İngiltere’nin jeopolitik kırılganlığı

29 Ağustos 2022 günü İngiltere’nin 3 milyar pounda mal olan HMS Prince of Wales isimli en yeni uçak gemisi ilk seyrine çıktığı gün arıza yaparak Portsmouth limanına geri döndü. Bu olay İngiltere için ciddi bir prestij kaybı oldu.

KÜÇÜLEN KRALİYET DONANMASI

Soğuk Savaş sonrası zafer sarhoşluğu ve barış getirisi (peace dividend)içinde donanmasını küçülten İngiltere, 2000’ler sonrası değişen yeni dünya düzeninde ABD yanında Rusya ve Çin’i dengeleyebilmek için donanmasını güçlendirmeye yöneldi. Ancak çok geç kalmıştı. Soğuk savaş sona erdiğinde 20’si nükleer 29 denizaltı ile 2 uçak gemisi, 12 muhrip, 31 firkateyn ve 2 amfibi hücum gemisine sahip olan Kraliyet Donanması, bugün 2 uçak gemisi 10 nükleer denizaltı, 6 muhrip, 12 firkateyne sahip. Yani 79 ana muharip unsurdan 30 unsura düşmüş durumdalar. Son derece dengesiz bir kuvvet yapısına sahipler. Bırakalım Global Britain iddiası altında küresel çapta etki yaratmaya; son 2 yılda hizmete soktukları tanesi 3 milyar pounda mal olan modern iki uçak gemisini koruyabilecek muhrip ve firkateyn sayısına bile sahip değiller. Su üstü filosu bu derece zayıf iken çok pahalı iki uçak gemisine yönelmelerinin nedenini kendi kamuoylarına da anlatamamış durumdalar. Diğer yandan deniz savunma sanayi pazarında rekabet koşullarını kaybettiklerinden sipariş alamıyorlar.

ADA DEVLETİ OLMAK

Makaleye Kraliyet Donanmasıyla başlama nedenim, kurulduğu 1546 yılından bu yana donanmanın İngiliz jeopolitiğinin asli unsuru olmasıdır. İngiliz tarihi 1500 yıllıktır. Bu sürenin son 500 yılında denizci oldular. 15 ve 20’nci yüzyıl arasındaki 500 yılın yaklaşık yarısında dünya denizlerinde lider oldular. Bir ada devleti olarak Avrupa kıtasının daimî baskısı altında kalmış bir devlet olarak yaşadıkları ve dünya tarihinde yarattıkları katma değerler ile modern dünya tarihinin merkezinde yer aldılar. Portekiz ve İspanya’nın 15. Yüzyılda başlattığı Katolik emperyalizmini, küresel kapitalist emperyalizme taşıyan devlet oldular. 17. Yüzyıl sonrası emperyalizmin her yönüyle temsilcisine dönüştüler.

KELTLER VE ANGLOSAKSONLAR

MÖ 45’te Roma İmparatorluğunun işgaline uğrayan ve Britanya adını alan adada en eski yerleşimciler İskoçlar, Galliler ve İrlandalıların atası olan Keltler’di. Resmi devlet adı bugün Büyük Britanya (İngiltere, Galler, İskoçya) ve Kuzey İrlanda olan ve kısaca İngiltere olarak isimlendirilen Birleşik Krallık, 5. Yüzyılda Hristiyan bir devlet oldu. Cermenlerin bir kolu Anglosaksonlar 449 yılından itibaren adaya geldiler. Ada sonradan zaman zaman Cermen ırkından Vikinglerin istilasına uğradı. 1066 yılında Fransa’ya bağlı Viking kökenli Norman Dükü William’ın istilasına uğradı. Daha sonra Anglosakson ve Norman karışımı İngiltere merkezli hanedanlar Avrupalı rakip güçler olan Fransa, Hollanda ve İspanya ile dışarıda; Kelt asıllı İskoçya, Galler ve İrlanda ile içeride sürekli savaştılar. Westphalia Antlaşmasına (1648) kadar 100 yıl ve 30 yıl savaşları gibi aslında taht savaşlarını Protestan ve Katolik savaşları üzerinden yürüttüler. Hanedanlar ayakta kalabilmek için her türlü entrika, çocuk yaştakiler dahil hanedan evlilikleri, suikastlar, aile içi cinayetler, iç savaşlar ve topyekun savaşlar dahil her yolu denediler.

