Asya Yüzyılı çoktan başladı. Küresel Güney her gün güçleniyor, ekonomik eksen çoktan batıdan doğuya döndü. Okyanuslarda her gün taşınan 33 milyon ton yükün %65’i Asya limanlarında elleçleniyor. Başta Çin olmak üzere Asya güçlerinin ekonomik yükselişi, son 200 yıldır batı hakimiyetinde olan küresel ekonomik düzende evrimsel değil, devrimsel bir değişim getirdi. Geçmişi sömürge ve müstemleke sicili ile karanlık Anglosakson hakimiyetindeki batı hegemonyası, özellikle 1945 sonrası sadece jeopolitik alanda değil ekonomik alanda da galibin tüm gücü ile dayattığı dünyaya hakimiyet tezi ile ortaya çıktı. Dünya Bankası, IMF ve Amerikan Donanması ile kontrol altında tutulmaya çalışılan gelişmekte olan ülkeler, bankalar, Swift gibi ödeme sistemleri, dolar ve avro gibi para birimleri, başta deniz olmak üzere ulaşım koridorları, teknoloji, endüstri ve diğer ekonomik bağlantı biçimlerine bağımlılıklar üzerinden vassal devletlere dönüştürülmeye çalışıldılar. Modelin özü böl, yönet; jeopolitik veya ekonomik düzen dışına çıkılırsa renkli devrim yap yoksa silahlı müdahalede bulun idi. Ekonomik düzen ile jeopolitik düzen arasındaki ortaklık, kıta güçlerinin deniz gücüne dönüşmesini önlemek idi. Bu çerçevede Avrupa’da Almanya ile Rusya’nın yakınlaşması; Asya’da Çin’in denize çıkması ve Rusya ile yakınlaşmasını önlemek asıl hedeflerdi. Bu uğurda Rusya- Ukrayna Savaşı birinci hedefi gerçekleştirdi. Artık AB’nin stratejik bağımsızlığı artık bitirildi. Ancak Avrasya kıtasının batı yarımadası yani AB, ABD’ye terk edilirken Asya’nın kendisi ABD ve AB’ye karşı savunma mekanizmalarını emsali önceden görülmemiş derecede güçlendirdi. Bu süreçte ABD’nin özellikle Rusya Ukrayna ve İsrail Hamas Savaşı sonrası ciddi güç erozyonuna uğramasının da katkısı oldu.
YENİ DÜNYA DÜZENİ KURULUYOR
Bugün ABD’nin 1945 sonrası yönettiği Batı merkezli ekonomik sisteme alternatif bir düzen inşa ediliyor. 2006 yılında Rusya, Çin, Brezilya ve Hindistan küresel bir ekonomik girişim yaratarak “BRIC” grubunu oluşturdu. Güney Afrika Cumhuriyeti 2010 yılında gruba katılarak girişim “BRICS” adını aldı. Girişimin hedefi gelişmekte olan ekonomileri bir araya getirerek, geçmişi sömürgecilik ve müstemleke sicili ile lekeli Kuzey Amerika ve Batı Avrupa kaynaklı zengin ulusların (ABD/İngiltere/AB) siyasi ve ekonomik gücünü önce dengelemek daha sonra da çok kutuplu jeopolitik dünya düzenine ekonomik alt yapı sağlamaktı. 22 Ağustos 2023 tarihinde Güney Afrika Cumhuriyeti ev sahipliğinde yapılan 15.BRICS zirvesinde BRICS, 5 üyenin yanına 4 yeni üye daha ekledi. Mısır, Etiyopya, İran, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) gruba katıldı. 28 Şubat 2024 tarihinde BRICS Dönem Başkanı Güney Afrika Cumhuriyeti’nin Rusya Büyükelçisi Moskova’da yaptığı bir açıklamada 25 ülkenin BRICS üyeliği için bekleme listesine alındığını açıkladı. Bugün için BRICS+ içinde bulunan 9 ülke Dünya nüfusunun %45’inin, küresel ekonominin satın alma gücü paritesinde %36’sının, dünya ihracatının %25’inin ham petrol üretiminin %44’ünün sahibi. Grupta BM Güvenlik Konseyi Daimî üyesi Çin, ve Rusya gibi küresel/kıtasal nükleer güçler ile Hindistan, Brezilya ve Güney Afrika Cumhuriyeti gibi kıtasal ekonomik/askeri güçler bulunuyor. Son genişleme ile Hürmüz Boğazı ve Süveyş Kanalı gibi iki kritik su yolunun kontrolünü sağlayan devletler (İran, BAE ve Mısır) BRICS+’de yerini almış oldu. BRICS+’in belki de en önemli özelliği, dünyanın en eski medeniyet ve kültürlerinin bugünkü temsilcileri olan devletlerden oluşması.
