av mevsimi 1 Eylülde başlar. Gırgır balıkçılarının avlak yeri derinlik sınırı ise 25m.dir. Gırgırların av yaptığı sahaların sahilden uzaklıkları 2-5 mili geçmez. Kesinlikle ticari avcılığa kapalı olması gereken İstanbul Boğazı, akıllara ziyan bir uygulama ile gırgırlar için vazgeçilmez vahşi bir avlak sahasına dönüştürülmüştür. Balıkçılık sektörünün kalkınabilmesi için temel felsefe, balıkçılık biyolojisi kurallarına harfiyen uyma olmalıdır. Bunun için atılacak ilk adım, ülkemiz av sezonu nasıl akılcı olarak düzenlenebilir sorusuna yanıt bulabilmektir. Bu konuda sade bir zihin jimnastiği ile konuya açıklık getirelim. Klasik olarak 1 Eylülde başlayan ülkemiz balıkçılık sezonunda avlanacak olan balıklar tartışmasız ağırlıklı olarak 2-4 aylık balıklardır. Örneğin mayıs-haziran aylarında yumurtadan yeni çıkan defneyaprağı ve çinakop (lüfer) 4-6cm.boyunda, palamut vonozu 150-220 gr, kolyoz ve uskumru vonozunun 30gr. olması gibi.

İstanbul boğaz girişi gırgır avı sahile yakın gırgır ağ dökümü

Benzer şekilde 25-30m. derinde çevrilen gırgır ağı içinde dip balıklarından barbunya, tekir, dil, pisi, ispari, karagöz vb. eşeysel olgunluğa erişmemiş birçok tür balığın avlanmış olması da vahşi avcılığın bir diğer göstergesi olmaktadır.

Geçmiş dönemlerde 1 Eylülde başlayan av sezonu 15 Nisana kadar sürmekte ve bu zaman dilimi ise 200-224 günü kapsamaktaydı. Ne var ki ülkemiz gırgır av gücü fazlalığı nedeniyle, gırgırlar denizde balık bulamadıkları için, şubat ayında zorunlu olarak avcılıklarını noktalamaktadırlar. On yıllardır bu olumsuzluk devam edegelmektedir. Başta balıkçılıktan sorumlu merkezi otoritenin, sıkıntıyı bizzat yaşayan balıkçılık sektörünün, sivil toplum kuruluşlarının, su ürünleri fakültelerinin bu verimsiz tabloyu olumluluğa çevirme konusunda en küçük bir girişimlerinin olmaması düşündürücü ve kaygı vericidir.

Çözüm
Balıkçılık av yasağı endüstriyel balıkçılık için 120 gün ile sınırlanmalı ve av dönemi en az 3 yıllık süre için 1 Kasım -28 Şubat olarak düzenlenmelidir.

Kazanımlar
Önemli ölçüde yaşını doldurmamış ekonomik önemi haiz pek çok balık türü, yumurta dökerek gelecek yılın stokunu zenginleştirecek, kasım ayı av sezonunda avlandıklarında, balıkçıya satış boyunda ve ağırlık kazanmış olarak katkı sağlayacaktır.

Son söz: Güdümlü bilimsel balıkçılık araştırma ve stok ölçümleri yapılmadan, balıkçılıktaki çöküntü önlenemez.

Em. Öğr. Gör. Ömer Faruk KARA
Deniz ve Balıkçılık Bilimcisi

Kaynak: DENIZKARTALI Haber Portalı – https://denizkartali.com/coken-balikciligimizda-radikal-cikis-yolu.html