MODERN DÜNYAYA KATKILAR

İngiltere’nin 1215’te Kral John’un monarşiden ve mutlak derebeylikten ilk taviz sayılacak Magna Carta ile modern demokrasinin ve parlamentonun yolunu açtığını söyleyebiliriz. Fransızca konuşulacak (Parler) yer kelimesinden türetilen Parlamento, ilk kez Magna Carta sonrası gündeme geldi. 16.yüzyıl başında Tudor hanedanının renkli Kralı 8. Henry’nin boşanma sorunu üzerinden Anglikan Protestanlığını kurması ve sonradan ortak hukuk sisteminin kurulması Hristiyan aleminde Martin Luther’in Protestan reformasyonu kadar etkili oldu.

DENİZCİ İNGİLTERE’NİN DOĞUŞU

İngilizler, Kral  8. Henry’nin kızı Bakire Kraliçe Elizabeth döneminde, 1588 yılında Katolik İspanya’nın Yenilmez Armadasını kendileri gibi Protestan Hollanda ile ittifak halinde yenilgiye uğratarak Britanya İmparatorluğunun ve modern emperyalizmin temellerini attılar. Aynı Hollanda ile 17. Yüzyılda denizde büyük hesaplaşmaya gireceklerdi. Zira Hollanda hem denizci hem tüccar ve hem de monarşiye karşı Cumhuriyeti tesis edebilmiş bir devletti. 17. yüzyılda giderek güçlendiler ve Kuzey Amerika’da koloniler kurdular. 1600 yılında Doğu Hint Şirketini kurdular. Batıda sömürge kurduklarından ticareti ikinci planda tuttular ve Amerika ve Karayipler için Hollandalıların aksine Batı Hindistan Şirketini kurmadılar.

TİCARET VE PROTESTAN AHLAKI

İngilizler, Doğu Hint ve Levant Kumpanyaları üzerinden özel girişimcilerin devlet desteği ile ticaret yapmasını sağladılar. 1675 yılında Royal Society (Bilimler Akademisi)ni kurarak dinin dogma ve tutuculuğuna karşı Protestan inancın yanında bilim ve aklı çıkardılar. “Royal Society” nin kurucusu Bacon, denizlerin önemini çok iyi kavramış bir bilim ve devlet adamıydı. Denizlere egemenlik konusunda da şunları söylemişti: “Ancak denize hâkim olan kişinin, büyük özgürlüğe sahip olduğu ve savaştan istediği kadarını alabileceği kesindir.” Protestan ahlakını ticaret ve donanma ile bütünleştirerek sürekli denizde büyüdüler.

KRAL İDAM EDEN İLK AVRUPA DEVLETİ

Avrupa tarihinde 1646 yılında ilk kez bir Kralı (Charles) yargılayıp idam eden devlet İngiltere oldu.  Aslında bir parlamenter olan Cromwell zamanında 1642 ile 1660 arasındaki iç savaş sırasında yaşanan 1648 devrimi ile doğrudan Krala bağlı feodal lordların ve kilisenin etkisi ortadan kaldırıldı. Mutlak monarşi tasfiye edildi ve cumhuriyete geçildi. Kapitalizm ve kişisel servet edinmenin engelleri ortadan kaldırıldı. Bu sayede başta donanma olmak üzere pek çok kurumun sağlamlaşmasını sağladılar ve Hollanda’nın 16. Yüzyıl ortalarından itibaren dünya çapında etkili olan deniz egemenliğine son verdiler. İngiltere Avrupa’nın en güçlü devletlerinden birisi oldu. Ancak 1660 yılında II. Charles ile tekrar monarşiye döndüler ve Cromwell’in cesedini mezardan çıkararak kesik başını yıllarca halka sergilediler. 1688 yılındaki büyük devrim ile Kral ve Parlamentonun güçleri parlamento son sözü söyleyecek şekilde eşitlendi. 1707 yılında İngiltere ve İskoçya’nın birleşmesiyle Büyük Britanya Krallığını kurdular.