YENİ KALKINMA BANKASI
2014 yılında BRICS ülkeleri, altyapıyı güçlendirmek ve kredi vermek üzere Yeni Kalkınma Bankası‘nı kurdu. Şüphe yok ki IMF’ye rakip olarak ortaya çıkan banka 1945 sonrasında yürürlüğe konulan ABD güdümündeki Bretton Woods sistemine bir manifesto oldu. Diğer yandan Çin liderliğinde 2015 yılında kurulan 81 üyeli AIIB (Asya Yatırım ve Alt Yapı Bankası) da Dünya Bankasına bir alternatif olarak kuruldu. Unutulmamalıdır ki Dünya Bankasının bugüne kadar başkanları ile IMF Başkan Yardımcıları daima Amerikan vatandaşı olmuştur. İlk kez Asya’dan batı finans sistemine alternatif sunan iki bankanın devreye girmesi değişimin boyutunu sergilemektedir. Şanghay’da bulunan Yeni Kalkınma Bankasının en önemli özelliği üye ülkelere kendi para birimlerinde kredi verebiliyor olması. Banka, 2022 sonu itibarıyla gelişmekte olan ülkelere yollar, köprüler, demiryolları gibi alt yapı projeleri için yaklaşık 32 milyar dolar sağladı. Özellikle çoğu Asya ve Afrikalı bugüne kadar batı sömürgesi olmuş Küresel Güney ülkeleri, Çin’in finansal desteğinden en çok yararlananlar arasında. Söz konusu projeler sadece ekonomik fayda sağlamıyor aynı zamanda stratejik etki de yaratıyor. BRICS+ aynı zamanda üyelerinin kendi aralarında büyük çaplı projelere girişmesini de teşvik ediyor. Örneğin son haftalarda İran ile Pakistan petrol boru hattı; Mısır ile BAE 35 milyar USD kent geliştirme projesi imzaladı.
YAPTIRIM VE AMBARGOLARA DİRENİŞ
BRICS+’, in bir diğer amacı da ABD ve AB’nin kendi jeopolitik ve ekonomik çıkarlarına aykırı gördüğü devletlere uyguladığı yaptırım ve ekonomik ambargolar uygulama serbestisini zayıflatmak. Rusya, İran ve Çin, ABD ve AB yaptırımlarına en çok maruz kalan devletler olarak BRICS+ ‘in gelişmesini sadece ekonomik nedenlerle değil aynı zamanda jeopolitik nedenlerle de hayati görüyorlar. Bu yönü ile BRICS+, bugünlerde İsrail Hamas savaşı emrivakisi ile yerle bir olan Pax Americana’ya ve onun ayrılmaz parçası Washington Consensus’a küresel bir meydan okumanın da adına dönüştü. Bu meydan okumada şüphesiz en önemli hedef, uluslararası ticarette doların en azından bölgesel ticarette zayıflatılması ve son tahlilde ortadan kaldırılması. 2024 Ekim’inde Rusya/Kazan’da yapılacak 16. BRICS+ Zirvesinde önemli başlıkların şöyle olması bekleniyor: BRICS para birimlerini yaygınlaştırmak; Vergi ve gümrük sistemleri arasında iş birliğini teşvik etmek; Uluslararası finansal sistemde BRICS+ rolünü artırmak; Bankalar arasında iş birliğini geliştirmek.