FRANSA İLE REKABET VE İLK AMİRAL İDAMI

18. yüzyıl başında İspanyol veraset savaşları sırasında Avrupa’nın en büyük kara ordusuna sahip Fransa’ya karşı İngiltere liderliğinde büyük ittifakı oluşturdular. Ancak Fransa’nın Başbakan Colbert sayesinde okyanuslara çıkmasını önleyemediler. Napolyon savaşları 1812’de sona erene kadar Kraliyet Donanması Fransa ile denizde ve karada çok sık savaştı. Gerek İspanyol gerekse Avusturya Veraset savaşları sırasında hedefleri daima adaya tehdit olacak bir ittifakın oluşmasını önlemek oldu. Madrid ve Viyana asla İngiltere’ye tehdit edecek şekilde birleşmemeli, Fransa bu ittifakın dışında tutulmalıydı. Avrupalılarla yaptıkları her savaşta Atlantik, Karayipler, Akdeniz ve Hint Okyanusunda 17 ve 18. Yüzyıllarda her zaman başarılı oldular. Kraliyet Donanmasını devletin asli ve vazgeçilmez güç unsuruna dönüştürdüler. 1757’de 7 yıl savaşlarında denizde rakipsiz kalmak için Fransa ile hesaplaştılar.  Akdeniz’de Minorca adasını kaybeden İngiliz Amiral Byng’i ibret olsun diye korkaklıkla yargılayıp kurşuna dizdiler. 1776’da Amerika’da 13 koloniyi kaybettikten sonra ağırlık merkezlerini Asya’ya yönelttiler. Özetle İngilizler, bir ada devleti olarak kısa sürede güçlendiler ve Protestan ahlakı ile bütünleşen kapitalizmi donanma, Doğu Hint Adaları ve Levant şirketi, geniş deniz ticaret filosu üzerinden bütün dünyaya yaydılar. Fransız devrimi sonrası ortaya çıkan Napolyon’un askeri gücünü önlemek ve Avrupa’yı Fransız etkisinden kurtarmak için Fransa’nın düşmanları ile sürekli ittifak kurdular.

FRANSA’NIN NİHAİ YENİLGİSİ

1805 yılında Trafalgar yenilgisi öncesi donanması henüz hayattayken Napolyon, İngiltere’yi istila ederek, egemenliği altına alınmasını sağlayacak 130.000 kişilik deneyimli bir ordu toplamıştı. Boulogne tepelerinde, “Bana Manş denizini altı saat denetleme olanağını verin, dünyaya egemen olayım.” Diyordu. Ancak İspanyollar ile ittifak halinde olmasına rağmen bunu başaramadı. Fransızları önce Akdeniz’den, sonra Atlantik’ten attılar. 1793-1812 arasında yaşanan 14 deniz savaşında, Fransız Donanması 377 gemi ve 12,000 personel, İngiliz Donanması 10 gemi ve 2000 denizci kaybetti. Burada temel neden Fransızların teknolojik üstünlüğe rağmen denizde savaşma becerisinde geri kalmış olmalarıydı.

SANAYİ DEVRİMİ VE PAX BRİTTANİCA

1805’te yaşanan Trafalgar deniz zaferinden sonra kabaca 100 yıl süren Pax Brittanica yani İngiliz Barışı başladı. 18. yüzyılda sanayi devrimi sitim makinesinin icadı ile İngiltere’de başladı ve böylece küresel liderliğin kapısını açtı. Kısa süre sonra denizde yalpadan etkilenmeyen zemberekli saatin bulunmasıyla 0 (Sıfır) derece boylamının Londra’dan geçmesini sağladılar, ama en önemlisi okyanusta boylam bilgisinin temin edilmesine öncülük ettiler. 18. Yüzyıl başına kadar denizciler enlem bilgisine sahip olmalarına rağmen boylam bilgisine sahip değildiler. Böylece pervane gücüne ve zaman bilgisine sahip İngiliz gemileri ile tüm okyanusların ötesine tarifeli seyirlere başlayarak ticareti ve kapitalizmi katladılar. Bu bilimsel avantajları askeri alana yansıtarak her kıtada sömürgeler kurarak ana vatana ham madde taşıdılar ve makineli üretim gücünü de kullanarak İngiliz mallarını dünyaya yaydılar. Özellikle Hindistan’da demir yolları ağlarını teşkil ederek doğunun mücevherini sonuna kadar sömürdüler. Demir yolu hem ham madde taşınmasına hem de isyan çıktığında İngiliz asker ve ateş gücünün taşınmasında kullanıldı. Osmanlı gibi zayıf devletlerle kendi lehlerine olacak serbest ticaret anlaşmaları imzalayarak bu tip zayıf devletleri yarı sömürge konumuna soktular. (Balta Limanı Ticaret Anlaşması 1838)

GÜNEŞ BATMAYAN İMPARATORLUK

1800 yılında İrlanda, Büyük Britanya Krallığına katıldı ve Büyük Britanya ve İrlanda Krallığı kuruldu. 20. Yüzyılın başına kadar hükümdar olan I. Victoria döneminde artık İmparatorluk ‘üzerinde güneş batmayan’’sıfatı ile anılıyordu. 19 yüzyıl ortasından Birinci Dünya Savaşı sonuna kadar Pax Britannica İngilizceden, futbola, İngiliz Kumaşından, denizciliğin her alanına dünyaya yayılmaya ve örnek olmaya devam etti. Londra, bu dönemde 36,6 milyon km karelik bir alanda kabaca yarım milyar nüfusa hükmediyordu. Küresel egemenliğin ve emperyalizmin başat kuralının denizlere hâkimiyet ve küresel ticaretin kontrolü olduğu gerçeği, bu devletin kurumsal genetik kodlarına işlenmişti. Donanma gücü ve diplomasi ile bu kontrolü devam ettiremedikleri anda gücün gerileyeceğini; Tarihte deniz egemenliğini bir kez kaybeden ada devletinin tekrar imparatorluk kuramayacağını çok iyi biliyorlardı. İçerde birliği sağlamak (Anglosakson ve Kelt) ve dışarda adaya tehdit oluşturacak her türlü girişimi engellemek jeopolitik yasaları oldu. 1858 yılında Başbakan Palmerstone’nun ünlü sözü bu yasanın bir nevi dik tumuydu: ‘’İngiltere’nin ebedi dost ve düşmanları yoktur. Değişmez çıkarları vardır.’’

EN BÜYÜK TEHDİT DOĞUYOR

Almanya 1871 yılında birliğini kurana kadar İngiltere, ada devleti sınırlarından küresel güç ve hegemonya sınırlarına erişmişti. Ancak korktukları Birinci Dünya Savaşında başlarına geldi. Almanya birliğini tamamlamış hem kıta hem de kara gücü olarak ortaya çıkmıştı. Bu gücün durdurulması denize çıkışı önlenirken, batıdan Fransa, doğudan Rusya ile sıkıştırılıp iki cephede savaşa zorlanarak mümkün olabilirdi. Londra, Hindistan yolunun anahtarı Süveyş Kanalı 1869 yılında açılıp Akdeniz en önemli stratejik alanlardan birisi haline gelmiş olmasına rağmen, Rusları yanlarına çekmek için 19. Yüzyıl başından itibaren çökmesini önledikleri ve Ruslara karşı korudukları Osmanlının  tampon devlet rolünden çıkmasına ve Rusların etki alanına geçmesine izin verecek kadar zor durumdaydılar. (Halbuki 1853 yılında Osmanlıyı Ruslara karşı korumak için Kırım Savaşına öncülük etmişlerdi.) Karada yetersizdiler. Kraliyet Donanması da Almanya karşısında yetersizdi. Bu nedenle Akdeniz’i Fransız; Uzak Asya sularını Japon Donanmasına emanet ederek büyük savaş gemilerini İngiltere’ye geri getirdiler.