YENİ REZERV PARA ARAYIŞI
BRICS+’ın büyümesi, etkinleşmesi ve özellikle dolardan uzaklaşması ABD/AB tekelindeki batı ekonomilerinde öncelikle bankacılık ve finans; Teknoloji ve Finans İletişimi, Uluslararası Ticaret ve Yatırım; Tüketici malları ve perakende ile Seyahat ve Turizm alanlarında ciddi menfi etki yaratacaktır. BRICS+ Yeni Kalkınma Bankası bünyesinde üye ülkelerin oluşturduğu ve ödemeler dengesi sorunlarına karşı 100 milyar dolar bir Destek Fonuna da sahip. Hindistan, BRICS+ için yeni bir para biriminin teşkili için çalışmalarına başlamış durumda. Diğer yandan pek çok BRICS+ devleti kendi aralarında milli para birimleri ile ticaret yapıyor. Bu ticaret içinde hidrokarbon ürünleri başı çekiyor. Örneğin Çin ile Rusya aralarındaki ticaretin %95’ini milli paraları ile yapıyor. 30 Ocak 2024 tarihinde BAE ve Çin aralarında ilk kez dijital para (dirhem) kullanarak ticaret gerçekleştirdi. Dijital para özellikle Küresel Güney ülkeleri için bir seçenek olmaya başladı. Devletlerin dolardan uzaklaşmalarının en büyük nedeni ABD’nin rezerv para birimi sahibi olarak büyük bir serbestiyet içinde hedefindeki ülkelere yaptırım ve ambargo uygulaması bardağı taşırması oldu. ABD’nin söz konusu devletleri dünya finans siteminden soyutlaması, Swift’ten dışlaması, Döviz rezervlerini dondurması dolardan uzaklaşma sürecini hızlandırdı. Dolardan uzaklaşmak yaptırımların etkisini azaltırken, bu devletlerin dünyadan soyutlanma tehdidini azaltıyor. Bugün için küresel rezervde Doların %60, Avro’nun %20 ve Renminbi’nin %3’lük bir payı söz konusu olsa da BRICS+ ülkeleri kendi milli paraları ile desteklenecek dijital finansal enstrüman sepeti kurmaya çalışıyor.
KÜRESEL GÜNEY
BRICS+’a üye olmak isteyenler arasında çoğunluk ülkenin ABD’nin özellikle 2001 sonrası ortaya çıkan yıkıcı ve ayrıştırıcı politikalarına tepki gösteren küresel güney devletleri yer alıyor. Bu devletler arasında Afrika’da Cezayir, Mısır, Fas, Nijerya ve Senegal yer alıyor. Ekim zirvesinde eğer Nijerya BRICS+’e kabul edilirse Afrika ekonomisinin yarısı BRICS+ kontrolüne girmiş olacak. Güney Amerika’da Brezilya’nın yanında Arjantin de eski Başkan döneminde katılmayı arzu ediyordu ancak Amerikan yanlısı yeni Başkan bu süreci durdurdu. Son olarak Meksika, geçtiğimiz günlerde 2024 BRICS+ Zirvesinde katılmak istediğini bildirdi. Genişleme bu şekilde yürürse, 2028 yılında BRICS+’ın dünya ekonomisinin %35’den fazlasını kontrol etmesi bekleniyor. Bu değer G7 devletlerinin katma değerinin üzerinde olacağından dünya ekonomisinin yönlendirilmesinde BRICS+ çok önemli yere sahip olacak. Bunun jeopolitik sonuçları olacaktır.
BRICS+ KRİZLERİ ÖNLEYEBİLİR
Üyelerinin oydaşma içinde karar aldığı BRICS+, aynı zamanda devletler arasında mevcut, başta egemenlik sorunları olmak üzere pek çok sorunun barış içinde kontrol edilmesine de katkı sağlayacak. Örneğin Çin ve Hindistan’ın silahlı çatışma yaşadıkları sınır sorunları mevcut. Ya da Mısır ve Etiyopya yıllardır Nil’in sularının paylaşımı için mücadele ediyor; Suudi Arabistan ve İran, Basra Körfezi’nde üstünlük için büyük mücadele içindeler, ancak BRICS+ bu devletleri bir araya getirebiliyor. Bu yönüyle BRICS+, küresel kutuplaşma dışında yeni bir güç merkezi ve bağımsız blok olarak ortaya çıkmış oluyor. En güzel örneği Ukrayna Savaşı nedeni ile ICC tarafından tutuklanma kararı olan Rusya Devlet Başkanı Putin’in BAE’de ve Suudi Arabistan resmi ziyaretlerinde büyük törenlerle karşılanması çarpıcı örnekler arasındadır. Daha da öte BRICS+ devletlerinin ABD tarafından dayatılan Rusya karşıtı yaptırımlara katılmaması gösterilebilir.