ÇÖKÜŞÜN BAŞLANGICI

1. Dünya Savaşı çıktığında Osmanlının savaşın dışında kalması veya İngiltere ile ittifak kurması söz konusu bile olamazdı. Zira Almanya’yı doğudan baskı altına alabilecek tek güç Rusya idi. Rus Çarı II. Nikola, Kraliçe Victoria’nın uzaktan akrabası, eşi Alexandra kraliçenin torunuydu.  Osmanlı toprakları Ruslara rüşvet olarak teklif edilmişti. Ancak savaş başlayınca durum İngiltere aleyhine döndü. Denizde durum Almanya’nın denizaltıları ortaya çıkana kadar denge altındayken karada durum felaketti. Fransa, Belçika, Çanakkale, Kanal, Irak ve daha birçok cephede siviller dahil 1 milyona yakın insan kaybettiler. Çanakkale cephesi yüzünden savaş 2 yıl uzayınca Londra, pek çok ticari çıkarını kaybetti. Küresel tedarik zinciri aleyhlerine bozuldu. Amerikan bankerlerinden (J. P. Morgan gibi) borç alarak savaşı yürüttüler. İflasın eşiğindeyken Rus devrimi sonrası Romanovların savaştan çekilmesi ardından 1917’de ABD’nin İngiltere yanında savaşa girmesi ile 1 yıl sonra galipler arasında yer aldılar. Amerikan bankerleri paralarının heba olmasına izin vermemiş, ABD aynı zamanda kendi kurucusu olan ada devletinin hayatını kurtarmıştı. Ancak İngilizlerin kurduğu yeni dev, 1890 yılında üretimde onları geçmiş ve küresel hegemonyanın kansız devri için kapıyı çalmıştı.  Birinci Dünya Savaşı sonunda onu kurtarmış olmasına rağmen İngiltere karşısında yerini almıştı. 1919 Paris Konferansında istediği hiçbir jeopolitik kazancı elde edemeyen Amerikan Başkanı Wilson, kızgınlıkla konferansı terk etmişti. ABD’nin mutlak hükümranlığı ve baskın konumu için 1941 yılı baharına kadar 22 yıl geçecekti. 6 Aralık 1921 tarihinde de Büyük Britanya, yaşanan iç savaş ve bağımsızlık savaşı sonunda İrlanda’nın güneyine bağımsızlık vermek zorunda kaldı. Bir yandan borçlar, bir yandan azalan ticaret gelirleri ve bir yandan İrlanda iç savaşı imparatorluğu kemiriyordu. Mustafa Kemal, Samsun’a çıktığında işte bu gerçekleri görerek milli mücadeleyi kazanmayı planlamıştı. İngiltere Türklere karşı yeni bir savaşı göze alamazdı.

ABD’YE BOYUN EĞİŞ

İkinci Dünya Savaşı arifesine Almanya çok hızlı girdi. İngiliz Başbakanı Chamberlain’ın Hitler’in niyetini anlamada gecikmesi harbe hazırlık için İngilizlere bir yıl kazandırmış olsa da durum Birinci Dünya Savaşından çok farklıydı. Avrupa cephesinde Dunkirk’te ordularının topyekûn imhasından zor kurtuldular. Alman denizaltılarının ablukaya varan saldırı taktikleri nedeniyle gıdasız, yakıtsız ve cephanesiz kaldılar. Bu durumdan ABD ile 11 Mart 1941’de imzaladıkları Lend Lease (Ödünç ver, Kirala) anlaşması ile kurtuldular. İngiltere’ye ABD Donanmasından onlarca gemi ile lojistik destek verildi. Ancak karşılığında savaşta olmadığı halde dünya çapındaki tüm üslerini ABD’ye 100 yıllığına devrettiler. ABD’nin 1941 sonunda savaşa girmesi ile durum tamamen İngiltere lehine gelişti. Adanın işgali ve ablukası tehdidi 1944 yılında tamamen sona ermişti. 16. Yüzyılda İspanyollar, 19. Yüzyılda Fransızlardan sonra son kez 20. Yüzyılda Almanların adayı işgal ve İngilizleri dize getirme teşebbüsü akamete uğratılmıştı.  ABD’nin savaşa müdahil olmasından sonra tüm askeri gücünü ABD yüksek stratejisine uygun bir şekilde kullanmayı kabul ettiler. Kuzey Afrika, İtalya ve Fransa’nın mihver güçlerinden temizlenmesinde İngiliz Komutanlar çoğunlukla Amerikalı komutanlar emrinde hareket ettiler.

İNGİLTERE, ABD’NİN ARTIK REHİNESİDİR

Londra, savaştan galip çıkan Atlantik sistemin ABD ile ana unsuru olmuşlardı. NATO’nun kurulması, Sovyetlere karşı blok oluşturulması ve çevreleme stratejisinde baş aktörün yardımcısıydılar. BM Güvenlik Konseyi Daimî üyesi yapılmışlar ve ABD yardımı ile nükleer güce dönüşmüşlerdi. Ancak karşılığında bir daha geri almamak üzere küresel liderliği ABD’ye terk etmişlerdi. Gerek dış politika gerekse istihbarat alanında ABD’nin tüm girişimlerinde yanında oldular. En büyük Anglosakson devlet olan ABD liderliğinde Kanada, Yeni Zelanda, Avustralya ile 5 Göz programını oluşturarak dünyanın en gelişmiş istihbarat ağını kurdular. Avrupa’dan da tam kopmamışlardı. 1973’te AET 1991’de AB tam üyesi oldular. Ancak Euro bölgesine girmediler. 1956 yılında ABD Başkanı Eisonhower ‘ın bilgisi ve onayı dışında Fransızlar ve İsrailliler ile Süveyş kanalı millileştiren Mısır Lideri Nasır’a karşı birleşik askeri bir harekata kalkışınca ABD ile ipler koptu. ABD tarafından akaryakıt ambargosu ile cezalandırıldılar. Daha sonra ABD iradesi dışında hareket edemediler. Jeopolitik yasa işlemişti. Hegemonyayı kaybeden ada devleti bir daha onu geri alamazdı.

NEO LİBERALİZM VE GERİLEME

1982 yılında yaşanan Falklands Savaşında ABD onayı ve yardımı ile özellikle denize kıyısı olan ve geniş ekonomik bölgeleri olan eski sömürgelerini -Arjantin gibi- zayıf rakipler karşısında bırakmayacaklarının mesajını verdiler.  Savaşı kazanmalarına rağmen devletçiliği ekonomiden tamamen çeken neo liberal Thatcherizmin içeride yarattığı ekonomik gerilemeyi, işsizliği ve sosyal huzursuzlukları önleyemediler. Kuzey İrlanda sorunu ABD’nin arabuluculuğu ile geçici olarak 1998 yılında Belfast anlaşması ile çözüldü. 1989 yılında Soğuk savaşın galipleri arasında yerlerini aldılar. ABD gibi hızla silahlı kuvvetlerini küçülttüler. ABD’nin geri kalmış, zayıf askeri güce sahip Afganistan, Irak, Libya ve Suriye’deki emperyalist müdahalelerinde her zaman onunla hareket ettiler.