HİNDİSTAN’IN BELİRLEYİCİ ROLÜ
BRICS+’da küresel dengeleri etkileyecek şüphesiz en önemli aktör Hindistan olmaya devam ediyor. Zira Hindistan, Anglosakson deniz gücü liderliğinin Hint Pasifik bölgede Çin’i dengelemek için yanına çekmek istediği en önemli güç. ABD’nin Hindistan’ı QUAD (ABD, Japonya, Avustralya, Hindistan) bloku ya da I2U2 (Hindistan, İsrail-ABD, BAE) bloku içinde tutma gayretlerine ya da Çin’in Kuşak ve Yol (BRI) girişimine karşılık ABD önderliğinde IMEC (Hindistan Ortadoğu Ekonomik Koridoru) girişimini ortaya çıkarması bu nedenle önemliydi. Ancak tüm bu teşviklere karşı Hindistan Ukrayna’da NATO genişlemesinin sebep olduğu savaşta ABD’nin yaptırımlarına katılmıyor. ABD tarafından son 10 yılda önüne her türlü stratejik (QUAD) ve ekonomik fırsat (IMEC) pencereleri açıldığı halde Hindistan tercihini BRICS+ yanında kullanıyor.
TÜRKİYE NEREDE?
Neocon etkisindeki ABD ve AB her gün madden ve ahlaken çöküyor, ancak Ankara büyük bir stratejik körlük içinde ABD/AB’nin gönüllü hayranlığı statüsünü korumaya devam ediyor. Bu hayranlık Tanzimat dönemi ve Mütareke Döneminin İngiliz Mandacıları ile Sivas Kongresindeki Amerikancı mandacıların özenti kompleksi içindeki ruh haline benzetilebilir. AB üyesi olmadan Gümrük Birliği üyesi olma garabetini başarı olarak sunan bir devlet siteminin içindeyiz. Düşünebiliyor musunuz, en güçlü olduğumuz savunma sanayi teşkilatı içinde dahi NATO dairesi kurabiliyor.
AB GÜMRÜK BİRLİĞİ TUZAĞI
Tansu Çiller Başbakanlığında Atlantik hegemonyasına kayıtsız şartsız teslimiyetin bir nişanesi olarak AB ile 6 Mart 1995 tarihinde Gümrük Birliği Anlaşması imzalandı. Osmanlı dönemindeki kapitülasyonları aratmayan Gümrük Birliğine Türkiye, o kadar kolay teslim olmuştu ki dönemin Fransız büyükelçisi Eric Rouleau anlaşma ile ilgili şunları söylemişti: ‘’Türkiye büyük ödünler verdiği çok haksız bir anlaşmaya imza attı. Bu anlaşma yeniden düzenlenmez ise Türkiye ekonomisi açısından bir felaket olur. Avrupa Pazar istiyordu istediğinden fazlasıyla elde ettik.’’ Alman dişleri Bakanı Klaus Kinkel de aynı dönemde şöyle demişti: ‘’Türkiye artık bizim Cezayir’imizdir. Bu birliğin sonunda Türkiye tam üye olmadan yani tüm ortaklık haklarını elde etmeden kendi pazarını artık Avrupa’ya açmıştır.’’ Türkiye’nin AB tam üyeliğine kabul edilmeden Gümrük Birliğine kabul ile görünüşte kolaylaştırılmış ticaret, malların daha kolay hareket etmesine olanak tanınması ve yabancı sermaye girişinin teşvik edilmesi sağlanmış olsa da ülke ekonomisi için hayati önemde olan sanayi sektörü ve tarım sektörümüzün kaderi, karar mekanizmasında asla yerimizin olmadığı AB’ye bırakıldı. AB’ye tarımsal ihracat konusunda, bu sektörün büyümesini engelleyebilecek kısıtlamalarla karşı karşıya kaldık ve küçüldük. Bugün inanılması güç de olsa tarımda dışa bağımlı ülke haline geldik. Bu anlaşma ile Türkiye Avrupa mallarına kapılarını açtı. Buna karşılık diğer ülke ve bloklarla serbest ticaret anlaşmaları yapmamız kısıtlandı. En önemlisi AB’nin tüm ticari kararlarını çıkarlarımıza olsun olmasın kabul ettik. Anlaşmazlık durumda ise tek Türk yargıcın olmadığı Avrupa Birliği Adalet Divanının vereceği tüm hukuki kararlara uymayı kabul ettik. Bu anlaşma ile Atatürk’ün kurduğu Türkiye, süresiz biçimde AB’ye üye yapılmaksızın Brüksel politikalarına bağımlı kılındı ve post modern müstemlekeye dönüştürüldü. Bugün Gümrük Birliği sonrası aradan geçen 29 seneye rağmen AB’ye tam üye yapılmadık. Tarihte örneği görülmemiş onursuz bir durumla karşı karşıya kaldık. Bırakalım AB’ye tam üye olmayı Türk vatandaşları AB ülkelerine vize dahi alamıyor. Dışişleri Bakanlığımız ise bu durumu büyük başarı olarak sunmaya devam ediyor.
BRICS+ TÜRK EKONOMİSİNE YENİ SOLUK
Asya’da her dakikada 200 kişi orta sınıfa geçiyor. Asya ekonomileri sadece büyümüyor, jeopolitik etki alanlarını genişletiyor. En önemlisi son 200 yıldır sömürge konumuna düştüğü batıya karşı ekonomik sistem alternatifi oluşturuyor. Bu süreç, tam da tarihin akışının gerektirdiği yer ve zamanda ortaya çıkıyor. Batı ile çok kutuplu dünya düzeninin kurulması sancılarının yaşandığı bir dönemde ekonomik parametrelerin BRICS+ lehine döndüğü ve ABD/AB’nin her alanda madden ve manen çöktüğü bir konjonktürde ortaya çıkan bu fırsat değerlendirilmelidir. Türkiye’nin BRICS+ bünyesinde yer alması Yeni Kalkınma Bankası’nın fon desteklerinden yararlanma kapılarını açacak ve ödemeler dengesinde yaşayacağı sorunların güvenlik alanında tavizlere gitmeden çözümünü sağlayacaktır. Bu çerçevede Yeni Kalkınma Bankası İhtiyat Fonu üzerinden düşük maliyetle ve yerli para ile borçlanmak, Türk ekonomisine ağır bedel ödeten dolarizasyon etkisini azaltabilecektir. BRICS+, diğer uluslararası örgütlere kıyasla egemenlik devri ve/veya ağır sorumluluk yüklemeyen bir örgüt özelliğine de sahip. Bir başka deyişle çok kutuplu dünya düzeninin kurulumunun bir nevi ok başı. Bu yönü ile ekonomik düzlemde tamamen Batı karşıtı değil ama jeopolitik düzlemde şüphesiz Batı hegemonyasına karşı bir örgüt. Asya yüzyılının dolu dizgin başladığı, Türk Devletleri Teşkilatı’nın kurulduğu ve etkinleştiği bir konjonktürde BRICS+ üyeliği Türkiye’nin önünü açacaktır. Ancak Türkiye, sahip olduğu muazzam coğrafyaya, tarihsel birikime ve milli güç olanaklarına rağmen bu hamleyi yapmıyor. AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikaları Yüksek Temsilcisi Josep Borrell, Münih Güvenlik Konferansında şunu söylemişti: “Batılı hakimiyeti dönemi gerçekten sona erdi. Bu teorik olarak anlaşılsa da, bu yeni gerçeklikten her zaman pratik sonuçlar çıkaramadık.’’ 25 devletin üyelik için sıra beklediği bir ortamda Ankara’nın hareketsizliği ve batılı hakimiyete boyun eğmeye devam etmesi ancak Tanzimat döneminin Avrupa hayranlığı; Mütareke dönemi İstanbul’unun İngiliz mandacılığı, Sivas Kongresinin Amerikan mandacılığı kompleksi ile izah edilebilir. Hatırlatalım. Dünya çok hızlı dönüyor. Alınmayacağı kesin olmasına rağmen, “Hedefimiz AB’ye tam üye olmaktır” hayali ne jeopolitik ile ne de tarih ile örtüşüyor. Türkiye’nin çağdaş uygarlıklar seviyesine gelmesi için AB üyesi olması da gerekmiyor. Demokrasi mantrası altında 1945 sonrası batıya teslimiyetin Türkiye’yi getirdiği durum ortadadır. Bazılarının 2000’ler sonrası ABD/AB desteği ile militer demokrasiyi ortadan kaldırdık ve gerçek demokrasinin kapısını açtık demesi durumu özetliyor. Bugün güzel ülkemizde yoksulluk, yolsuzluk, ahlaki çöküntü, anti laik ve bölücü kamplaşma tarihinde görülmedik seviyelerde zirve yapmış durumdadır. Avrupa için milyonlarca göçmenin deposuna dönüşmüş güzel vatanımız, batıya teslimiyet, niteliksiz siyaset, jeopolitik körlük, yolsuzluk ekonomisi ve çürümenin anahtarı olmuştur. Tekrar hatırlatalım Türkiye’nin Kemalizm’e geri dönmekten ve Asya yüzyılına katılmaktan başka çaresi kalmamıştır. BRICS+ bu rotada başlangıç tuğlası olacaktır. Tanrı yüce Türk Ulusunu Korusun.
Cem Gürdeniz