ABD VE İNGİLİZ JEOPOLİTİK PARADİGMASI

ABD, İngiltere’nin 1600’lerden itibaren uyguladığı jeopolitik paradigmayı 1945 sonrası devraldı. Nasıl ki bir ada devleti olarak İngiltere küresel hegemon olarak ayakta kalabilmek için içeride birliğini koruyup Avrupa’da kendine düşman olacak gruplaşmalara mâni olmayı hedeflemiş ve bunun için donanmasını kendisinden sonra gelen birkaç donanmanın toplamından daha güçlü tutmayı hedeflemişse; ABD kendini kuzeyde Kanada, güneyde Meksika ile bir nevi ada devleti kabul etmiş ve Avrupa yerine Avrasya adasını parçalamayı ve çevrelemeyi hedeflemiştir. Bugün Ukrayna’da, Tayvan’da yaşanan krizlerin temelinde bu jeopolitik paradigma yatmaktadır. İngiltere, Avrupa’yı önce krallar ve imparatorluklar arasında parçaladı, daha sonra da ulus devletleri parçalı tutuldu bu İngiltere’nin birinci savunma hattıydı. ABD de Sovyetleri çevreleyen kenar kuşaktaki pek çok devleti dinsel ve etnik ayrışmaları kullanarak parçalı tuttu. Batı Avrupa’yı NATO üzerinden kendisine bağladı. Pasifik’te Güney Kore, Japonya, Filipinler, Avustralya ve Yeni Zelanda’yı ikili anlaşmalar ve askeri ittifaklar üzerinden kendisine bağladı. 2020 yılında Anglosakson müttefikleri ile (Avustralya ve İngiltere) AUKUS’u ani bir kararla kurdular. Japonya ve Fransa dışlanmıştı.

DARALAN ATLANTİK SİSTEM VE İNGİLTERE’NİN KIRILGANLIĞI

ABD’nin özellikle 2008 sonrası önlenemez gerilemesi ABD adasının uyguladığı İngiliz paradigmasında çatlaklara neden oldu. Atlantik daralıyor ve küreselden bölgesel çapa indirgeniyor. Çin’in 2000’ler sonrası askeri ve ekonomik olarak büyümesi; Kuşak ve Yol ile Asya ve Avrupa’da etkinliğini artırması; Rusya’nın 2000’ler sonrası toparlanarak askeri açıdan öne çıkması ve Ukrayna krizinden sonra doğal gaz ve temel ham madde kaynaklarında tedarik zincirini bozacak konuma gelmesi ABD ve ayrılmaz jeopolitik ortağı İngiltere’de ciddi yalpalamalara neden oldu. İngiltere’nin 31 Ocak 2020’de AB’den ayrılması yeni dünya düzeninin kurulduğu 21. Yüzyılda Avrupa’nın Asya ile iş birliği geliştirmesi ve ABD’ye tehdit edecek boyutlarda yeni ittifakların kurulmasına karşı ön alıcı bir hamleydi. İki Almanya’nın birleşmesi İngiltere için geleneksel jeopolitik paradigmanın dışındaydı. AB Güvenlik ve Savunma Politikası içinde Fransa ile Almanya’nın liderliği İngiltere ve ABD için kabul edilemez bir gelişmeydi. Neticede İngiliz elitleri AB’den her yönü ile ayrılıp ABD ile bütünleşmeyi tercih ettiler. Bugüne kadar gerek Rusya gerekse Çin ile Atlantik sistemin mücadelesinde en ön saflarda ABD ile İngiltere’yi oyun kurucu olarak görüyoruz. Donanmalarına yeterli koruyucu muhrip ve firkateyn sayısına erişmeden iki yeni uçak gemisi kazandırmaları başka bir şekilde izah edilemez. Yazının başlangıcında belirttiğim geminin ABD’ye müşterek eğitimler ve sertifikasyon için hareket ettiğini belirtelim. Gemide Amerikan yapımı F 35B uçakları var. ABD’nin iki uçak gemisini Pasifik harekât alanında kendi muharebe grupları içinde kullanacağından şüphe duymayacağımı belirtmekte yarar görüyorum.

SON 313 YILIN EN KÖTÜ EKONOMİSİ

Diğer taraftan İngiltere’deki bu jeopolitik kafa karışıklığının son günlerde ciddi dışa vurumlarını da görüyoruz. Örneğin İngiltere’nin en prestijli ve Atlantikçi dergisi olan The Economist Eylül sayısının kapağında “Amerika Ayrışmış Devletleri-Disunited States of America” manşeti ile çıktı. Belli ki BREXIT sonrası ABD ile yakınlaşma bazı çevreler için ABD ile uzaklaşmaya dönüşmüş durumda. Aynı günlerde Reuters Ajansı ekonomi haberlerinde İngiltere’nin son 313 yılın en kötü ekonomik performansını sergilediğini yazıyordu. Habere göre 2020’den bu yana gerileme süratle devam ediyor. Böylesine bir durumun ortaya çıkmasında birinci neden Covid salgını olmakla birlikte, öldürücü darbenin Rusya’ya uygulanan yaptırımlardan kaynaklandığına vurgu yapılıyor. İngiltere ekonomisi 2020’de %11 küçüldü. Söz konusu küçülme, tüm batı ülkelerinde ve G7’de yaşanan ekonomik küçülmelerin başını çekiyor. Bu oran son olarak 1709 yılında yaşanmıştı. Ekonomik öngörülere göre İngiltere’nin toparlanma sürecine girememesi durumunda 2027 yılında dünyanın 5. Ekonomisi olarak koltuğunu Hindistan’a bırakacağı öngörülüyor. Nereden nereye! yüzyıllarca İngiliz Monarşisinin sömürdüğü ve Gandi’nin ‘’Mustafa Kemal Atatürkİngilizleri yenen kadar İngilizleri Tanrı sanırdım.’’ Günlerinden bugüne…

İSKOÇYA-ÇİN HATTI

31 Ağustos 2022 tarihinde İskoçya’nın Greenock Ocean Terminalinden Çin’e 1 milyon şişe viski götürecek ilk Çin konteyner gemisi hareket etti. İskoçya ile Çin arasında doğrudan deniz ticaret bağını başlatan bu hamle yaşanırken Alman Genelkurmay Başkanlığı Güney Çin Denizine Alman savaş gemisi gönderileceğini deklare ediyordu. Ne büyük bir ikilem ki, ABD’nin doğu Avrupa’daki vekili ve vassalı Polonya da aynı günlerde Almanya’dan 1,5 trilyon dolarlık savaş tazminatı talep ediyordu. NATO’daki dayanışma ve Ukrayna krizi sonrası çıkar çatışmalarının bu kadar hızlı satıh yapmasını kimse beklemiyordu.

İNGİLTERE VE GELECEK

Özetle İngiltere, karmaşık bir jeopolitik konjonktürde, 500 yıllık geleneksel politikalarını uygulamada zorlanıyor ve kırılgan bir siyasetle sürekli zig zag çiziyor. Çok güvendiği ABD aynı şekilde arkasına küresel medya gücünü aldığı halde jeopolitik getirisi olacak stratejik zaferler elde edemiyor. Kendi içlerinde neredeyse iç savaş ortamını aratmayacak çelişkiler yaşıyor. İngiltere mevcut gücü ile Rusya ile mücadele edemeyeceğinin farkında. Hele ki Almanya Rusya ile yakınlaşırsa bu İngiltere için jeopolitik yıkım olur. ABD’nin şemsiyesi altında kendi gücüne dayanmadan bir ada devleti olarak eğer Asya güçleri kendisine tehdit oluşturursa işi zor. Ancak Asya güçleri ile iş birliğine gitmesi hem kendine zaman kazandıracak ve ayakları üzerinde durabilecek konuma gelecek; hem de ABD’nin yaratıcı karmaşa politikasında piyon olmalarını önleyecektir. İskoçya’nın Çin ile doğrudan deniz ticaret hattını kurması içeride de gelecek dönemde işinin zorluğunu ortaya çıkarıyor. İngiltere, geçmişinden ders almalı ve her sıkıştığında Amerikan gücü ve donanmasının kendisini kurtarmaya geleceğini bir kenara koyarak 1945 sonrası rehinesi olduğu ABD ilişkilerini yeniden formatlamalıdır. Zira günümüz koşullarında Amerikan donanması bırakalım İngiliz çıkarlarını kendi çıkarlarını koruyabilecek ne kuvvet yapısına ne de iç siyasette istikrar ve bütünlüğe sahip. Ancak her şeye rağmen İngiltere’nin ABD kuyruğundan ayrılmasının zor olacağını belirterek bu yazıyı bitirelim.

Cem Gürdeniz